Frege'nin Teleskopu ve Dijitalleşen Hayat
Gençlerin birbiriyle sosyalleşmesinde dijitalleşmenin ve sosyal medya kullanımın yeri nedir? Sosyal yaşamımızda Frege’nin teleskopunun yerini ne aldı?
Bu yazı, modern mantığın öncü isimlerinden Frege’nin makalesinde geçen “sabah yıldızı ve akşam yıldızı” kurgusundan hareketle başlayacaktır.
Her ne kadar yazının başlangıç noktası Frege üzerinden olsa da, temelde sunulmak istenilen, teorik bir alanda gerçekleştirilen felsefi bir tartışmanın geliştirdiği üslubun sosyal boyuttaki etkilerini sunmaktır. Farkında olmasak bile özellikle dijitalleşme ile pratik hayatımızda ‘‘gerçeklik’’ algımızın değişmesine neden olmuştur. Öyle ki bu makale, dijitalleşmeyle gençlik ve çocuk çalışmalarında geleceğe dair yaşayabileceğimiz sıkıntılara yönelik bir öngörü sunma potansiyeline sahiptir.
Elbette bu kısa yazıda Frege’nin teorik boyuttaki mantık çalışmalarının detaylarının tüm ciheti ile sunulması mümkün olmayacaktır. Makalenin “sabah yıldızı ve akşam yıldızı” kurgusunu ele alarak günümüz dünyasındaki dijitalleşme çalışmalarının gençlerin dünyasına etkisine dair bir farkındalık yakalatmak hedeflenmektedir.
Sabah Yıldızı Akşam Yıldızı
Modern matematiksel mantığın ve analitik felsefenin öncülerinden sayılan filozof Frege’nin dildeki anlama dair karmaşayı ifade etmek için “Frege’nin bulmacası” diye bildiğimiz düşünsel projesinde sunduğu sabah yıldızı ve akşam yıldızı hikâyesini özeti şöyledir:
Eski zamanlarda, henüz teleskopun icat olmadığı dönemlerde toplum güneşin doğumundan sonra gökyüzünde gördükleri yıldıza ‘‘sabah yıldızı’’, akşam gün batımında gördükleri yıldıza ise ‘‘akşam yıldızı’’ demekteydi. Eski zamanlarda halkın iki farklı nesne olarak işaret ettikleri bu yıldızlar, bilimin ilerlemesi ve teleskopun icat edilmesiyle fark edilir ki aslında aynı şeydir. Hatta sabah yıldızı ve akşam yıldızı olarak adlandırdıkları şey, aslında yıldız da değildir, Venüs gezegeninin kendisidir. Elimizde birden fazla anlam var fakat işaret edilen şey bir tane!
Sabah yıldızı ve akşam yıldızı denilen bu şey aslında aynı şey ise biz bu işaret edilen şeye bundan sonra ne diyeceğiz? Sabah yıldızı mı, akşam yıldızı mı, yoksa?
Elimizde iki anlam (mefhum) mevcut ama tek bir nesne var! Okurken, bunun çözümü çok basit diye düşünerek “bundan sonra Venüs gezegeni denilir” şeklinde cevap verebilsek de Frege bunun üzerinde durarak krizler ve öneriler sunmaktadır. Frege, bir sözcüğün anlamı ile onun işaret ettiği şey arasında ayrım yapar. Sözcüğün gönderimde bulunduğu nesneyi o sözcüğün anlamı olarak kabul etmez. Klasik düşünce geleneğinde ise masadak dediğimiz şey, yani işaret ettiği şey o sözcüğün anlamı olarak kabul edilir. Anlamın Venüs gezegeninde olduğu kabulden, Frege ile anlamın artık Venüs gezegeninde değil, bağlamlarda olduğu düşüncesine geçiyoruz. Makalenin teması dahilindeki Frege’nin işaret ettiği noktayı özetleyecek olursak; Venüs- teleskop ve gözlemciden oluşan üçlü bir ayrım var. Bu üçlü arasındaki ilişki de gözlenen nesne olarak Venüs gezegeni, Venüs gezegenine bakanların gözünün retinasına düşen birbirinden farklı öznel resimler ve teleskopun merceğinde ortaya çıkan nesnel olarak kabul edebileceğimiz Venüs gezegeninin resmi var. İşte Frege nesnel olanın ve gerçeği ifade edenin teleskopun merceğine düşen resim olduğunu düşünür ve anlamı burada aramamız gerektiğini iddia eder. “Venüs gezegeninin kendisinde değil,” der. Dolayısıyla, Frege’nin anlam arayışını, Venüs gezegeninin kendisine ulaşmanın zor olması sebebi ile bilimin araçsal bir nesnesi olan teleskopun merceğine çeker. Artık Venüs gezegenine dair anlam arayışında çıplak gözlerle aramızda bir teleskop vardır. Çünkü herkesin retinasına düşen resim birbirinden farklıdır ve bu farklılıklar bize nesnel bir anlayış vermemektedir.
Günlük Hayatımızda Frege’in Teleskopu Olarak Sosyal Medya
Gelelim makalede sunulmak istenilen bu gerçekliğe ulaşma yönteminin sosyal boyuttaki yansımasına. Gençlerle yaptığım felsefe çalışmalarında Frege’nin sabah yıldızı ve akşam yıldızı hikâyesini sunduğumda şu soruyu sorarım: Sizce sosyal yaşamımızda Frege’nin teleskopunun yerini alan bir şey var mı?
Genelde gençlerden bu soruya sosyal medya ve telefon cevabı gelmektedir. Biraz açıklamaları istendiğinde de aslında telefon cevabı da yine sosyal medyaya götürmektedir. Telefon, sadece bir cihaz olarak (teleskop gibi) sosyal medya ağlarına (teleskopun merceklerine) ulaştırıyor. Yani telefonun ya da tabletin görevi bir teleskopun mercekler üzerinden bize resimler sunması konumunda. Sosyal medya ise bize sadece güncel haber ve bilgileri sunmaz, aynı zamanda bize birbirimizi de sunar.
Özellikle gençlerle yapılan çalışmalarda bir kişiyi tanırken sosyal medyadaki profilinin fiziksel olarak gördüğümüz profilden daha önemli bir hale geldiği görülmektedir. Sosyal medya, hem daha hızlı, hem de daha çok veri ile hiç yorulmadan birtakım resim, video ve yazı gibi şeylerle o kişiyi tanımamızı sağlıyor. Hatta birini tanımadan önce ya da bir karşılaşmadan sonra ismini arama motorunda aratıp sosyal medya platformlarındaki profilinden (Linkedin, Discord, Instagram, X vb.) bakıp bir kanaate varabiliyoruz. O, kendini bize sunmadan onun hakkında birçok şey öğrenebiliyoruz. Bazen iki arkadaş sadece sosyal medyada paylaşımlarıyla ya da oradan devam eden mesajlaşma gibi etkileşimlerle uzun süre yüz yüze görüşmese bile edindiği bilgilerle neler yaptığını bilebiliyor, hatta yüz yüze görüşme ihtiyacı da duymayabiliyor. Sosyal medya bir yandan bizi birbirimize yaklaştırırken, diğer yandan fiziksel dünyada etkileşimi azaltabiliyor.
Daha da ötesi özellikle gençlerde gözlemlenen, sosyal medya platformlarının kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerinin de başkalarına gözlemleme fırsatı vermesiyle, takipçisi fazla olan kişiler tarafında takip edilmesi ya da takipten çıkması sosyal boyuttaki arkadaşlık ilişkilerindeki samimiyetleri etkileyebiliyor olmasıdır. Birinin bir arkadaşını takipten çıkmasının küslük işareti olması gibi… Hatta sosyal medya kullanımının toplumdaki otoritesini artırdıkça, Ayşe’nin fiziksel dünyadaki varlığından daha da önemsediği, önemsendiği bir sanal dünya gerçekliği ile bizi karşı karşıya bırakabiliyor. Yani bir yönü ile teleskopun merceğindeki Venüs gezegeni, Venüs gezegeninin kendisinden daha önemli hale geliyor. Hatta Venüs gezegeninin kendi varlığı unutuluyor, onun tüm varlığı teleskop merceğine düşen resme indirgeniyor. Peki Ayşe’nin fiziksel dünyadaki varlığı tüm cihetleriyle, hem bedenen, hem de ruhen, karakter ve ahlaki olarak sanal dünyadaki temsil olan profilde ne kadar var olabilir?
Hangisi Gerçek?
Frege’nin bilimsel gerçekliğe dair sunduğu yöntemin bilimsel gelişmelere destek olduğu kesindir. Hatta bu üslup özellikle teknoloji ve yapay zeka çalışmalarına etkisi olmuştur. Mevcut teknolojik gelişmelerle temas eden her bir cihaz da bizim yaşam tecrübelerimize etki etmiş, etmektedir. Bunun en görünür hali elimizdeki telefon ile sanal dünyadır. Ayrıca öngörülen o ki, arttırılmış gerçeklik çalışmaları, sanal dünyanın varlığını daha da etkin hale getirecektir. Peki dijitalleşmenin ahlakı da aynı hızda toplumda yerini bulabiliyor mu? Yani elimize aldığımız cihazın ahlaki açıdan iyi ve topluma faydalı olacak şekilde kullanımına dair davranışlar bütünü olarak usulümüz mevcut mu? Toplumsal ahlakın sadece erdemler ve değerler olarak teorik boyutu yoktur. Aynı zamanda ahlakın toplumsal yaşam pratiklerinden doğan pratik boyutu da vardır. Değerler, iyi, dürüstlük, saygı ve adalet gibi kavramları içeren ahlak ve toplum içinde nasıl davranmamız gerektiği hakkında bir rehberlik yapar. Ahlaklı davranışlar, toplumun düzenini ve insanların birbirleriyle uyum içinde yaşamasını sağlar. Topluma gelen bir yenilik o toplumun yaşam pratikleri ve ilkeleri dahilinde yerini bulur. Fakat ahlaki ilkenin çıkabilmesi için yaşam pratiğinde zamana ihtiyaç vardır. İşte teknolojik yeniliklerde mevcut gelişim hızı ahlakını edinmede ihtiyaç duyulan bu süreci, zamanı elimizden almaktadır. Bu da toplumda dijitalleşme, teknolojik cihazların kullanımında ahlaki bocalamalar, yani iyi ve kötü ayrımını yapmamızda problemlere sebep olmaktadır.
Bu üslup bilim dünyasında bir ilerleme yaratsa da dijitalleşme üzerinden edindiğimiz davranışların sosyal boyuttaki olumsuz yansımalarına şahitlik edilmektedir. Dijitalleşmeye dair arttırılmış gerçeklik çalışmaları artık bize tek boyutlu resimlerden fazlasını sunmayı da vadediyor. Bu sürece kadar sosyal yapıdaki etkilerine baktığımızda ön görülmektedir ki, bu dünyanın içine doğan çocuklar için gerçeklik algısı gitgide karışacaktır. Fiziksel dünyada yer bulmaktan daha çok arttırılmış gerçeklik çalışmalarının dijital oyunların içinde kendilerini temsil etmek için kurguladıkları dijital karakterlerini inşa etmek daha kıymetli ve önemli hale gelebilecektir. Daha da fazlası, muhtemelen bu gençlerin gerçeklik algısının bozulmalarına sebep olabilecek ve fiziksel dünyada daha pasif bireyler hale getirebilecektir.
Gobblob, F. (1948). Sense and reference. The Philosophical Review, 57(3), 209-230.
Çocuklar için felsefe alanında eserleri bulunan ve eğitimler düzenleyen Yıldız Kulkul halen Marmara Üniversitesinde doktora çalışmalarına devam etmekte ve Enstitü Sosyal’de araştırmacı olarak çalışmaktadır.
https://www.instagram.com/yildizinhikayesi/
https://tr.linkedin.com/in/y%C4%B1ld%C4%B1z-kulkul-52740589