Demografi, Sosyal Bilimler ve Biyolojiyi İlgilendiren Bir Sorun Alanı Olarak Nüfusun Azalması

Demografi, Sosyal Bilimler ve Biyolojiyi İlgilendiren Bir Sorun Alanı Olarak Nüfusun Azalması

Dünya genelinde, 1960’lı yıllardan itibaren doğum oranlarında sürekli düşüş gözlemlenmektedir. Reproduction dergisinde yer alan “Population Decline: Where Demography, Social Science, and Biology Intersect” başlıklı makalede, doğum oranlarındaki düşüşün dünya genelinde istikrarlı bir biçimde devam etmesi ele alınmış ve bu durumun sebepleri incelenmiştir. Doğum oranlarındaki düşüş sosyoekonomik, çevresel ve biyolojik sebepler ile açıklanmıştır. Makalede üç temel soruya dikkat çekilmiştir: “İnsan doğurganlığında bu düşüş neden oluyor?”, “Türümüz açısından uzun vadeli sonuçları neler olacak?”, “Nüfus sayıları kontrol edilebilir mi?”. Bu soruların cevaplarına ulaşmak için ise disiplinler arası, bütünleşik bir anlayışa sahip olunması gerektiği vurgulanmıştır.

Amaç

• Bu makalenin temel amacı, doğum oranlarındaki düşüşü kapsamlı bir şekilde incelemektir. İlk olarak dünya genelinde devam eden doğum oranlarındaki azalışın nedenlerini anlamak hedeflenmiştir. Bu düşüş, sosyal, ekonomik, çevresel ve biyolojik faktörlerle ilişkilendirilerek açıklanmaktadır. İkinci olarak 1960’lardan bu yana gözlemlenendoğum oranlarındaki azalmanın uzun vadede ne tür sorunlar doğurabileceği tartışılmaktadır.

Bu bağlamda, demografi uzmanlarının tahminleri arasında farklı görüşlerin bulunduğu ifade edilmektedir. Son olarak doğum oranlarındaki düşüşü derinlemesine kavrayabilmek için biyolojik, çevresel ve sosyal faktörleri bir arada ele alan disiplinler arası ve bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu vurgulanmaktadır.

Yöntem

Metodoloji

• Bu çalışma, ülkelerin doğum oranlarındaki düşüşünü anlamak
için literatürden elde edilen nicel verilerin incelendiği bir değerlendirme makalesidir.

Çalışma Grubu

• Farklı ülkelerdeki doğurganlık oranlarının incelenmesi ile kapsamlı bir yaklaşım benimsenmiştir.

Veri Toplama

• Makalede, hazır veri setleri incelenerek demografik istatistikler değerlendirilmiştir.

Veri Analizi

• Bu çalışma, bir değerlendirme makalesi olarak var olan istatistikler ve literatürdeki tartışmalar ile birlikte konuyu bütüncül bir şekilde incelemiştir.

Temel Bulgular

Dünya genelinde doğum oranları düşmektedir. BM’nin nüfus verileri incelendiğinde, nüfus artış hızındaki yavaşlamanın 1964 yılından itibaren başladığı görülmektedir. Doğurganlık oranlarındaki düşüşün, nüfusu yoğun olan ülkelerde de geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle, doğurganlık hızının 2,1’in altına inmesi, nüfusun kendini yenileyemediğini ve bu durumun genel nüfus düşüşünü açıklayıcı bir faktör olduğunu göstermektedir. Nüfusun yenilenme eşiğinin altında olması, dünya genelindeki nüfus azalmasının en belirgin göstergelerinden biri olarak öne çıkmaktadır.

Doğurganlığın düşüşünde sosyal, ekonomik ve bireysel faktörler birlikte değerlendirilmektedir.

a) Refah Seviyesinin Artması ve Kentleşme

Doğum oranlarını etkileyen faktörler olarak refah, kentleşme, kadınların eğitim seviyesi, doğum kontrolü gibi etkenler incelenmiştir. Refah seviyesinin artması bebek ölüm sayılarını düşürmekte, bununla birlikte çocuk sayısından çok çocukların nitelikli bir şekilde yetiştirilmesine önem verilmeye başlanmaktadır. Çocuklarının geleceğine yatırım yapmak isteyen ailelerin de daha büyük kentlere yerleştikleri görülmektedir. Bu anlamda kentleşme ve doğurganlık arasında da bir ilişki kurulmaktadır. Fakat kentleşmenin tek başına doğurganlık oranlarına etkisi olduğunu söylemek, makalede de belirtildiği gibi aksi yönde örnekler olduğu için doğru olmayacaktır.

b) Eğitim Düzeylerinin Artması

Kadınların eğitim düzeyleri arttıkça aile kurma yaşları da yükseldiğinden doğum oranlarının düşüşüyle kadın eğitimi arasında bir ilişki olduğu savunulmuştur. Aynı zamanda eğitimli kadınların doğum kontrolü konusunda daha bilgili olmalarının da doğum oranlarıyla ilişkili olduğu değerlendirilmektedir.

c) Bireysellik ve Göç

Doğurganlık oranlarındaki düşüşün sosyal belirleyicileri olarak bireysellik, göç gibi etkenlerin de üzerinde durulmuştur. Bireyselliğin ön planda yer almasıyla birlikte aile kurma ile ilgili fikirlerin değiştiği görülmektedir. Bireyler, aile kurma hedeflerinden daha farklı olarak yaşam kalitesini arttırma ve kendini gerçekleştirme gibi hedefleri benimsemektedirler. Yaşam kalitesini artırmak isteyen bireylerin göç etme hakkına sahip olmaları, göç ettikleri yerlerdeki doğurganlık hızını etkileyen bir unsur olarak değerlendirilmektedir.

Düşük doğum oranlarının uzun vadede olumsuz sonuçlara yol açacağı öngörülmektedir. Modern toplumun özellikleri olan bireysellik, ertelenen evlilik, boşanma, doğum kontrolünün sık kullanımı, gönüllü çocuksuzluk oranının artması vb. durumlar düşük doğurganlığın sebepleri olarak da görülmektedir. Bu anlamda düşük doğurganlığın kalıcı bir toplumsal değişim olup olmadığı tartışmaları devam etmektedir. Düşük doğurganlık seviyesinin uzun süreli devam etmesinin geri dönülemez sorunları da beraberinde getirebileceği öngörülmektedir.

• Çevresel sorunların doğurganlık üzerinde doğrudan etkisi olduğu ifade edilmektedir.
Çevresel sorunların üreme sistemi üzerinde olumsuz etkileri olduğu yönündeki araştırmalar kanıt olarak sunulmuştur.

Sonuç

Genç iş gücünün azalması, barınma sorunu ve ekonomik sıkıntılar aile sahibi olma arzularına zarar veren etkenler olarak değerlendirilmiştir. Doğurganlık oranlarındaki düşüş tüm dünya için geçerli olmakla birlikte, göç bazı toplumlar için kısa süreli bir rahatlama sağlamaktadır. Fakat göçün sağladığı imkânlar, uzun vadede kalıcı bir etki yaratmamaktadır. Sonuç olarak, tüm devletlerin yaşlanan ve azalan nüfus sorunuyla karşı karşıya kalacağı görülmektedir. Bu noktada, yardımlı üreme teknolojilerinin doğurganlığı artırma amacı taşıdığı, ancak yaygınlaşmasının yeni riskler yaratabileceği öngörülmüştür. Bu nedenle yardımcı üreme teknolojileri, düşük doğurganlığın yol açtığı sorunları çözmede yeterli bir seçenek olarak görülmemiştir. Makalede, nüfus sayısındaki düşüşün gelecekte ekonomik, sosyal ve jeopolitik sorunlara yol açacağı vurgulanmıştır. Vergi yükünün dağılımını ele alan politika değişiklikleri, ebeveynlik izinlerinin çalışanların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde geliştirilmesi, çocuk bakım tesislerinin sağlanması, uygun fiyatlı barınma imkânlarına erişim, işverenlerin doğum/babalık iznine yönelik tutumlarındaki değişimler kısa vadede çözüm önerileri olarak sunulmuştur. Uzun vadede ise çevre risklerinin doğum üzerindeki etkisi açısından çevre koruma kurumlarının farkındalığına yönelik yapılanmalar çözüm önerisi olarak ele alınmıştır. Sonuç olarak düşük doğurganlığın olumlu veya olumsuz değerlendirilmesinden ziyade nüfus dinamiklerinin yönetilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır.

Kaynak: Aitken R. J. (2024). Population decline: where demography, social science, and biology intersect. Reproduction (Cambridge, England), 168(1), e240070. https://doi.org/10.1530/REP-24-0070 

İki Nokta

Kitap tanıtımı, biyografi, araştırma raporu, değerlendirme ve inceleme yayınları ile bölgesel veya küresel ölçeklerde güncel ya da yapısal sorunlar.