Dijitalde Dezenformasyon Vakası Olarak: Magdeburg
Magdeburg’daki Noel pazarı saldırısı, güvenlik açıklarını, sosyal medyada yayılan dezenformasyonun etkisini ve aşırı sağın giderek derinleşen tehdidini bir kez daha gözler önüne serdi. Göçmen karşıtı söylemler, toplumsal kutuplaşma ve seçim sürecine yansıyan etkilerle birlikte bu trajedi, Almanya ve Avrupa genelinde toplumsal barışın nasıl tehlikede olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Almanya’nın Magdeburg şehrindeki Noel pazarında gerçekleşen saldırı, Almanya ve genel olarak Avrupa’da son yıllarda artan güvenlik endişelerinin, sosyal medya manipülasyonlarının ve toplumsal kutuplaşmanın somut bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Taleb al-Abdülmohsen isimli Suudi Arabistan kökenli bir kişinin gerçekleştirdiği bu saldırı, yalnızca bireysel bir şiddet olayı değil, aynı zamanda çok katmanlı bir durumu ortaya koyuyor. Bu saldırı; güvenlik açıkları, göçmen karşıtı politikalar ile bunların sonuçları, sosyal medyada yayılan yanlış bilgiler ve aşırı sağın yükselişi gibi birçok önemli konuyu bir kez daha gündeme getiriyor.
Güvenlik Önlemleri Sorunu
Saldırıdan sonra en çok tartışılan konulardan biri, Almanya’nın güvenlik önlemlerinin yeterlili olup olmadığıydı. Zira bu Almanya’daki ilk Noel pazarı saldırı değil. 2016’da Berlin’de bir Noel pazarında gerçekleşen ve 13 kişinin ölümüne yol açan saldırıdan sonra güvenlik önlemleri artırılmış ve Noel pazarlarının girişlerini bariyerler yerleştirilmişti. Benzer önemler Avrupa'nın hemen hemen her ülkesinde de uygulanmaya başlandı.
Saldırının güvenlikle ilgili boyutu saldırı öncesini ve saldırı esnasını kapsıyor. Suudi Arabistan yetkililerinin, Taleb al-Abdülmohsen’in radikalleşme potansiyeli taşıdığına dair Almanya’yı önceden uyarması, ancak bu uyarıların dikkate alınmaması ciddi bir güvenlik zafiyeti olarak değerlendiriliyor. . Alman makamlarının saldırganla ilgili bir tehdit analizi yapmak için girişimde bulunduğu, ancak adresinde bulunamaması nedeniyle bu görüşmenin gerçekleşmediği ortaya çıktı. Benzer bir durum, 2020 yılında Avusturya’da gerçekleştirilen terör saldırısında da yaşanmıştı. Türkiye’nin Avusturya’ya saldırganla ilgili verdiği bilgilere rağmen saldırının önlenememesi güvenlik açığı olarak yorumlanmıştı
Saldırı esnasındaki güvenlik eksikliği ise saldırganın Noel pazarında bariyerler bulunmasına rağmen saldırganlık 5 metrelik bir boşluğu kullanarak saldırıyı gerçekletirmesi. Bu durum ise fiziksel güvenlik önlemlerinin yetersiz kaldığını ve olayın önlenmesinin mümkün olabileceğini gösteriyor.
Sosyal Medya ve Bilgi Kirliliği
Saldırı sonrasında sosyal medyada yayılan yanlış bilgiler, olayın daha geniş bir toplumsal sorun haline gelmesine neden oldu. Saldırganın kimliği ve saldırı hakkında dolaşıma giren asılsız iddialar, halk arasında korku ve paniği artırdı. Örneğin, saldırganın bir Suriyeli mülteci olduğu ve olayda bomba kullanıldığı gibi yanlış bilgiler, aşırı sağcı gruplar tarafından hızla yayıldı. Bu durum, toplumda göçmenlere yönelik nefretin artmasına ve İslamofobik söylemlerin daha da güçlenmesine yol açtı.
Sosyal medya platformlarının bu tür manipülasyonlar için bir araç olarak kullanılması, ve aşırı sağcıların özellikle chat uygulamaları üzerinden hızlı şekilde haberleşmeleri içinde bulunduğumuz dijital çağda bu tür kriz anlarının yönetiminin zorluklarını ortaya koyuyor. Halkın korkuya kapılması, toplumsal refahın ve birlikte yaşam kültürünün zarar görmesini amaçlayan ve bundan da siyasi bir takım kazanımlar elde etmeye çalışan başta aşırı sağcı gruplar olmak üzere demokrasi karşıtı gruplar bu tür krizlerden dijital mecralar vasıtasıyla kazanımla elde etmeye çalışıyor.
Yanlış bilginin hızla yayılımının önüne geçilememesi ise bir yandan halkın kriz anlarında sağlıklı bilgilere ulaşmasını engelliyor, diğer yandan ise, toplum içinde kutuplaşmayı derinleştiriyor. Özellikle ülke farketmeksizin yabancı düşmanlığı, Islam karşıtlığı ve ırkçılık gibi ideolojilerin giderek daha fazla kök saldığı günümüzde, Magdeburg saldırısı bir kez daha kriz anlarında doğru iletişimin ve dezenformasyonla mücadelinin önemini ortaya koyuyor.
Aşırı Sağ ve İslamofobik Söylemlerin Güçlenmesi
Magdeburg’daki saldırının ardından “beklenen” saldırıyı “cihatçı” birinin gerçekleştirmiş olmasıydı ancak bunun tam tersi ortaya çıktı ve saldıganın aslında aşırı sağ ideolojilere sempatisi ve ilişkisi olan bir kişi olduğu ortaya çıktı. Buna rağmen aşırı sağcı grupların olayı kendi ideolojik çıkarları için kullanma çabaları, Almanya’da yükselen bir tehlikeye işaret ediyor.
Aşırı sağın, kriz ne olursa olsun hemen bir kazanım elde etmeyi hedefleyen stratejisi toplumsal huzursuzluğu artıran faktörlerin başında geliyor. Göçmenleri ve Müslümanları hedef alan bu tür ideolojiler, toplumda kutuplaşmayı derinleştirirken, birlikte yaşama kültürünü de tehdit ediyor. Magdeburg saldırısı, aşırı sağcıların politik kazanımlarını artırmak için bu tür trajedileri nasıl kullandıklarını da bir kez daha gösteriyor: aşırı sağ hareketler, nefretten, huzursuzluktan ve korkudan besleniyor.
Saldırganın geçmişi ve radikalleşme süreci, yabancı kökenli bir bireyin bile aşırı sağ ideolojilerden nasıl etkilenebileceğini açıkça ortaya koyuyor. 2006 yılında Almanya’ya gelen ve bir süre kariyerini sürdüren saldırgan, zamanla aşırı sağcı ideolojilere yaklaşarak radikaleşme eğilimine giriyor. Sosyal medyada İslam karşıtı söylemler paylaşan ve aşırı sağcı figürlere destek veren saldırgan, aynı zamanda göçmen karşıtı söylemleri benimseyen bir profil.
Saldırının Almanyadaki Seçimlere Etkisi
Magdeburg saldırısı, seçimlere giden Almanya’nın önümüzdeki haftalarını yoğun şekilde meşgul edecek zira aşırı sağ parti AfD bu saldırıdan istifade etmenin peşinde olacak. Saldırı güvenlik, göç politikaları ve toplumsal barış konularında Almanya’nın ciddi bir tartışma içinde olacağı bir seçim sürecine yol açacak.
Saldırının, AfD'ye seçim sürecinde pozitif ya da negatif hangi yönde etki edeceğini görmek için henüz erken ancak saldırganın yabancı kökenli olması nedeniyle AfD tarafından bir seçim malzeme yapılması oldukça muhtemel. Nitekim AfD, bu saldırıyı geçmişteki göç politikalarının yanlışlığına bağlayarak, bu politikaların iç çatışmaları Almanya’ya taşıdığı görüşünü savunuyor. Diğer yandan AfD saldırının failinin yabancı olması nedeniyle Almanya’nın göç politikalarının başarısız olduğunu ve bu politikaların yalnızca sosyal uyumu değil, aynı zamanda güvenliği de tehlikeye attığını iddia ediyor. Dolayısıyla saldırı, Almanya’da yaklaşan seçimlerde göç ve güvenlik konularının merkezi bir tartışma konusu olacağını gösteriyor.
Saldırının ardından, aşırı sağcılar şehirde protesto düzenledi. Yaklaşık bin kişinin katıldığı gösteride, göçmen karşıtı sloganlar atıldı. Gösteri sırasında "Remigration" (Geri Göç) yazılı pankartlar taşındı ve “Wer Deutschland nicht liebt, soll Deutschland verlassen” (Kim Almanya’yı sevmiyorsa Almanya’dan ayrılsın), “Wir wollen keine Asylbewerberheime” (Sığınmacı yurtları istemiyoruz) gibi sloganlar atıldı. Aynı zamanda, saldırı sonrası göçmenlere yönelik şiddet olaylarının yaşandığı ve fiziksel saldırıların da gerçekleştiği ifade ediliyor.
Aşırı Sağ Tehlikesi Küçümseniyor
Aşırı sağ günümüzde ne yazıkki küçümseniyor ve gerçekleştirilen fiziki ve sözlü saldırıların etkisi önemsenmiyor. Oysa aşırı sağ bir yandan güvenliği tehdit ederken, diğer yandan toplumda şiddeti normalleştiriyor ve korku psikolojisi yayıyor.
Ülke farketmeksizin aşırı sağ ideolojilere yönelik güvenlik politikalarının gözden geçirilmesi gerekiyor. Fiziksel güvenlik önlemlerinin yanı sıra, tehdit analizlerinin daha etkin bir şekilde yapılması ve mesajlaşma uygulamalarına yönelik önleyici tedbirlerin alınması gerekiyor. Bunun yanı sıra dijital medya okuryazarlığının yaygınlaştırılması ve bu sayede kriz anları başta olmak üzere aşırı sağın beslendiği yanlış bilgi yayılımını engellemek için toplumun eğitilmesi ve sosyal medya platformlarının daha sıkı denetlenmesi gerekiyor. Göçmenlere ve Müslümanlara yönelik nefret söylemleriyle ve fiziksel saldırılarla mücadele etmek toplumsal farkındalık ve birliktelik kazandıracak tanıtıcı ve bilgilendirici faaliyetlerin uygulanması ve böylelikle toplumda birliktelik duygusunu güçlendirecek kampanyalar düzenlenmesi gerekiyor.
Magdeburg’daki saldırı, yalnızca Almanya’nın değil, küresel olarak tüm dünyanın karşı karşıya olduğu çok boyutlu bir ideolojik krizi gözler önüne seriyor. Ülkelerin ve toplumların birlikte yaşama kültürünü geliştirmeye yönelik çalışmalarının, yanlış bilgilerle mücadele etmelerinin hayatı önem sahip olduğu bir kez daha bu saldırı vesilesiyle ortaya çıkıyor.