Huzursuz Ebeveynler Çağı ve Kayıp Çip Hipotezi
Günümüz çocukları, dijital dünyanın kollarında büyüyor, ebeveynler otoritelerini ve rehberlik rollerini kaybediyor. Ekranlar, aile hayatının merkezine yerleşirken, çocukların geleceği belirsizleşiyor. Peki, bu çocukları kim, nasıl büyütecek?
Günümüzde, bir yandan sokağın ve mahallenin imkanlarını sonuna kadar kullanarak akşam ezanından önce eve girmeyen çocuklar çağı sona ererken, diğer yandan metropollerde sitelerin yapay imkânları ile büyüyen yeni nesillerin çocukluk sancılarına şahitlik ediyoruz.
İlk grup, sokakta yaşadığı tüm karşılaşmaları ve meydan okumaları muhitinin gözetiminde yaşadı. Bu anlamda muhit, anne babadan sonra, adeta üçüncü bir göz olarak, çocuk yetiştirmede bir denge ve kontrol mekanizması, faal bir sosyal rehberdi.
Yaşadığımız hızlı kentleşme, iç göç ve beraberindeki sosyal dönüşüm, muhitin sağladığı imkanları elimizden aldı ancak yerine koyacak alternatifleri ikame edemedi. Ortaya çıkan boşluğun sebep olduğu belirsizlik, anne babaları çaresiz şekilde dijital araçlarla bu eksikliği doldurmaya itti. Öğrenilmiş çaresizlik hali, 2019-2021 döneminde yaşanan küresel Kovid-19 salgını ile ivme kazandı ve dijital araçlar çocuk yetiştirmenin vazgeçilmez bir parçası haline geldi.
Birçoğumuzun mesafe koymaya çalıştığı telefon ve tablet gibi dijital araçlar, adeta çocuklarımızın yeni bir uzvuna dönüştü. Çocuk sahibi olmayı planlayan pek çok aile, bebek bezi ve mama masraflarına yeni bir kalem ekleyerek tablet ve telefonları da ihtiyaç listesine dahil etti. Bu durum, huzursuz ebeveynler, dolayısıyla huzursuz aileler çağının başlamasına neden oldu.
Huzursuz Ebeveynler Çağı
Bilgisayarlar yeni kanıksanmış, tabletlere geçiş dönemi yaşanırken, akıllı telefonların hayatımıza girmesi ve bireyselleşen ekranlar, huzursuz ebeveynler çağının kapılarını araladı. 2019-2021 yılları arasında yaşadığımız küresel salgın nedeniyle eve kapanmalar ve uzaktan eğitim, huzursuz ebeveynler çağına hızlı bir giriş yapmamıza sebep oldu. Dört duvar arasında 7/24 ebeveynlik halinin sebep olduğu yıpranma ve yorgunluk, ister istemez dijital ekranları ve teknolojileri çocuk yetiştirmenin merkezine yerleştirdi.
En eğitimli, en bilinçli aileler bile dijital oyunların, sosyal medya mecralarının, YouTube kanallarının karşısında çaresiz ve rehbersiz kaldı. Ne yöne gideceklerini bilemeyen anne babalar, çocukları ile büyük gerilimler ve huzursuzluklar yaşasalar da, ancak ekran süresi koymaya güç yetirebildiler.
Aslında ebeveynler, çocuklarının çağın tüm teknolojik imkanları ile donanması konusunda bir hayli istekli ve hatta bir kısmı, bunu bir övünç kaynağı olarak bile görüyordu. Bu, teknolojinin getirdikleri ile götürdükleri konusunda muhasebe yapmaya başlayıp, yaşanan dengesizliği görene kadar sürdü. Zira teknolojinin ebeveynlerden götürdüğü en önemli şeylerden biri, ebeveynlik otoritesi oldu. Anne baba ve çocuk ilişkisinde kural koyucular eskiye nazaran artık çoğunlukla çocuklar.
Bu durum, sadece teknoloji kullanımında aldıkları kararlarda sınırlı kalmadı. Şehirli çekirdek ailede alınan pek çok kararın otoritesi artık çocukların eline geçmiş durumda. Yaşanan bu rol karmaşası ve sınır ihlalleri, sadece anne babaları değil, çocuklar da dahil, ailenin tüm üyelerinin aleyhine işliyor. Karar verme süreçleri, ailenin gerçekliğinden çok, çocukların internet dünyasında karşılaştığı reklam algoritmalarının belirlediği ihtiyaçlar doğrultusunda şekilleniyor.
Anne baba, yetişkinlik rehberliğini yapamadığı, karar alamadığı için eksik, yıpranmış ve huzursuz hissederken; çocuklar, yetişkin rehberliğinden yoksun, çoğunlukla teknolojinin ve akranlarının çizdiği, sınırları belirsiz, gerçek dışı bir dünyada kaybolmuş durumda. Karşı komşuya bile emanet edilemeyen çocuklar, bugün oyun algoritmalarının ve sosyal medya mecralarının “merhamet”ine terk edilmiş görünüyor.
Çoğu zaman bu durumu kaçınılmaz olarak gören ebeveynlerin rahat hallerinden etkilenen kaygılı ebeveynler, kaçışı kendi telefon ekranlarına gömülmekte buluyor. Ebeveynlerin içinde bulunduğumuz bu duruma kayıtsız kalmaları, çocuk yetiştirmedeki boşluğu büyüttükçe büyütüyor ve kaçınılmaz soruyu beraberinde getiriyor: Peki bu çocukları kim, nasıl büyütecek?
Kayıp Çip Hipotezi
Nörobilimcilere göre beynin belirli bölümleri uzun süre kullanılmaz ve işlevsiz bırakılırsa, beyin esnekliğini kaybeder ve beyindeki ilgili bölgeler zayıflamaya başlar. Beyin, bu açıdan tıpkı bir kas gibidir; kullanılmayan kaslar zayıflar ve erimeye başlar. Bilhassa dil gelişimi söz konusu olduğunda, küçük çocuklar yetişkinlerle ve akranlarıyla yeterince sohbet etmez ve doğru geri bildirimler almazlarsa, beyinlerinin ilgili kısımları güçsüz ve işlevsiz kalır.
Küçük çocuklar, aile içi sohbetin imkânlarından yararlanmadığında gelişimlerine eksik bir parça ile başlamış olurlar. Sosyal psikolog Sherry Turkle, bu eksik parçaya “kayıp çip” adını veriyor ve günümüzde çocuk yetiştirmede yaşanan pek çok zorluğun temelinde de bu kayıp çip eksikliğinin olduğunu savunuyor. Turkle’ın varsayımını, etrafımızdaki çocuklarla sohbet etmeyi ya da iletişim kurmayı deneyerek test edebiliriz. Nasıl sohbet edileceğini, sohbeti nasıl başlatacağını ve sürdüreceğini bilmeyen pek çok çocuk var çevremizde. Özel dersler, diksiyon ve hızlı okuma kursları da bu duruma şimdilik çözüm üretmiyor.
Aslında sohbet deyip geçmemek, bunu küçümsememek gerekiyor. Bugün, dünyanın eğitim gündeminde sık sık dile getirilen bütünsel gelişim ve sosyal-duygusal becerilerin güçlenmesinde sohbet, aileler ve çocuklar için bulunmaz bir nimettir. Tek yönlü, sadece yetişkinden çocuğa nasihate dönüşen simetrik bir sohbetten bahsetmiyoruz elbette. Asimetrik bir sohbette, yetişkinin tecrübesi ve rehberliği kadar çocuğun veya gencin yeni ve yaratıcı fikirleri de sohbet içerisinde kendisine yer bulabilmeli. Bu sayede çocuklar, çok yönlü düşünmeyi, kendine ve dünyaya bütünsel bakarak sosyal ve duygusal becerilerini geliştirmeyi de öğrenebilir. Nasıl mı? Annesi ile düzenli sohbet edebilen bir çocuğun merhamet duygusu ve empati becerileri gelişmez mi? Karşılaştığı zorluklarla nasıl mücadele edebileceği konusunda babasıyla sohbet edebilen bir genç, sebat etmekte ve irade geliştirmekte akranlarından geride kalabilir mi? Aile içinde sohbet edebilen bir çocuk, konuşurken sesini, tonlamasını ve duruşunu düzenleme konusunda eksiklik yaşayabilir mi?
Benliklerimizden ve kimliklerimizden sürgün edilmiş bu dönemde, yuvaya dönüş için en güzel imkân aile ve ailenin anlatı gücüdür. Teknolojiyi bir kenara koymanın ve sohbete geri dönmenin zamanı geldi de geçiyor. Sohbet de her şey gibi önce ailede başlar. Bir önceki bölümde sorduğumuz “Peki bu çocukları kim, nasıl büyütecek? “sorusuna gelecek olursak cevabı oldukça net: Bu çocukları, aileleri sohbet ve muhabbetle, ailenin dil hazinesini zenginleştirip yeni nesillere aktararak büyütecek. Bu da öncelikle sofralarımızdan telefonları ve ekranları kaldırdığımızda mümkün olacak.
Üç yıl önce daru’l bekaya irtihal eden anneciğimden bana kalan en güzel miras, bu yaşımda hâlâ unutmadığım masallar ve sofradayken televizyon izlememize asla razı olmayan ebeveynlik iradesidir. Rahmetle…