Tasarım Zeminli Bir Dersin Eğitimdeki Rolü
Dünya üzerinde yaşamın temel eylemi tasarım olarak tanımlanabilir. İnsan, çevresini ve dünyayı kendi ihtiyaçları ve arzularına göre biçimlendirme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle öğrencileri anlamlı sonuçlar alana dek çalışmayı sürdürmesi ve hata yapmaktan korkmaması yönünde cesaretlendiren, sonuçtan çok çabayı değerlendiren bir eğitim yaklaşımına ihtiyaç var.
İnsanın dünyaya ve kendi varlığına yönelik farkındalığı çerçevesinde ortaya çıkan ve içinde yaşadığımız bu dünyayı ve insanlığı oluşturan temel eylemi tasarımdır. Bizi, gezegende yaşayan diğer canlılardan ayıran en belirgin özelliğimiz, kendi ihtiyaçlarımızı ve arzularımızı karşılamak üzere yeniden kurmak, inşa etmek anlamında, dünyayı biçimlendiriyor oluşumuzdur.
Çevremizi biçimlendirmeye yönelik çabalarımızın bildiğimiz en eski örneği, kesin bir tarihlendirme söz konusu olmasa da, alet yapımı ve kullanımına dair buluntularla yaklaşık 3 milyon yıl öncesine tarihlenmektedir. Üzerinde yaşayan türlerden biri olarak, yaklaşık 4,5 milyar yaşındaki bu gezegende gerçekleştirdiğimiz dönüşümlerin, muhtemelen 3 milyon yıl önceye dayanan başlangıcından günümüze dek geldiği, bizi getirdiği yer, bir yönüyle gurur, diğer yönüyle de dehşet vericidir.
Daha İyi Bir Dünya İnşası İçin Eğitim, Sağlık ve Adalet
Bugün, bütün bir insanlık olarak üzerinde uzlaşabileceğimiz en büyük ve anlamlı hedef, bu gezegendeki tüm yaşam biçimleri için daha iyi bir dünya kurma çabası, arayışıdır. Bu çaba ve arayışın çerçevesini doğru bir biçimde belirleyebilmek için en temel ihtiyacımız farkındalıktır. Bu farkındalık ise, var oluşumuzu, birbirimizle ve gezegende var olan canlı cansız tüm diğer varlıklarla ilişkilerimizi, etkileşimlerimizi ve bunların tarihini de içerir.
Daha iyi bir dünyayı inşa etmeye yönelecek verimli bir toplumsal yapılanmanın temel başlıkları eğitim, sağlık ve adalettir. Daha iyi bir dünyanın temelinde, bu alanlarda atılacak doğru adımlardan daha önemli ve öncelikli konular yoktur. Fiziksel, zihinsel ve duygusal bakımdan iyi bir toplum olabilmek, bu iyiliği sağlam bir zeminde kurmak ve sürdürmek ancak doğru ve bütünlüklü bir eğitim, sağlık ve adalet anlayışıyla mümkündür. Sağlık ve adalet meselelerini kuruluş ve icra bakımından önceleyen eğitimin temeli ise, toplumun tüm bireylerinde ortak bir yaşam zeminini mümkün kılacak asgari düzeyde bir var oluş farkındalığı oluşturmaya yöneliktir. Bu farkındalık ancak insanlığın tüm ihtiyaç ve arzularını, tüm eğilim ve yönelimlerini, tüm keşif ve icatlarını kavramayı ve anlamayı merkezine koyan tarihsel, kuramsal ve uygulamalı bir zeminde mümkün olabilir.
Bilişsel Esneklik ve Eğitimde Dönüşüm
Yaratıcı eylemlerin altında yatan bilişsel süreçleri anlamak ve geliştirmek üzere, insan zihninin işleyişine yakından bakmamız ve dünyayı nasıl kavrayıp, onu nasıl dönüştürdüğümüzü kavrayabilmemiz gerekir.
Dünyamız son birkaç on yılda üretim ekonomisinden, bilgi ekonomisine hızla dönüşmüştür ve bu süreç devam etmektedir. Bilgisayarlar insan zihninin baş edemeyeceği miktarda veriyi işleyebilir hale geldikçe, insanlar için, temel gereksinimlerinin ötesindeki hedeflere yoğunlaşabilecekleri büyük bir zaman ve kaynak alanı oluşmaktadır. Yaratıcılık ekonomisi olarak adlandırabileceğimiz bu evrenin ilk adımları yaşadığımız bu dönemde atıldı bile. Bugün revaçta olan meslek grupları olarak gördüğümüz birçok alan 20 yıl önce mevcut değildi.
Bu değişime ayak uydurabilmek için bilişsel bir esneklik geliştirmemiz gerekiyor. Çevremizdeki dünyayı algılayarak, olanı kavrar ve gerçekleri keşfederken, diğer yandan da o dünyayı geliştirmek, gerektiğinde yeniden kurgulamak üzere düşlemeye de devam edebilmeliyiz.
Bilişsel esnekliğe dayalı dönüşümün ve yeniliklerin gerektirdiği bu tür bir bakış açısı, mevcut eğitim sistemleri içerisinde henüz yer almamaktadır. Yaratıcılık, daha kolay test edilip ölçülebilen zihinsel, fiziksel ve duygusal becerilerin tercih edilmesi nedeniyle gereğince ve yeterince gelişemiyor. Bunun yanı sıra, toplumsal hiyerarşiyi oluşturan geleneklere bağlılık, yaratıcılığın gereksindiği merakı, risk alma cesaretini ve bağımsızlığı engelleyici bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Beceri Türü olarak Yaratıcılık
Yaratıcılık olarak adlandırdığımız beceriyi genel yapısı itibarıyla şöyle tanımlayabiliriz: İnsanın, içinde bulunduğu herhangi bir ortamda, ihtiyaçlar-arzular zemininde beliren ve yönelinen bireysel ya da ortak bir hedefe dair olarak, ortamın şartlarını görmesini, kavramasını ve dönüştürmesini sağlayacak bir farkındalık düzeyini mümkün kılacak biçimde, üç temel beceri kategorisini uygun bir yapıda ve bütünlüklü olarak bir araya getiren ve kullanan bir beceri türüdür yaratıcılık.
Dengeli bir eğitim, insana özgü tüm becerileri birbirlerini destekleyecek biçimde besliyor olmalıdır. Böylesi dengeli bir eğitim; yaratıcı tavırların ve fikirlerin nerede ve nasıl ortaya çıktığını, bunların sağladığı dönüşümlerin yaşamımızı sürdürdüğümüz herhangi bir çevrenin (coğrafi, kültürel, siyasi, ekonomik, kültürel vs.) tüm şartlarına tabi olarak nasıl gerçekleştiğini ve yaratıcı düşünme ve eylem biçimlerini teşvik edebilecek yaklaşımları göz önünde bulundurmalı, hesaba katmalıdır.
Geleceği yaratabilmek için geçmişe ihtiyacımız var
Yaratıcılığın yakıtının bireysel ya da toplumsal bir bellek olduğunu hesaba katarak, daha iyi bir dünya için, insanlığın tüm kültürel birikimini, ayırt etmeden ve dışlamadan ele alıp damıtarak kullanmayı öğrenmek zorundayız. Bu bağlamda, İnsan’ın tarihini tasarımdan sanata, bilimden teknolojiye, felsefeden edebiyata, müzikten mimariye, birbiriyle iç içe geçen, coğrafi, kültürel, siyasi ve ekonomik bir örgü olarak ele almalıyız.
Öğrencileri anlamlı sonuçlar alana dek çalışmayı sürdürmesi ve çalışma süresince çözüme yönelik seçenekleri çoğaltması yönünde teşvik edip, risk alması ve hata yapmaktan korkmaması yönünde cesaretlendiren, sonuçtan çok çabayı değerlendiren bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Öğrencilerin, verilen projeler kapsamındaki oluşum/üretim sürecinde aktif rol almaları, yetişkinlikte kendi dünyalarını inşa ederken de aktif olabilmelerinin ön koşuludur.
Dersler, kendi geleceğini tasarlayıp inşa edecek nesiller için özgür bir oyun-yaratı alanı olarak tanımlandığında işlevini bulur. Örnek olarak, fen dersinde yapılan bir deney önceden belirlenmiş bir sonucu hedef alır; işlemler verilen sırayla ve şekilde gerçekleştirildiklerinde, beklenen sonuçlara da ulaşılır. Oysa bir oyun-yaratı alanındaki deneysellik, ancak bu tür bir talimat ve beklenti dizgesi olmadan gerçekleştirildiğinde anlamlı ve yararlı olabilir.
Bilim-Kültür-Sanat bütününü, tasarım bağlamında ele alan bu yaklaşım, öğrencilerin, çözüme yönelik seçenekleri araştırmalarını, sonuçların belirsizliğine yönelik kaygılarıyla baş edebilmelerini ve insanlığın mevcut birikimlerini, gerektiğinde hedeflerine yönelik bir köprü olarak kullanabilmelerini amaçlamalıdır.
Utku Dervent
Ressam ve Akademisyen Utku Dervent, Sanatta Yeterlik derecesini Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden 2005 yılında almıştır. 1999 yılı itibarıyla Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesinde, özellikle "Temel Tasarım" ve "Sanat Felsefesi" alanlarına odaklanarak başladığı ve bugüne dek 7 farklı üniversitede sürdürdüğü akademisyenliğini 2018 yılı itibarıyla sonlandırmıştır. Bugüne kadar 11 kişisel sergi açan sanatçı, halen İzmir'deki atölyesinde sanatsal ve kuramsal çalışmalarını sürdürmektedir.