SEFER SOYDAR

Uluslararası Diplomasiden Toplumsal Yaşama: Müzakere Kültürü Neden Gerekli?

Türkiye, son yıllarda uluslararası diplomaside sergilediği arabuluculuk ve müzakere becerileriyle dikkat çeken bir aktöre dönüştü. Peki bu müzakere gücü, toplumun tamamına yayılabilir mi?

Türkiye, son yıllarda uluslararası diplomaside müzakere ve arabuluculuk kapasitesiyle dikkat çeken bir aktör haline geldi. Bunların başında, Türkiye’nin Ukrayna-Rusya Savaşı’nda yürüttüğü diplomasi sayesinde milyonlarca insanın gıda krizine sürüklenmesini engelleyen Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması geliyor. Aynı dönemde, bir yandan Suriye’de etkin bir rol oynayan Türkiye, diğer yandan ise Somali ile Sudan arasında tırmanan gerilimi düşürerek iki ülkeyi olası bir savaşın eşiğinden çekti. Doğu ve Batı Libya yönetimleri arasındaki kırılgan ateşkesin korunması için diplomatik girişimler yürüttü. İsveç’in NATO üyeliği sürecinde ise taleplerini masaya koyarak çok boyutlu ve uzun soluklu bir müzakere yönetti.

Bugün Türkiye, uluslararası krizlerde sadece söz sahibi değil, aktif çözüm üreten bir aktör olarak öne çıkıyor. Türkiye‘nin ekonomik ve askerî gelişimi ile siyasi gücü ve istikrarlı hükümetleri Türkiye’nin uluslararası rolünü güçlendirse de; bu zemini tamamlayan ve sağlamlaştıran esas unsur, izlenen kapsayıcı, çözüm odaklı ve değer yaratan diplomasi yaklaşımıdır. Ancak bu diplomatik kapasitenin sürekli ve derinlikli hale gelmesi, müzakereyi uluslararası ilişkiler ve dış politikanın ötesine taşıyarak toplumsal bir kültüre dönüştürebilmesine bağlı.

Küresel Müzakere Tıkanmaları ve Türkiye'nin Ayrışan Rolü

Dünya son yıllarda derin bir müzakere tıkanıklığına sahne oluyor. 7 Ekim’den beri İsrail’in Filistin’e gerçekleştirdiği saldırılara devletlerin ve küresel aktörlerin göz yumması uluslararası norm ve değerlerin ortadan kalktığını gün yüzüne çıkarttı. İsrail’in 15 Ocak 2025’te imzalanan ateşkes anlaşmasına uymaması ve Ukrayna-Rusya savaşında ABD ve Avrupa’nın tarafları masaya getirememesi norm, değer ve ilkeler olmadan müzakere kavramının işlevsiz kaldığını gösteriyor.

Türkiye ise bu tablo içinde ayrışan bir yol izliyor. Krizleri sadece güç gösterisiyle değil, tarafları dinleyerek, kazan-kazan çözümleri tasarlayarak yönetiyor. Türkiye müzakerenin temel ilkelerini ve kültürlerarası farklılıkları gözeten bir anlayış benimseyerek tarafların birbirini dinlediği ve masadan pastayı büyüterek kalktığı bir strateji oluşturuyor.

Türkiye’nin farklı aktörlerle eşzamanlı müzakere becerisi, dinamik ve esnek bir yaklaşım ortaya koyuyor. Bu yaklaşım sadece krizi yönetmekle kalmıyor; aynı zamanda süreci fırsata dönüştürme kapasitesi de yaratıyor. Bu da Türkiye’yi klasik diplomasi kalıplarının ötesine taşıyan ve değer yaratma odaklı yeni bir müzakere modelinin öncüsü haline getiriyor.

Ancak bu becerinin kalıcılığı, müzakerenin toplumun her katmanına yayılmasıyla mümkün. Zira, Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörü Robert Mnookin’in ifade ettiği gibi müzakere yalnızca masada olmak zorunda kalınan bir an değil, farkında olmaksızın günlük hayatta her yerde kullanılan bir toplumsal beceridir.

Müzakereyi Bir Toplum Kültürüne Dönüştürmek: Zorunluluk ve Fırsat

Müzakere toplumu, yalnızca diplomasideki kazançların sürekliliği için değil toplumsal barışı, karşılıklı saygıyı ve birlikte üretebilme gücünü büyüten bir zemin oluşturuyor. Müzakere toplumu yaklaşımı muhatabını ne pahasına olursa olsun yenmenin yerine, birbirini dinleyerek ortak bir gelecek inşa etme anlayışını ortaya koyuyor. 

Enstitü Sosyal de Türkiye’nin bu alandaki kazanımlarını sürekli hale getirmek ve müzakerenin toplum kültürü haline gelmesi için Türkiye Müzakere Programı ile çalışıyor. Program kapsamında öğrenci, öğretmen, okul yöneticisi ve farklı meslek gruplarından katılımcılara yönelik müzakere, arabuluculuk ve çatışma çözme gibi konularda atölyeler düzenleniyor.

Bu gibi çalışmalar, müzakerenin toplum tabanında yayılmasını sağlamanın yanında çocuk yaştan itibaren birlikte kazanma bakış açısı, duygu düzenleme, analitik düşünme, empati, aktif dinleme, çatışma çözme ve ortak çıkar üretme gibi becerileri öğretiyor. Böylelikle müzakerenin yalnızca yayılması değil bir toplumsal kültür haline dönüşmesi de sağlanıyor. John Graham'ın uluslararası müzakere tarzları üzerine yaptığı çalışmalar müzakere tarzlarının kültürel kodlardan bağımsız olmadığını gösteriyor.

Öte yandan tüm bu birikim, Roger Fisher'ın vurguladığı gibi tarafların pozisyonlarına değil, çıkarlarına odaklanan bir müzakere anlayışını inşa edebilir.  Türkiye’nin kendi iç sosyal dokusunu bu becerilerle güçlendirmesi diplomasideki arabulucu rolünü kuvvetlendirecek ve farklı alanlarda kalıcı roller üstlenmesini sağlayacaktır. Bu da toplumun en basit günlük ilişkilerinden diplomasiye kadar her alanda uzlaşmayı güçlendiren bir kültür inşa edecektir.

Türkiye'yi Barış Diplomasisinin Merkezi Yapacak Adım: Müzakere Okuryazarlığı

Müzakereyi devletin, kurumların ve bireylerin temel becerisi haline getirmek; onu yalnızca kriz anlarında değil, okulda, iş dünyasında, hastanede, kamu yönetiminde ve hatta sosyal medyada dahi kendiliğinden işleyen bir toplumsal kültür kılmak gerekiyor. Ancak bu vizyon, Türkiye’yi barış diplomasisinin merkezi haline getirebilir.

Bu noktada güçlü bir müzakere okuryazarlığı inşa edebilmenin temel dayanaklarından biri merkezinde bilginin olduğu 5D yaklaşımıdır: Düşünce, Dil, Duygu, Davranış ve Değer. Bu yaklaşım toplumsal müzakere kültürünün mikro ölçekte nasıl kurgulanabileceğine dair bir yol haritası sunuyor.

5D: Müzakere Kültürünün Dayanakları

 

Düşünce

●      Analitik ve eleştirel düşünme becerilerinin gelişmesi.

●      Öğrencilerin bilgi ve enformasyon ayrımını yapabilmesi.

●      Yanlış bilgi, manipülasyon gibi tehditlere karşı bilişsel farkındalık.

Dil

●      Türkçe becerilerinin gelişmesi.

●      “Biz dili” kullanımı.

●      Suçlayıcı, dışlayıcı, indirgemeci dilden uzak durma.

●      Zengin ve bağlama uygun bir söz varlığı edinme.

Duygu:

●      Duygu düzenleme becerilerinin gelişmesi.

●      Öfke, merak, aidiyet gibi sosyal duyguların yönetimi.

●      Akran öğrenmesi ve empatiye dayalı okul ortamı.

 

Davranış

●      Nezaket, saygı, tutarlılık gibi davranışsal normların güçlenmesi.

●      Etkin dinleme ve yerinde susma becerilerini geliştirme.

●      Kriz anlarında önceden belirlenmiş davranış protokollerinin uygulanması.

●      Şiddetten ve fiziksel müdahaleden uzak durma.

Değer

●      Ortak değerler inşası (insanın değeri, birlikte yaşama, merhamet).

●      Ayrımcılığa karşı durmak.

●      Toplumsal güven, insan onuru, kapsayıcılık ve adalet gibi ortak değerlerin kurumsallaşması.

 Analitik ve eleştirel düşünme becerisiyle donanmış bireyler, dili özenli ve kapsayıcı kullanabildikçe; duygu düzenleme, nezaket ve empatiyi davranışlarına yansıtabildikçe; ortak değerleri yaşatarak güven zemininde iletişim kurabildikçe müzakere toplumu inşa edilir. Bu beş unsurun bütünlüğü, müzakereyi toplumsal bir refleks haline getirmenin ve sürdürülebilir bir kültüre dönüştürmenin anahtarıdır.

Sonuç olarak; Türkiye, diplomasideki başarılı müzakere ve arabulucu performansını toplumsal bir kültüre dönüştürmeyi başarırsa, karşılıklı güveni besleyen ve toplumsal ilişkileri güçlendiren bir altyapı sunar. Müzakerenin diplomasi ile sınırlı kalmadan tüm toplumsal alanlara yayılması, bu toplumsal güvenin inşası için kritik önemdedir. Günlük hayatta, eğitimde, dijital ortamda ve kamu hizmetlerinde müzakerenin dili benimsendikçe, hem bireyler arası ilişkiler hem de kurumlar arası etkileşim daha sağlıklı bir zemine oturur. Bu ortak müzakere refleksi, Türkiye'de toplumsal uyumu ve içsel dayanışmayı güçlendirirken, uluslararası alanda da onu örnek bir barış aktörüne dönüştürebilir.

İki Nokta

Kitap tanıtımı, biyografi, araştırma raporu, değerlendirme ve inceleme yayınları ile bölgesel veya küresel ölçeklerde güncel ya da yapısal sorunlar.