Eğitimde Hareketin Önemi: Beden Eğitimi mi, Beyin Eğitimi mi?

Eğitimde Hareketin Önemi: Beden Eğitimi mi, Beyin Eğitimi mi?

Eğitimde Hareketin Önemi: Beden Eğitimi mi, Beyin Eğitimi mi?

Tüm gün sırada oturarak öğrenmek eğitim hayatını nasıl şekillendiriyor? Hareket eğitime neden ve nasıl dâhil edilmeli?

Dr. Yeşim Ünveren

 

Bilimsel kanıtlar hareketin bilişsel, duygusal ve sosyal gelişim üzerindeki kapsamlı faydalarını güçlü bir şekilde destekler. Bir insan yavrusunun gelişim sürecine bakıldığında hareket etmenin giderek karmaşıklaşan doğası ve bu karmaşıklığın artışı ile cereyan eden bilişsel gelişimin hızı, zihne ve bedene aitmiş gibi gözüken becerilerin birbiri ile ilişkili ve birbirini tamamlayan özellikte olduğunu gösterir.

Hareket insan yaratılışının en olağan görülen becerisidir. Eğer bedenle ilgili tüm vasıflar olağan bir şekilde işliyorsa yürümek, konuşmak doğal bir işlev olarak karşımıza çıkar. Peki neden yürümek ve konuşmak insan ömrünün on iki ila on beş ayını alır? Neden en gelişmiş beyin yapısına sahip canlılar olarak, bir ceylan yavrusu gibi, hemen ayağa kalkmaz? Bağımsız dikilme ve yürümeye başlama sürecinin, gelişmiş beyin işleyişinde bir sene sürmesinin bir sırrı vardır.

Beyin Gelişimi ve Hareket Arasındaki Bağlantı

Hareket ile bir çocuğun kendini ifade etmesi ve dünyayı keşfetmesi en doğal biçimiyle içsel olarak birbiriyle bağlantılıdır. Çocuklar gerçek ile hayal olanı ayırt etmek, çevreleriyle anlamlı bir şekilde etkileşim kurmak ve oyun aracılığı ile bilgi edinmek amacı ile hareketi içgüdüsel olarak kullanırlar. Hareket sadece bir çocuğun nasıl öğrendiğini değil, aynı zamanda çevreleriyle nasıl etkileşim kurduğunu ve ondan nasıl anlam çıkardığını belirleyen birincil ve en temel yoldur. Özellikle karmaşık dilsel yetenekler veya soyut düşünce tam olarak gelişmeden önce hem bilişsel hem duygusal süreçler için temel bir “ilk dil” görevi görür. Mevcut eğitim sistemlerinin hareketi öğrenmenin yardımcı bir “molası” veya ayrı bir ders (Beden Eğitimi) olarak algılamasıyla çocukların doğal olarak bilgi edindikleri ve bütüncül yetkinlikler geliştirdikleri temel yolları istemeden baltalamaktadır.

Nörobiyolojik Temeller ve Deneyimin Rolü

Öğrenmenin nörobiyolojik temelinde iki önemli faktör vardır. İlk faktör tüm çocuk gelişimi üzerine yapılan çalışmaların birleştiği ortak noktadır: “Beyin duyusal motor deneyimler yoluyla programlanır.” Bu olgunun yaşamdaki karşılığı şudur: Çocuk büyümekte olduğu çevrede ne kadar çeşitliliğe, keşif fırsatına, hareket deneyimine maruz kalırsa beyni o kadar gelişir. Çocuk gelişim sürecinde aktif ve etkin olarak yer aldığı bedeniyle yaptığı hareket miktarı çoğaldıkça entelektüel ve sosyal zekâsı gelişir. Bu gerçek, Hebb’in bir diğer söyleyişinin temelini oluşturur. Beraber ateşlenen nöronlar (sinir hücreleri) beraber bağlanırlar. Zekâ dediğimiz kavram beyindeki nöronların birbiri ile bağlantı kurma sayısına göre değişir. Bu bağlantı kurma olayı çocuğun gelişim sürecinde deneyimlediği hareket ve etkileşim fırsatlarıdır. İnsan beyni duyusal motor işleme yoluyla deneyimini öğrenmeye dönüştürür. Çocuk, çevrenin ve kendi bedeninin sunduğu veri çeşitliliğine göre cevaplar geliştirir, Burada zenginleştirilmiş ortam vurgusu yapılır. Bu kavram çocuğun kendi bedensel ihtiyaçlarını ve günlük yaşamdaki ihtiyaçlarını bağımsız yapmasına fırsat verme, hareket deneyimini ve farklı ortamlarda ve farklı insanlarla karşılıklı ilişki ve etkileşim halinde olmayı anlatır.

Stres, Beden Haritası ve Bilişsel Gelişim

Öğrenmedeki bir diğer önemli faktör ise strestir. Stres, çevreyle davranış etkileşimlerinin etkinliğini belirlemede temel değişken olarak rol oynar. Stres, bizim sadece belirsizliğe karşı reaksiyonumuz değildir. Bunun yanında merkezi sinir sistemini değişikliğe zorlayan önemli bir fonksiyonu vardır.

Doğumun ilk anından itibaren çevremizin meydan okumalarına yani zorlamalarına karşı bir duruş, davranış geliştiririz. Bebeklik döneminde başımızı yukarı kaldırmamızı sağlayan, yerçekimi ve ona karşı hareket geliştirme isteğimizdir. Beyin kendi bedeninden ve çevreden aldığı etkilere karşı bir hareket cevabı açığa çıkartır. Bu hareket cevabı biliş, duygu, davranış ve iletişim cevabı oluşturmak üzere merkezi sinir sistemi tarafından bağlantılandırılır. Bunun sonucunda algı oluşur, davranış gelişir, beden algısı yerleşir. Yaşamımızın ilk anından itibaren çevreden aldığımız uyaranlar, bedensel ihtiyaçlar bizim hareket etme doğamızı kullanmamızı sağlar. Bu doğal akış, deneyime dönme fırsatı verildiğinde beyin fiziksel yapısında büyümeye ve değişikliğe yol açar. Deneyimle beynin yan lobunda şemalanan beden haritası, hareket deneyimi ile, beyinde bedenin fiziksel temsilini oluşturur. Bu oluşum ömür boyu sürecek beden algısının beyindeki ilk temel temsilidir. Bu temsil ilk yedi yaşına kadar olan süreçte tamamlanırken, ikinci önemli yapılanmayı ergenlik döneminde gerçekleştirir. Yaşam boyu bu beden temsili hareket kapasitemize, çeşitliliğine bağlı kalarak gelişir veya sönümlenir. Beden haritasının etkin ve detaylı bir şekilde deneyimle çizilmesinin önemi, bilişsel gelişime olan katkısından kaynaklanır. Beden haritasının beyinde etkin oluşumu ile soyut düşünme ve muhakeme becerisi gelişmeye başlar. Düzenli egzersiz ve aktif yaşam tarzının psikolojik sağlık, bilişsel gelişim ve hafıza üzerinde son derece olumlu etkileri olduğu, aynı zamanda stres, kaygı ve depresyon seviyelerini azaltmada güçlü bir etken olduğu kanıtlanmıştır. Hareket beynin doğal tasarımını kullanarak tüm öğrencilerin beyin işlevlerini aktif olarak optimize eder ve öğrenmeyi kolaylaştırır.  Platon’un alıntılanan kadim bilgeliği, ruh için eğitim ile beden için fiziksel aktivitenin uyumlu birleşiminin gerçek insan mükemmelliğine ulaştırdığını söylemiş, böylece bu bilimsel gerçekliği zarif bir şekilde önceden haber vermiştir.

Egzersizin Yaşam Boyu Nörolojik Katkıları

Beynin belirli bölgeleri, egzersizin faydalarına özellikle duyarlıdır. Özellikle karmaşık düşünme, planlama ve muhakeme etme becerisinden sorumlu frontal lob ile konuşma, hafıza ve işitsel algı süreçlerini işlemede kritik rol oynayan temporal lob, beynin uzun süreli hafıza oluşumu için önemli daha alt beyin bölgeleri ile birlikte düzenli fiziksel aktivite ile önemli olumlu değişiklikler gösterir. Düzenli olarak yapılan 20 dakikalık bir yürüyüşün bile hareketsiz bir duruma kıyasla beyin aktivitesini önemli ölçüde arttırdığı beyin görüntüleme çalışmalarında rapor edilmiştir.

Tutarlı egzersizin bilişsel işlevler, hafıza geliştirme ve stres yönetimi üzerine olumlu etkileri sadece çocukluk ve ergenlik döneminde geçerli değildir. Bu olumlu etki yaşam boyu devam eder, iyilik haline sürekli katkıda bulunur. İleri yaşta bellek sorunları yaşama veya Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların gelişme riskini önemli ölçüde azaltır.

Egzersizin nörolojik faydaları şaşırtıcı derecede çok yönlüdür ve birkaç farklı mekanizma aracılığıyla işler. Fiziksel aktivite, beynin kritik bölgelerinde oksijen doygunluğunda ve yeni kan damarlarının büyümesinde ölçülebilir bir artışa yol açar. Bu bölgeler, düşünme, sosyal etkileşim, fiziksel koordinasyon ve genel entelektüel performans gibi daha yüksek düzeydeki işlevlerle ilişkilidir. Düzenli egzersiz, zararlı stres hormonlarının seviyelerini belirgin şekilde azaltırken, aynı zamanda bilgi işlemeyi önemli ölçüde hızlandırdığı bilinen seratonin ve norepinefrin gibi faydalı hormonların üretimini ve salınımını arttırır. Ayrıca endorfin, dopamin ve ek serotonin salgılanmasını tetikleyerek öfori, ruh hali yükselmesi ve algılanan stresin önemli ölçüde azalmasına katkıda bulunur. Bunun yanında beynin karmaşık düşünme, hafıza oluşumu ve öğrenme süreçlerinde kritik görevler üstelenen beyin bölgelerinde gelişme sağlar.

Egzersiz, beyin kan dolaşımını belirgin şekilde iyileştirir, zihin berraklığını, genel bilişsel sağlığı arttırır. Hareket bilincinin ve hareket etme fırsatlarının eğitimin olağan parçası haline getirmenin yollarını bulmak çocuklarımızın ve gençlerimizin bedensel ve duygusal sağlığının sağlanması ve devam ettirilmesi için şarttır.

Hareketin Öğrenmedeki Önemini Öğrendik. Şimdi Ne Yapacağız?

Buraya kadar ifade edilen nörobiyolojik temellerin derinlemesine incelenmesi, hareketin eğitim sistemi içerisine yedirilmesi, hareketin müfredata sistemik entegrasyonu için güçlü ve yadsınamaz bir bilimsel zorunluluk sağlamaktadır. Bu, okullardaki fiziksel hareketsizliği pekiştiren yaklaşımların sadece bir sağlık sorunu değil, aynın zamanda optimal bilişsel gelişimin ve tam akademik potansiyelin gerçekleşmesinin doğrudan bir engeli olduğu anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak, eğitim politikaları sadece “beden eğitimi”ni teşvik etmek olarak değil, “beyin eğitimi” veya “hareket yoluyla bilişsel geliştirme” olarak yeniden çerçevelenmelidir. Bu aynı zamanda, farklı gelişim aşamalarında belirli bilişsel faydaları en üst düzeyde destekleyen hareket türlerini, yoğunluklarını ve sürelerini tam olarak belirlemek için kritik araştırma yolları açmakta, böylece yüksek düzeyde hedefe yönelik ve etkili müdahalelere yol açmaktadır. Hareket entegre edilmiş müfredatların geliştirilmesi ile bütüncül öğrenci gelişimi teşvik edecek ve öğrencileri 21. Yüzyılın karmaşık zorluklarında başarılı olması için gerekli bilişsel çeviklik, direnç ve yaratıcı düşünme becerileriyle yeterince hazırlayacaktır.

İki Nokta

Kitap tanıtımı, biyografi, araştırma raporu, değerlendirme ve inceleme yayınları ile bölgesel veya küresel ölçeklerde güncel ya da yapısal sorunlar.