ORHAN GAZİ GÖKÇE

Eğitimde Ezbere Dair Ezberleri Bozmak Mümkün mü?

Dijital kayıt imkânlarının arttığı ancak kişisel hafızanın zayıfladığı çağımızda insanın artık ezberinde bir şeyler tutmasının bir gereği var mıdır?

İnsanlık tarihinin en eski ve en temel öğrenme yöntemlerinden biri olan ezber, modernite sonrası eğitim yaklaşımlarında genellikle eleştirel düşünme ve yaratıcı yaklaşımlara karşıt bir yere konumlandırılmıştır. Öğrenmenin nörobiyolojik temelleri ve tarihsel bağlamları göz önünde tutulduğunda ezberin öğrenmenin niteliği ve kalıcılığı açısından hâlâ geçerli ve güçlü bir yöntem olduğu yadsınamaz.

Öğrenmenin Nörobiyolojisi ve Ezber

Bir terim olarak ezber; bir sözü, bir metni kitaba bakmadan aynen tekrar edebilmek için zihinde tutma, hıfzetme, ezberlenecek olan, ezberlenen şey, akılda tutulması gereken ders anlamlarına gelir.

Öğrenme süreci özet olarak bilgi edinme, edinilen bilgileri hatırlama ve bu bilgileri bilişsel öğrenme basamaklarında uygulama aşamalarını kapsar. Bu süreçlerin temelinde edinilmiş bilginin hafızada kalıcı hâle getirilmesi büyük önem taşır. Ezber, özellikle temel bilgiyi edinme ve bilginin bağlamını tekrar yoluyla yakalama aşamasıdır. Bloom’un Taksonomisi, öğrenmenin ilk basamağının bilgi kazanımı olduğunu ve ezberin bu aşamada önemli bir rol oynadığını vurgular. Bilginin en ham hâli bireyin daha karmaşık beceriler geliştirmesi için bir altyapı oluşturur. Ericsson ve Kintsch ise “uzmanlık belleği” (expert memory) kavramıyla ezberin daha karmaşık düşünme süreçlerini nasıl desteklediğini açıklamıştır. Ezber sayesinde bireyler, bilgiyi hızlıca hatırlayarak zihinsel kaynaklarını analiz ve sentez gibi üst düzey bilişsel becerilere yönlendirebilir. Sweller, bilişsel yük teorisi ile ezberin öğrenmedeki kritik rolünü desteklemiştir. Ona göre temel bilgilerin ezberlenmesi, bireyin zihinsel enerjisini daha karmaşık problemlere yönlendirebilmesini sağlar. Bu, bireyin daha ileri düzeyde analitik ve eleştirel beceriler geliştirmesi için zemin hazırlar.

Ezber yoluyla bilgiyi kişiselleştirilerek hıfz ettiği bilgi üzerinde tefekkür eden zihnin idrak kabiliyeti artmaktadır. Rastgele ve gönülsüz alınan bilgiler hem aktaran bakımından hem de aktarılan bakımından bir faydayı temin etmemekte ve hafıza hantallaşmaktadır. Bu durumda sadece “bilgi hamallığı”ndan söz edilebilir.

Dikkat hırsızlığının had safhaya eriştiği çok sekmeli dijital çağımızda bir dikkat egzersizi olarak da ezberi yeniden hatırlamak yerinde olacaktır. Umberto Eco, Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın isimli eserinde ezber hususunda şöyle söylüyor: “Bizim neslimiz okulda ezbere şiir öğrenmek zorundaydı. Ama bizden sonraki nesiller için bu durum gitgide ortadan kalkıyor. Ezbere öğrenmekle, hafıza melekelerimizi, dolayısıyla zekâ melekelerimizi çalıştırmış oluyorduk basbayağı. Ezberlemek zorunda olmadığımız günümüzde, bu günlük alıştırmayı bir şekilde kendimize dayatmamız lazım, yoksa erken bunama tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.”

Hangi Ezbere Karşıyız?

Ezberin öğrenme süreçlerindeki önemine değinen bilimsel tespitlerle birlikte ezberi farklı bağlamlarda anlamlandırılarak yapılan eleştirilerin mahiyetini tespit etmek de yerinde olacaktır. Örneğin eğitim meseleleri üzerine eleştirel yaklaşımlarıyla dikkat çeken Jules Payot İrade Eğitimi isimli eserinde acilen beyinleri heba eden ezberci eğitimin yok edilmesi gerektiğini savunur. Onun ezber hususunda kurduğu bağlam, ezberin öğrenmenin etkili bir yöntemi olmasıyla doğrudan ilgili değildir. Ona göre işe yaramaz otlar ve çalılıklarla dolu müfredatlar, öğrencileri nefessiz bırakmaktadır. Beyni tıka basa gereksiz ezberlerle doldurmak yerine aktif düşünmeyi geliştirecek, inisiyatif kullanmaya özendirecek ödevlerin verilmesi gerekir.

Makul vatandaş yetiştirme gayesi güden modern kitle eğitimi, Payot’u haklı çıkaracak kadar gereksiz bilgi naklini esas alır. Nitekim modern kitle eğitimi, bireyleri aynılaştıran, kişisel kabiliyet ve meziyetleri törpüleyen bir misyon üstlenmiştir. Harcıâlem bilgilerin doğrudan öğrenciye aktarımı ve sonrasında sınavlar yoluyla bu bilgilerin onlardan geri istenmesi üzerine kurulu sistemin Payot’un eleştirdiği gibi tatsız, tuzsuz bir dayatmadan ibaret olduğunda şüphe yoktur.

Ezber, temel bir öğrenme biçimidir buna karşın ölçme ve değerlendirme süreçlerinde ezberin bir araç olarak kullanılması, ezbere ilişkin olarak zihinlerde çatallanan meselenin merkezinde yer alır. Öğrencilere sınavda kısa süre sonra unutacakları bilgileri sormanın ve onları bu sorulara verdiği ya da veremediği cevaplarla değerlendirmenin kalıcı ve nitelikli öğrenme bakımından bir anlamı yoktur.

Dijital Hafıza ve Zayıflayan Bellek

Kişisel hafıza noksanlığının giderek toplumsal hafızayı da körelttiği ortadadır. Çok çabuk unutan, kanıksayan ve kolay alışan bir toplumun anlamlı bir bütünlük kurması zorlaşmıştır. Hafıza kaybının hızlanması özellikle dijital çağın yükselişiyle paralel gelişmiştir. Önceden bireylerin belleğinde taşıdığı bilgiler artık dijital aygıtlar tarafından depolanmaktadır. Eskiden tarih, atasözleri, mitler ve kolektif anlatılar kuşaktan kuşağa aktarılırken bugün bu bilgilere erişim dijital arşivlerle sınırlı hâle gelmiştir. Artık bireyler, en temel tarihsel ve kültürel bilgileri bile hatırlamaya ihtiyaç duymamaktadır.

Dijital dünyanın sunduğu kolay erişim, bilgiyi daha çabuk tüketmemize ve unutmamıza neden olmaktadır. İnsanlar artık tarihsel olayları, toplumsal hafızayı oluşturan anıları ve kültürel değerleri giderek daha az hatırlamaktadır. Bu da bireylerin ait oldukları topluma dair ortak bir bilinç geliştirmesini zorlaştırmaktadır.

Bireysel hafızamızı zayıflatmaya devam edersek kimliklerimizin ve düşünce dünyamızın tek tipleşmeye başlaması kaçınılmazdır. Hafızanın en önemli işlevlerinden biri, bireylere kendi geçmişlerini hatırlatarak geleceğe dair güçlü bir bağ kurmalarını sağlamaktır. Ancak bu bağ koptuğunda toplumlar tarihlerine kültürel miraslarına ve ortak değerlerine yabancılaşacaktır.

Dijital kayıt imkânlarının arttığı ancak kişisel hafızanın zayıfladığı çağımızda insanın artık ezberinde bir şeyler tutmasının bir gereği var mıdır? Dijital hafızanın insana görece bir kolaylık ve geniş bir konfor alanı sağladığı yadsınamaz. Dijital hafıza, bilgiye anında erişim sağlayarak birçok alanda zaman kazandırır. Günlük hayatın pratikliği açısından verimli olup her türlü bilgiyi yanımızda taşımamıza olanak tanır. Bilgiyi hızlıca saklama ve paylaşma imkânı sunarak bilgiye ulaşımı kolaylaştırır. Buna karşın dijital hafıza bireysel hafızanın doğal işleyişini zayıflatır ve bireylerin düşünme süreçlerini tembelleştirebilir. Kendi hafızasını geliştirmeyen bireyler, sadece dijital veriye bağımlı hâle gelir. Bu durum, bireyin uzun vadede bağımsız düşünebilme yetisini köreltebilir.

Kendisini ilgilendiren ya da ilgilendirmeyen her türlü bilginin bir yerlerde saklanıyor olması ve geçmişte insanların bir ömür vererek vakıf oldukları bilgiye bir tık ile ulaşma imkânı insana bir emniyet hissi vermektedir. Öte yandan kişisel hafıza alanın daralması ve yedekte olduğunu düşünülen dijital hafızanın tuhaf güvencesi, insanları daha unutkan ve gündelik bir hayata sevk etmektedir. Bu hafızasızlık devam fikrini zedelemektedir.

Hafızasız Toplumun Tehlikeleri

“Kaydırma” temelli bir yaşam dizgesi, ontolojik olarak mazi ile irtibatını sürdürmek zorunda olan insani şimdinin sihrinde eğlemektedir. Kaydırarak içerik tüketme alışkanlığı, bireylerde sürekli yenilik beklentisi yaratmakta ve derinlemesine düşünmeyi engellemektedir. Bu durum kalıcı öğrenmeyi ve bireysel hafızayı olumsuz etkilemektedir. İnsan hafızası geçmiş ile gelecek arasında köprü kurar. Ancak sürekli yeniliğe maruz kalan bireyler, geçmişi hatırlamaya gerek duymamakta ve tarihsel hafızaları zayıflamaktadır.

Dijitalleşen dünyada sürekli değişen içeriklere maruz kalan bireylerin hafızası, uzun vadede körelmekte ve bireylerin entelektüel derinliği azalmaktadır. Hafıza zayıfladıkça, insanın kendi kimliği ile olan bağı da zayıflamakta ve toplumsal hafıza kırılgan hâle gelmektedir. Halbuki neyin devamı olduğunu hatırlamak, kim olduğunun farkında olmaktır. Bu bağlamda kişisel hafıza zayıfladıkça kimlikler, tercihler ve zevkler de tek düzeleşmekte ve özgünlüğünü yitirmektedir.

Bireylerin sürekli aynı içerikleri tüketmesi, algoritmaların belirlediği kalıplara sıkışması ve kişisel hafızanın zayıflaması özgün düşüncelerin azalmasına neden olmaktadır. Küresel kültür, yerel ve bireysel farklılıkları yok ederek tek tip bir düşünce dünyası yaratmaktadır. Dijitalleşen dünyada herkes aynı trendlere yönelmekte, benzer filmleri izlemekte, aynı kaynaklardan bilgi edinmekte ve düşünme biçimleri giderek birbirine benzemektedir.

Özgünlük yitirilirse toplumlar yenilikçi düşünceler üretemez, bilimsel ve sanatsal gelişim durur, bireyler sorgulamadan sadece tüketmeye yönelir. Böyle bir vasatta özgün fikirler üreyemez ve toplumlar yaratıcı çözümler geliştiremeyerek küresel rekabette geri kalır. Kimliksizleşen bireyler, büyük ideolojilerin ve kitle hareketlerinin etkisine daha açık hâle gelir. Özgünlüğü korumanın ve bireysel hafızayı güçlendirmenin yolu, ezber ile anlam arasında sağlıklı bir denge kurmaktır. Dijital dünyada kaybolmamak için bireylerin kendi hafızalarını diri tutmaları, eleştirel düşünme becerilerini geliştirmeleri ve çeşitli kaynaklardan beslenmeleri gerekmektedir.

Sonuç olarak ezbere dair tekrar edilen temelsiz ve olumsuz düşüncelerin tashihe muhtaç olduğu ortadır. Dil duyarlılığı şifahi kültürle teşekkül etmiş toplumların kulaktan girip zihinde ve kalpte mayalanan esaslı bilgiyle yüzyıllar boyunca zinde kaldığı, hafızasını diri tuttuğu bir efsane değildir. Bu sebeple ezbere ilişkin modern mitler sorgulanarak en temel ve kalıcı öğrenme biçimi olarak ezberin sadece birey için değil toplumların ve insanlığın ortak hafızasının korunması adına önemi sürekli hatırlanmalıdır.

İki Nokta

Kitap tanıtımı, biyografi, araştırma raporu, değerlendirme ve inceleme yayınları ile bölgesel veya küresel ölçeklerde güncel ya da yapısal sorunlar.