TOM ZWART

Aşırı Sağın Yükselişi Demokratik Çöküşün Bir Sonucu mu?

Aşırı sağın Batı Avrupa’da hızla güç kazanması, oldukça dikkat çekici bir şekilde devam ediyor. Ancak bu yükselişi tetikleyen asıl unsur nedir? Aşırı sağ mı demokrasiyi zayıflatıyor, yoksa demokrasinin zayıflaması aşırı sağın güçlenmesini mi sağlıyor?

Batı Avrupa'da aşırı sağ partiler sürekli olarak güç kazanıyor. Almanya’da, Almanya için Alternatif (AfD) partisi son üç eyalet seçiminde büyük bir oy oranı kazandı. Hollanda’da, Geert Wilders’in liderliğindeki Özgürlük Partisi (PVV) geçen yılki parlamento seçimlerinde açık ara birinci parti oldu ve şu anda sağ bir koalisyon hükümetinin bir parçası olarak ülkeyi yönetiyor. Fransa’da, Marine Le Pen’in Ulusal Birlik partisi bu yaz Ulusal Meclis seçimlerinin ilk turunda güçlü bir performans sergiledi. İkinci turda bu başarı bir miktar azalsa da, bu yalnızca diğer partiler arasında yapılan stratejik bir seçim paktı sayesinde oldu. Ayrıca, Başbakan Michel Barnier’in liderliğindeki hükümet, yalnızca Ulusal Birlik’in desteğiyle ayakta kalabiliyor ve bu da partiye büyük bir etki sağlıyor. En son örnek ise Avusturya. Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) ilk kez seçimlerde birinci parti olarak %29 oy aldı.

Aşırı sağ partilerin artan gücünden rahatsız olanlar, bu gelişmeyi durdurmakta zorlanıyorlar. Bazı ülkelerde, yerleşik siyasi partiler aşırılık yanlısı partileri “cordon sanitaire” yöntemi ile kontrol altına almaya çalışıyor; bir anlamda bu partilerle iş birliği yapmayacaklarını taahhüt ediyorlar. Bazı partiler ise aşırı sağ partilerin manifestolarındaki vaatleri benimseyerek onları ortak etmeye çalıştı. Diğer yandan bazı ülkelerde aşırı sağ partiler mahkemeler tarafından yasaklandı, liderleri mahkemeye çıkarıldı ve bazen de mahkumiyet aldılar. Bu önlemler, sadece yüzeydeki yapıları hedef alıyor; bir başka ifadeyle Titanik’in güvertesindeki sandalyeleri yeniden düzenliyorlar ama geminin rotasını değiştirmiyorlar.

Geleneksel Stratejilerin Sınırları

Aşırı sağ partilerin güçlenmesini sona erdirmek için odak noktası, yüzeydeki yapılar yerine temele kaydırılmalıdır. Cas Mudde, 2019 Schapiro Konferansı’nda popülizmin demokrasinin bozulmasının bir semptomu olduğunu ve gerçek sorunun popülizmi yenmek değil, liberal demokrasiyi güçlendirmek olduğunu dile getirmişti. Eğer liberal demokrasi güçlendirilirse, popülizm de zayıflayacaktır. Anti-popülistlerin “biz”, liberal demokratlar safız ama “onlar”, , yani popülistler, yozlaşmış diye iddia etmeleri bu bağlamda pek de yardımcı olmuyor.

Demokrasinin Zayıflaması ve Aşırılığın Yükselişi

Bu nedenle, demokratik çöküşü sadece aşırı sağın ortaya çıkışının bir sonucu olarak değil, aynı zamanda bir nedeni olarak da değerlendirmeliyiz. Aşırı sağın demokrasiyi zayıflatıcı etkisini göz ardı etmememiz gerekirken, son birkaç on yılda demokraside meydana gelen değişimlerin aşırı sağa zemin hazırladığını da kabul etmeliyiz. Avrupa'da liberal demokrasi, yalnızca seçim kazananın iktidarda kalmasını öngören minimalist bir Schumpeterci versiyona indirgenmiştir. Bu ‘ince’ demokrasi kavramı, seçimlerin kutsallaştırılması, kamuoyu yoklamaları, politikacıların kendilerini öne çıkarması ve imaj yaratması, duyguların baskın olduğu bir kültür ve siyasetin önceliği ile karakterize ediliyor. Siyasetin güvenlikleştirilmesi ve gözetim devletinin ortaya çıkışı bu demokratik gerilemeyi daha da derinleştiriyor.

‘Kalın’ Liberal Demokrasinin Yeniden Tesisi

Esasen liberal demokrasi çıtayı çok daha yükseğe koyar. Hükümetler, güçler ayrılığı gibi anayasal olarak sağlamlaştırılmış denetim ve dengelerle sınırlanmalıdır. Siyasetçiler, hukukun dört köşesi içinde çalışmalarını yürütmelidir. Anayasa, bir dizi temel sivil hakkı güvence altına almalıdır. Çoğunluk yönetimi, azınlıkların korunması ile dengelenmelidir. Siyasal kararlar, duygular ve çerçevelemeler yerine, akılcı ve saygılı bir diyalogla şekillendirilmelidir.

Demokrasi, siyasi süreçleri denetleyen bir ilkeler seti olmak yerine, siyasi amaçlar doğrultusunda keyfi olarak kullanılabilecek bir araca dönüşmüştür. Sonuç olarak, son on yıllarda siyasi aşırılıkların ortaya çıkışı, en azından kısmen, demokratik uygulamaların daralması ve sığlaşması ile tetiklenmiştir. Nedenin bilinmesi, çözümü de açığa çıkarıyor: Eğer demokratik uygulamalar yeniden ‘kalın’ liberal demokrasi ile uyumlu hale getirilirse, siyasi aşırılıklar azalacaktır.

Gençlerin Katılımıyla Demokrasiyi Savunmak İçin Yeni Bir Yaklaşım

Bu amaçla, Viyana’daki Plus Institute, Enstitü Sosyal ve Rotterdam İslami Uygulamalı Bilimler Üniversitesi gibi önemli kuruluşlar, 'kalın' demokrasiyi yeniden inşa etmek için bir araya geldi. Bu projede, gençler değişimin öncüsü olarak önemli bir rol üstlenecek. Onlara, liberal demokrasiyi güçlendirme ve siyasi aşırılıklara karşı koyma konusunda gerekli bilgi ve beceriler kazandırılacak. Bu girişimin, aşırı sağ politikaların geriletilmesinde kritik bir dönüm noktası olmasını umuyoruz.

*Prof. Tom Zwart, Rotterdam İslami Uygulamalı Bilimler Üniversitesi'nde (IUASR) çalışmaktadır. 

İki Nokta

Kitap tanıtımı, biyografi, araştırma raporu, değerlendirme ve inceleme yayınları ile bölgesel veya küresel ölçeklerde güncel ya da yapısal sorunlar.