Bir Çocuğu Köy Büyütür. Peki, Bu Köyü Kim Kuracak?
Ebeveynler çocuklarını yetiştirmede yalnız mı? Anne baba cumhuriyeti kurmanın yolu nereden geçiyor?
Erken çocukluk eğitimi hem bireysel olarak çocuğun gelecek yaşantısı için hem de içinde olduğu toplum açısından çok değerli. Nörobilim çalışmaları beyin gelişiminin %85 oranında ilk üç senede tamamlandığını gösteriyor. Bununla birlikte erken çocukluğa yapılan yatırımın çocukların yetişkinlik döneminde topluma her yıl %13 oranında geri döndüğü de biliniyor. Bu durum doğumdan itibaren çocuğun içinde bulunduğu ortamın ve aldığı eğitimin önemini gün yüzüne çıkarıyor. Kaliteli bir erken çocukluk eğitimi sağlanmadığında sadece eğitim alanında değil, sağlık hizmetlerine ihtiyacın artması ve suç oranlarındaki artış sebebiyle de toplumsal ve ekonomik maliyet büyüyor. Peki, bu kritik süreyi nasıl sağlıklı geçireceğiz?
Hayatın ilk üç yılı geri kalan yılları belirliyor!
Otuz Milyon Kelime kitabıyla tanınan Dana Suskind, yeni kitabı Anne Baba Cumhuriyeti’nde hamilelikle birlikte başlayan erken çocukluk eğitiminin önemini ve bunu mümkün kılmak için ebeveynleri nasıl desteklememiz gerektiğini anlatıyor. Beyin gelişiminin hamilelikten itibaren başlayıp ve doğumdan sonra çevresel etkileşimlerle şekillendiğini söyleyen Suskind, 3K kuralını vurguluyor; konuşma, kavrama ve karşılıklı yapma. Yani çocuklarla muhabbet etmek, bir şeyi anlamaları için çaba göstermek ve iş birliği yapmak beyin gelişiminde potansiyele ulaşmanın en önemli yolu. Dolayısıyla çocuğuna ihtiyacı olan ortamı ve ilgiyi verebilmenin, kendin veremiyorsan bu işi üstlenebilecek profesyonellere ulaşabilmenin erken çocukluk eğitiminin temel meselesi olduğunu söyleyebiliriz.
Suskind’in iddiasıyla örtüşür şekilde günümüzde anneler için ücretli izin süresinin azlığı, babalar için ücretli izin seçeneğinin çoğu zaman var olmaması pek çok ebeveyni doğum sonrasında işe dönmek zorunda bırakıyor. 3 yaş altı çocuğu olan 25-49 yaş arası kadınların çalışma oranı %28. Aynı gruptaki erkeklerin çalışma oranı ise %90.5.* Toplam kadın nüfusuyla oranladığımızda 3 yaş altı çocuğu olan 700 bine yakın kadın çalışıyor. Bu da 3 yaş altı çocukların %28’inin anne babasının çalıştığını, temel bakım vereninin başka biri olduğunu gösteriyor. Asgari ücret ve asgari ücretin iki katı arasında kazanan erkek oranının %77,49 ve toplumda asgari ücretle çalışma oranının %42 civarında olduğunu göz önüne alırsak pek çok ailenin profesyonel bakıcıya ulaşma imkânı da olmadığını söyleyebiliriz. Dahası ailelerin imkânı olsa dahi çocuk bakım hizmetlerine ilişkin mesleki standartların olmaması sebebiyle profesyonel bakıcıların yeterli eğitim ve sertifikasyon sürecinden geçip geçmediğini denetleyecek bir mekanizma bulunmuyor. Bu durum bilinmezlik içerisindeki ebeveynler ve dolayısıyla toplum için bir dezavantaj. Tüm bunlara ek olarak ebeveynlerin önemli bir kısmı beyin gelişimi ve bunun önemi hakkında bilgilendirilmiyor. Dolayısıyla çocuklarıyla vakit geçirme imkânı olan ebeveynler de çocuklar için istenilen sonuca ulaşmayı sağlayamayabiliyor.
Bunca imkânsızlık içinde ne yapacağız?
Çözümün iki farklı boyutu var: Ebeveynlerin bilgilendirilmesi ve ebeveynlere imkân tanınması. Ebeveynlerin veya bakım veren kişilerin çocuk gelişimiyle ilgili sağlıklı bilgiye ulaşması birinci boyut. Türkiye’de Aile Sağlığı Merkezlerinde (ASM) bebeklerin aşı takvimleri ve fiziksel gelişimleri sıkı bir şekilde takip edilse de, beyin gelişimleri ve ilk üç yıllık süreçte bebeğin ihtiyacı olan ortamın nasıl sağlanabileceği ile ilgili standart bir takip ve bilgilendirme henüz düzenli şekilde uygulanamıyor. Hâl böyle olunca ebeveynler bu yolda tek başlarına mücadele etmek durumunda kalıyor ve potansiyeline ulaşabilecek bir çocuk yetiştirebilme imkânından giderek uzaklaşıyor.
Türkiye’de sağlık hizmetlerine ulaşmanın kolaylaşması ve çocuk sağlığı konusunda belirlenen tıbbî standartlar sayesinde bebek ölüm oranları 1963 yılında binde 163 iken 2024 yılında binde 7’ye düşmüş durumda. Buna rağmen sağlık sistemimiz hâlâ bir sonraki adım olan sağlıklı çocuk gelişimi alanında tam anlamıyla aktif değil. Sağlık Bakanlığı’nın ASM’lerde çocukların gelişimini takip edip aileleri bilgilendirmek için 2018’de hazırladığı “Bebek, Çocuk, Ergen İzleme Protokolleri” olsa da, ebeveynler olarak pratikte bunun uygulanamadığına düzenli olarak şahit oluyoruz.
Nörogörüntüleme yöntemlerinin iyileşmesi sonucu beyin gelişimine dair her gün yeni bilgiler ediniyor olmamız sağlık sisteminin ve mevcut protokollerin de düzenli olarak güncellenmesini gerektiriyor. Güncel bilgileri haiz sağlık çalışanları tarafından düzenli olarak bilgilendirilen ebeveynler toplumun inşasında birinci basamağı oluşturacak. Bu basamağı sağlam inşa ettikten sonra sıra ikinci boyuta geliyor. Peki, bu inşa sürecinde ebeveynlerin ihtiyaçlarını kim karşılayacak?
Ebeveynlerin İhtiyaçlarını Kim Karşılayacak?
Çocuğun ihtiyaçlarına doğru yanıt verilebilmesi için gerekli ortamın sağlanması devlet desteğiyle mümkün olabilir. Ücretli izin, çocuk bakım hizmetlerine ulaşımın düşük maliyetli olması, ebeveyn dostu esnek zamanlı iş modelleri, ücretsiz erken çocukluk eğitimi, psikososyal destek ağları gibi imkânlara erişim sağlandığında kaygı yükünü atan ebeveynler için çocuk bakımı bir stres kaynağı olmaktan çıkacaktır.
Özellikle anneler için çocuk sahibi olmanın hayatının geri kalanını etkileyecek bir tercih haline gelmesi ve ilk üç sene çocuk bakımında yalnız kalmaları günümüzde çocuk sahibi olmanın tek başına çok büyük bir yük olduğunun göstergesi. Resmi verilere baktığımızda zorunlu ilkokul eğitimine başlayan öğrenci sayısı okul öncesi eğitim alan öğrenci sayısının yaklaşık üç katı. Yani, okul öncesi çağındaki çocukların sadece üçte biri okula gidebiliyor ve bunların sadece %4’ü 3 yaşın altında. Üç yaş altı çocukların devlet desteğiyle gidebilecekleri kurumların sayısının az ve kalitesinin yetersiz olması bu sonucu doğuruyor. Bu durum doğum sonrası ilk üç yılda ebeveynin çocuğun bütün ihtiyaçlarıyla baş başa bırakıldığını gösteriyor. Dolayısıyla çocuk sahibi olmak, çalışmak durumunda olan veya çalışmak isteyen ebeveynler için en azından 3 sene süregelen hayatına ara vermek zorunda kalmak anlamına geliyor.
Aile Enstitüsü Derdimize Deva Olacak mı?
Türkiye’de 2025 yılının aile yılı ilan edilmesi aileyi önceleyen politikaların uygulamaya geçirilmesi için bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Enstitü Sosyal tarafından Aile Enstitüsünün işleyişiyle ilgili tavsiyeler içeren ve Ocak 2025’te yayınlanan politika notunda ailelerin devamı ve çocuk yetiştirmenin mümkün hale gelmesi için çeşitli politika önerileri sunulmuştur. Çocuklu ailelere belli alanlarda vergi indirimleri, çalışan ebeveynlerin desteklenmesi, yeni ebeveynlere ücretli izin imkânı, erişilebilir çocuk bakım hizmetleri, çocuk bakım personelinin yetiştirilmesi bu önerilerden bazılarıdır.
Politikaların hayata geçirilmesinde önemli noktalardan biri bu konunun esas muhataplarını dinlemek, yani saha araştırması yapmaktır. Bakım veren rolünü çoğunlukla annelerin üstlenmesi sebebiyle özellikle annelerle yapılacak görüşmeler sahadaki gerçek ihtiyacın belirlenmesinde yol gösterici olabilir. Eğer devlet her alanda verdiği kararlarda ailenin ihtiyaçlarını doğru belirler ve aileyi öncelikledirirse bunun doğal sonucu ebeveyn ve aile olmanın tercih edilebilir hale gelmesi olacaktır.
Anne ve babanın varlığını ve ihtiyaçlarını gören bir devlet bakış açısının oluşturulabilmesi, yani bir anne baba cumhuriyetinin kurulabilmesi, bir ülkenin geleceği için yapabileceği en önemli yatırımlardan biridir. Ebeveynlerin bireysel çabaları her ne kadar değerli olsa da her çocuğun kaderi diğer çocuklarla iç içe. Çocuk yetiştirmek bireysel bir sorumluluk değil, toplumsal bir yatırımdır. Ebeveynleri desteklemek, geleceği desteklemektir.
*İstihdam verisi sadece kayıtlı çalışanlar üzerinden hesaplanmıştır. Kayıt dışı çalışanları da eklediğimizde oran daha yüksek çıkacaktır.