Kitap Değerlendirmesi: Bağlan - Sorunlu Akıllı Telefon Kullanımını Azaltma Rehberi
Nomofobi, akıllı telefonsuz kalma korkusu olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde telefonların bizden bir parça haline gelmeleri ve bizi telefona bağlayan platformların çeşitliliği, bu fobiyi besleyecek faktörler olarak değerlendirilebilir. Akıllı telefonlardan tamamen uzak durmak pek gerçekçi bir yöntem olmamakla birlikte gerekli de değildir; önemli olan sorunlu akıllı telefon kullanımını tespit etmek ve bağımlılık boyutuna taşınabilecek bu kullanımı daha sağlıklı bir boyutta sabit tutabilmektir. “Bağlan: Sorunlu Akıllı Telefon Kullanımını Azaltma Rehberi”, nomofobi ve sorunlu akıllı telefon kullanımı konuları kapsamında çözüm önerileri sunan bir uygulama kitabı özelliği taşımaktadır.
Psikolog Dr. Mehmet Şakiroğlu ve Dr. Cansel Poyraz Akyol tarafından kaleme alınan bu kitap, akıllı telefon kullanımının sorunlu kullanım kısmına odaklanan sistematik bir yardım kitabıdır. Kitap iki kısımdan oluşmakta; birinci kısmı teşhis koymayı, kitabı ters çevirdiğimizde karşımıza çıkan ikinci kısmı ise tedavi bölümünü içermektedir.
Birinci kısımda, sorun literatür ile bağdaştırılarak ele alınmakta ve bu kısım dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde telefon kullanımının sorunlu boyutunu anlama yöntemleri, ikinci bölümde sorunlu telefon kullanımının nedenleri, üçüncü bölümde problemli akıllı telefon kullanımını azaltmak için müdahale teknikleri ve dördüncü bölümde çocuklarda sorunlu akıllı telefon kullanımı meselesi ele alınmaktadır.
Bu uygulama kitabının “tedavi” bölümü olarak adlandırılan ikinci kısmı ise 12 günlük egzersiz adımlarından oluşmaktadır. Kitabın hem rehber hem uygulama kısmının bulunması, tespit ettiği mevcut sorunlara somut yöntemler sunması yönüyle değerlendirilebilir. Sorunlu telefon kullanımına yönelik farkındalık oluşturmayı ve sonrasında uygulamalar ile bu farkındalığı somut bir boyuta taşımayı amaçlayan bu kitap, sorunlu kullanımı tespit etmek için okuyuculara şu soruyu yöneltmektedir: “Akıllı telefon kullanımı beni gerçek dünyadan koparıyor mu?”
Kitabın ilk bölümü olan, “Telefonumu sorunlu kullandığımı nasıl anlarım?” bölümü, belli başlı maddeler ile sorunlu akıllı telefon kullanımını tespit etmektedir. Bu maddeler; telefon kullanımının zamanı, telefon kullanımının ilişkiler üzerindeki etkisi, sanal ortamdaki davranışlar, sosyal medya bilgisi, akıllı telefon kullanımında hissedilen duygular vb. durumlara odaklanmaktadır. Bu konular kapsamındaki ifadelere verilen yanıtlar, kişinin sorunlu akıllı telefon kullanımını farketmesini sağlayacak ifadeler olarak sunulmaktadır. Örnek ifadelerden bazıları şu şekildedir:
-Akıllı telefonumun şarjının bitmesi beni strese sokar.
-Sabah uyanır uyanmaz ilk iş elim telefona gider.
-Akıllı telefon kullanımı yüzünden aile üyelerimi zaman zaman ihmal ettiğim oluyor.
Kitabın ikinci bölümünde “Neden Bu Kadar Çok Kullanıyorum” başlığı ele alınmakta; mutluluk, boş zaman aktivitesi, bağımlılık, negatif ve pozitif pekiştireçler vb. sebepler sorunlu akıllı telefon kullanımının nedenleri olarak görülmektedir. Stresten uzak durmak için kullanılan telefonlar, bağımlılık boyutunda değerlendirildiğinde “negatif pekiştireçler” kavramıyla açıklanmaktadır. Bununla birlikte, herhangi bir dijital aracın ödül olarak kullanılması durumu da “pozitif pekiştireç” ile açıklanmıştır.
Telefonun sorunlu kullanımı konusunda özellikle “boş zaman” algısının önemi vurgulanmaktadır. Telefon, tek başına bir boş zaman aktivitesi olarak kullanılabilmektedir. Sosyal medya platformlarının sunduğu sınırsız alanı da düşündüğümüzde telefonda geçirilen vaktin kontrolünün oldukça zor olabileceği bir gerçektir. Yalnızca belli bir duygunun yoksunluğu, bağımlılık ve mutluluk kaynağı olarak açıklanan sorunlu akıllı telefon kullanımının zaruri bir boyutu da bulunmaktadır. Bugün, birçok alanda direkt iletişimin sağlandığı araç olan telefonların, yalnızca bağımlılık boyutu değil bir bağlılık boyutu da bulunmaktadır. Telefon, yalnızca rahatsız edici düşüncelerden kaçma yeri değil, günlük hayattaki iletişimi sağlamayı zorunlu kılan bir mecra olma özelliği de taşımaktadır. Bu anlamda kitap, telefona bağlı olduğumuz zaruri boyutlara değinme noktasında sınırlı kalmaktadır.
Peki, bizi telefonlara bağlayan bu kadar sebep içerisinde nasıl müdahale teknikleri kullanılabilir? Kitabın 3. bölümü bu soruya cevap aramakta ve bu konuda somut cevaplar vermektedir. Telefon kullanımının dürtüsel ve otomatik bir davranış olması, zaman odaklı olmanın önemine vurgu yapmayı gerekli kılmakta; öncelikle odaklanılan kavram “farkındalık” olmaktadır. İçinde bulunduğumuz zamana odaklanmak, telefonu nedensiz kontrol ettiren dürtüsel davranışı engelleyecektir. Kitap bu noktada hem duygu hem de davranış odaklı egzersizler sunmaktadır. Telefonda geçirilen vakti sınırlandıracak günlük egzersizler sunulmakta; bu egzersizlerin temeli ise düşünce, duygu ve tanımlanan düşünce-duyguların yazıya dökülmesi üzerine olmaktadır.
Bu egzersizler, günlük yaşamdaki uygulanabilirlikleri açısından basit olmakla birlikte işlevsellikleri noktasında tartışmaya açıktır. Bu hususta telefona bağımlı veya bağlı olma durumunun göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ciddi bir sorunlu telefon kullanımında bu egzersizler yetersiz kalacaktır. Kitaptaki egzersizler, temel düzeyde bir farkındalık için etkili egzersizler olarak değerlendirilebilir. Sorunlu akıllı telefon kullanımını azaltma konusunda içsel tepkileri değiştirme ve bastırma anlamına gelen öz düzenlenmeye vurgu yapılmakta; öz düzenlemede odaklanılan sorular ve egzersizler üzerinde ise daha sınırlı bir şekilde durulmaktadır. Öz düzenlemeyle ilgili egzersizlerin odaklandığı iki soru vardır:
-Telefonu ne kadar kullanıyorum?
-Telefonu ne kadar kullanmayı amaçlıyorum?”
Kitabın içinde bulunan yapışkan etiketler günlük yaşamda kullanılması amacıyla tasarlanmıştır. Sürekli gözümüzün görebileceği bir yerlere bu etiketleri yapıştırmak etkili olabileceği yönüyle değerlendirilmiştir. Etiketlerdeki bazı ifadeler ise şu şekildedir:
- Gereksiz
- Kapat
- Telefonu Sık Kullanmam Beni Diğer İşlerden Alıkoyar
Bu ifadeler, kısa süreli bir etkiye sahip olmaları yönüyle değerlendirilebilirler.
Duygu düzenleme becerileri de sorunlu akıllı telefon kullanımı için önemli görülmektedir. İstenmeyen duygusal durumdan istenilen duygu durumuna geçiş olarak tanımlanan duygu düzenleme, akıllı telefon kullanımıyla ilişkili değerlendirilmektedir. Bununla ilgili egzersizler de yine somutlaştırıcı örnekler özelliği taşımaktadır:
-Akıllı telefonda geçirdiğimiz 5 saati 3 saate indirmek nasıl olumsuz sonuçlar doğurabilir?
-Akıllı telefon kullanımını azaltmak bende hangi “olumsuz” duyguyu yaratabilir?
-Bu duygunun bana zarar vermemesi için neler yapabilirim?
-Akıllı telefon kullanımını azaltmak korktuğum sonuçları doğurdu mu?
-Akıllı telefon kullanımını azaltmanın neden olacağı olumsuz duygu gerçekleşti mi ve bana hâlâ zarar veriyor mu?
Kitabın 4. bölümü, “Çocuklarda Sorunlu Akıllı Telefon Kullanımı” konusunu içermektedir. Dijital araçların kullanımının yaş oranlarının düşmesi, gençlerin akıllı telefon kullanımlarının daha yoğun olması durumu ebeveynlere dijital konulu öneriler sunmayı gerekli kılmaktadır. Ebeveynlere yapılan öneriler; yeni çağa ayak uydurma, çocuklara dijital kullanımı hakkında bilgi verme ve sınırlar koyma, uygulanan kuralların nedenlerini çocuklara etkili ve mantıklı bir şekilde aktarma, bahsedilen kurallara uyma konusunda rol model olma, uyku vaktinden önce akıllı telefondan uzakta durma, çocuklara mahremiyet eğitimi verme, aile içi aktiviteler oluşturma vb. şeklinde belirtilmektedir.
Dijital çağa ayak uydurma ve yenilikleri takip etme kaçınılmaz bir gereklilik olduğundan bu öneriler oldukça önemlidir. Bu noktada gerekli olan dijital çağın getirdiklerini reddetmek değil; yenilikleri bilinçli, kontrollü ve faydalı bir şekilde kullanabilmektir. Dijital araçların aile üzerindeki olumsuz etkilerini kontrol etmek için aile içi iletişim ve etkileşim önemlidir; bu nedenle kitabın sunduğu öneriler etkili değerlendirilebilir.
Dijital çağda ailenin önemini vurgulayan bu bölüm, aile içi iletişimi merkeze almakta ve dijital okuryazarlığın önemini vurgulamaktadır. Buradan çıkarılabilecek sonuç ise; gençler kadar ebeveynlerin dijital kullanımlarının önemli olduğudur. Bu durum, aile içerisinde belirleyici etken ve rollerin ebeveynlerin üzerinden ilerlediği sonuca ulaşmamızı sağlamaktadır. Kitap, bu anlamda ebeveynlerle birlikte çocuklara da öneriler sunmaktadır.
Ebeveynlere sunulan öneriler uygulanabilir ve etkili olduğu yönüyle değerlendirilebilir; çocuklara yönelik öneriler ise daha zayıf kalmaktadır. Bunun sebebi, çocuklara sunulan önerilerin daha çok “farkındalık” kısmında kalmasıdır. “Akıllı telefonların yarattığı illüzyonun farkında olun”, “Gün içinde ne sıklıkla telefonunuza baktığınıza dikkat edin, bunun farkına varın” gibi öneriler oldukça soyut kalmaktadır. Bunun dışında sunulan; kitap okuma, arkadaşlarla vakit geçirme, yürüyüş yapma gibi öneriler ise daha somut olmakla birlikte yeterli değildir.
Kitap, sunduğu tüm bilgileri veriler ışığında değerlendirmekte, literatürle bağdaştırmakta, daha önce yapılmış araştırmaların bulgularıyla desteklemektedir. Gerek yazarların farklı çalışmaları gerekse farklı kaynaklar ışığında yapılan değerlendirmeler sonrasında hazırlanan egzersizler güçlü bir altyapıya sahip olmaları yönüyle değerlendirilebilir. Ayrıca kitapta önerilen egzersizlerin pratikliği, uygulanabilirliği günlük yaşam içerisinde kullanılabilecek yöntemler olma özelliği taşımaktadır. Bu yöntemlerin basitliğinin yanında işlevselliği ise tartışmaya açık bir noktadır.
Bu yöntemler hem kısa vadeli hem de etkisinin zayıflığı yönüyle eleştirilebilir. Kitap genel anlamda etkili ve uzun süreli çözüm önerileri sunmamaktadır. Fakat bununla birlikte egzersizlerin gün gün planlanmış olması, belli hedefleri öne çıkarması, telefonu tamamen bırakmak yerine kullanıma yönelik alternatifler sunması ise bu egzersizlerin sürekliliğini ve uygulanabilirliğini artıracaktır. Kitaptaki egzersizler, sorunlu akıllı telefon kullanımının çözümü için tek başına bir çözüm mekanizması özelliği taşımamakta; daha çok yardımcı yöntemler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu anlamda bireylerin çabalarının dışında dijital platformların kontrol yöntemleri de gündeme getirilmelidir. Kitap, ebeveynlere ve çocuklara yönelik bireysel öneriler sunarken, teknoloji şirketlerinin veya yasal düzenlemelerin bu konudaki önemi üzerinde durmamaktadır. Oysa, dijital yaşamda bireysel çabaların öneminin yanında algoritmaların kontrolü birey çabasının da ötesinde kalmaktadır. Bu konuda dijital hak ve sorumluluklar, yasal düzenlemeler ve platformların sunduğu özellikler tartışmaya açık olmalıdır.