MUHAMMED ALİ UÇAR & SELÇUK AYDIN

Uluslararası İlişkilerde Nüfusun Rolü ve Türkiye’nin Geleceği

Türkiye’de son dönemde gündemde olan nüfus artış hızı, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerdeki konumu ve geleceği açısından neden önemli?

Nüfusun, hem dünya genelinde hem de ülkeler bazında izlediği seyir son yıllarda küresel ölçekte önemli araştırmalara konu oluyor. Dünyada yaşanan savaşlar, kitlesel ve bireysel göçler, iklim krizleri, üretim ve tüketim süreçleri bir şekilde nüfus ve nüfus politikalarıyla ilişkilendiriliyor.

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi Nüfus Bölümü tarafından hazırlanan ve resmi nüfus tahminlerinin yirmi sekizinci baskısı olan 2024 Dünya Nüfus Beklentileri Revizyonu belgesi de dünya nüfusunun hem genel nüfus hem de ülkeler bazında geçmişini, bugününü ve gelecek projeksiyonunu ortaya koyuyor. Rapor, 1950’den bugüne değin 237 ülke için nüfus verilerini, bugünü ve 2100 senesi için tahminleri ve eğilimleri analiz ediyor.

Raporda öne çıkan verilere göre, örneğin 1950’de Almanya’da yaklaşık 71 milyon insan yaşıyordu ve bu nüfus ile Almanya dünyadaki en kalabalık altıncı ülkeydi. Ancak bugüne baktığımızda, Almanya’nın nüfusunun yaklaşık 13 milyon artarak 84 milyona ulaşmasına karşın, bu rakam Almanya’nın en kalabalık ülkeler arasında yer almasına yetmiyor. 1950’de en kalabalık altıncı ülke olan Almanya’nın, 2100’de 69 milyon nüfusa sahip olması ve bu rakamla en kalabalık ülkeler arasında 36. sırada olması bekleniyor.

Türkiye’nin ise Brezilya, İran ve Vietnam gibi ülkelerle birlikte nüfusunun en kalabalık dönemine 2025 ile 2054 yılları arasında ulaşması bekleniyor. Nüfusun tarihsel süreç içindeki rolü ve günümüzde taşıdığı önem, geleceğe yönelik planlamalar açısından kritik bir değere sahip.

Source: https://cdn.statcdn.com/Infographic/images/normal/32583.jpeg 

Tarihten Günümüze Nüfusun Önemi

Tarih boyunca nüfus medeniyetlerin temel konularından olmuştur. Konfuçyüs nüfus artışını işgücü verimliliğini olumsuz yönde etkileyecek bir unsur olarak görürken, Aristo, Politika’sında şehir devletlerinin ideal büyüklüğünü tartışmıştır. Aristo’ya göre nüfus ne çok ne az olmalıdır. Ona göre çok büyük nüfuslar yönetimi zorlaştırabilir ve bu da sosyal uyumun bozulmasına yol açar. Benzer şekilde Platon ise Devlet’inde ideal devleti ve bu devlette yaşayacak nüfusu ele almış, nüfusun kontrollü olmasını ve eğitim ile şekillenmesi gerektiğini belirtmiştir.

İbn Haldun, nüfusun artmasının belirli bir noktaya kadar fayda sağlayacağını, nüfusun artmasıyla iş bölümünün artacağını, üretimde artış olacağını yaşam kalitesinin ve ihtiyaçların yükseleceğini, zenginlik ve refahın artacağını ancak bunun süreklilik arzetmeyeceğini ortaya koymuştur.

Daha yakın tarihlere geldiğimizde ise realistler devletlerin nüfuslarının kalabalık olmasının askeri ve ekonomik açıdan önemli olduğunu, devletin bu sayede uluslararası arenada daha önemli bir aktör olacağını savunmuşlardır. Liberal teorisyenler, nüfusu ekonomik büyüme ve toplumun refahı açısından önemli bir unsur olarak görmüşlerdir. Konstrüktivist teoriler ise göç ve nüfus hareketlerinin uluslararası ilişkilerde hem toplumların hem de aktörlerin kimliklerinin şekillenmesindeki etkisi nedeniyle önemsemişlerdir.

Günümüze geldiğimizde ise nüfus, doğum oranlarının düşmesi ve bunun nedenleri olmak üzere ekonomik faktörler, üretim ve tüketim zincirindeki süreklilik, işgücü ihtiyacı, iklim değişikliği, karbon ayak izi gibi konularla gündemde yer tutmaktadır. Ancak nüfusun uluslararası ilişkilerdeki rolü bu tartışmaların konusu genellikle yapılmamaktadır.

Uluslararası İlişkilerde Güç ve Nüfusun Rolü

Uluslararası ilişkilerde nüfus, gücün önemli bir unsuru sayılmıştır. Güç, Robert A. Dahl tarafından, A aktörünün B aktörü üzerinde sahip olduğu ve B’ye aksi takdirde yapmayacağı bir şeyi yaptırmasına yarayan unsur olarak tanımlanmıştır. Morgenthau’ya göre nüfus, coğrafya, doğal kaynaklar, endüstri ve askeri kapasite gibi unsurlarla birlikte gücün kaynaklarından biridir. Nye ise nüfusu, toprak, kaynaklar, ekonomik kapasite ve askeri unsurlarla birlikte hem yumuşak hem de sert güç unsurlarından biri olarak kabul etmiştir.

Ancak teknolojinin gelişmesiyle birlikte devletlerin askeri güç ve kapasiteleri, savunma sistemleri, nükleer silahları, sanayi ve üretim yetenekleri, bilgi ve iletişim imkanları, siber saldırı ve savunma kabiliyetleri ile uzay teknolojileri ve uydu sistemlerinde büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu gelişmeler, “nüfusun yerini teknoloji alıyor” görüşünün giderek daha çok taraftar bulmasına yol açmıştır. Ancak teknolojinin gelişmesiyle birlikte birçok alanda insan gücüne geçmişe nazaran daha az ihtiyaç duyulsa da, nitelikli iş gücüne olan ihtiyaç önemli oranda artmıştır. Özellikle teknik bilimlerde, savunma sanayisinde ve son yıllarda yapay zeka konusunda uzmanlaşmış nitelikli insan gücüne olan talep önemli ölçüde yükselmiştir.

Her ne kadar nüfusu oldukça az olan İsviçre, Avustralya, Avusturya ya da İskandinav ülkelerinin refah devleti olmak ve gayri safi milli hasıla açısından listelerin başında yer aldığı görülse de, uluslararası ilişkilerde bölgesel ya da küresel bir aktör olmak için nüfus hala çok önemli bir faktördür. Özellikle başta Ortadoğu’da; Irak, Suriye, İran ve Filistin’deki savaşlar ve güvenlik sorunları; Avrupa/Asya’da Rusya-Ukrayna Savaşı; Çin – ABD, ABD – Rusya arasındaki askeri gerilimler; Çin-Tayvan, Kuzey Kore – Güney Kore gibi hali hazırda sıcak ya da potansiyel çatışma alanları, ülkelerin savunma sanayilerine teknolojik yatırım yapmak kadar genç ve donanımlı bir nüfusa da ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Nitekim Rusya ile ABD arasında bir güvenlik tedirginliği içinde bulunan, NATO üyesi olarak askeri güvenliğini büyük ölçüde ABD’ye bırakmış ve Soğuk Savaş döneminde yaklaşık yarım milyon askeri bulunan Almanya’da, zorunlu askerliğin 2011’de kaldırılmasıyla birlikte günümüzde yaklaşık sadece 200 bin asker bulunuyor ve asker sayısının bu hızda düşmesi nedeniyle zorunlu askerliği kaldırmanın bir hata olduğu fikri giderek öne çıkıyor.

Türkiye’de Nüfus Eğilimi ve Uluslararası İlişkiler

Türkiye’nin 2024 yılı nüfusu yaklaşık 87 milyon olarak tespit edilmiştir. Nüfusun 2050 yılına kadar kısmen hızlı artışıyla 105 milyonu geçmesi öngörülmektedir. Ancak 2050’den itibaren stabil bir seyir izleyerek 2080’e kadar 107 milyon seviyesinde olması beklenmektedir.

Türkiye’de nüfusun artış hızı ve doğurganlık oranları, genellikle iki açıdan tartışılmaktadır. Birinci açı, kadınların istihdamı, iş gücü piyasasındaki nitelikli insan ihtiyacı ve ekonomik kaygılar gibi insan kaynağı ve ekonomi perspektifidir. İkinci açı ise soyun sürdürülmesi, aile yapısının korunması gibi daha manevi bir perspektifi yansıtmaktadır. Ancak tüm bu tartışmalarda göz ardı edilen ya da çok az değinilen konu, Türkiye’nin yeni dünya düzeni içinde bölgesel bir güç olarak kalabilmesi ve uzun vadede küresel bir güce evrilebilmesi için uluslararası ilişkilerde bir güç unsuru olarak nüfusa olan ihtiyacıdır.

Türkiye’de doğurganlık hızı 2001 yılında 2,38 iken 2024 yılında büyük bir düşüşle 1,51 olmuştur. Bu rakamlar, doğurganlığın nüfusun yenilenme eşiği olan 2,10’un altına kaldığını göstermektedir.

Türkiye’nin bölgesel güç olarak kalabilmesi ve küresel bir güce dönüşebilmesi için ekonomik olarak büyümeye ve ekonomik dinamizme, iç pazar büyüklüğüne, işgücü arzına, askeri personele, savunma sanayisinde istihdam edebileceği nitelikli gençlere, teknolojik ve inovatif kapasitesini artırmak için donanımlı genç nüfusa ihtiyacı bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin nüfus artışını uluslararası güç dengeleri açısından ele alması öncelikli konulardandır.

Nitekim BM raporuna göre, 2100’de en çok nüfusa sahip olması beklenen Hindistan, Çin, Nijerya, Pakistan, Endonezya ve Etiyopya’nın 2100’de dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında olacağı öngörüsü, Rusya ve Japonya gibi nüfusları düşen ülkelerin ise ilk 10’da artık yer alamayacağı öngörülmektedir.

Source: https://www.ubss.edu.au/articles/2022/july/what-will-the-world-economy-look-like-in-2100/

Türkiye’nin gelecekte hem en büyük ekonomilerden biri olabilmesi hem de uluslararası güç dengelerinde önemli bir aktör olarak kalabilmesi ve kapasitesini artırabilmesi, teknoloji, savunma sanayisi ve benzeri alanlara yapacağı yatırımlardan önce sağlıklı ve sürdürülebilir bir nüfus politikasına bağlıdır. Bu bağlamda, nüfus politikalarının iç politika ve manevi değerler üzerinden incelenmesi kadar, uluslararası ilişkiler bağlamında da değerlendirilmesi hayati bir mevzudur.

İki Nokta

Kitap tanıtımı, biyografi, araştırma raporu, değerlendirme ve inceleme yayınları ile bölgesel veya küresel ölçeklerde güncel ya da yapısal sorunlar.