2024'te Dünyada Eğitim Gündemi
12/31/2024
2024 yılı, dünya genelinde eğitimin dönüşüm geçirdiği ve küresel tartışmaların eğitim politikalarını şekillendirdiği bir yıl olarak dikkat çekmiştir. Eğitimdeki gelişmeleri anlamak ve bu doğrultuda politika önerileri geliştirmek, sadece ulusal ölçekte değil, aynı zamanda küresel düzeyde de kritik bir ihtiyaçtır. Bu bağlamda, Enstitü Sosyal, eğitimde yerel ve küresel gündemleri takip eden bir düşünce kuruluşu olarak, yıl boyunca yayınladığı “Dünyadan Eğitim Bülteni” ile dünyanın dört bir yanındaki eğitimle ilgili güncel konuları düzenli olarak ilgililerine sunmuştur.
Bu rapor, “Dünyadan Eğitim Bülteni”nin yıllık bir özeti mahiyetinde olup, 2024 yılı boyunca dünya genelinde yaşanan eğitimle ilgili gelişmeleri kapsamlı bir şekilde öne çıkan temalar kapsamında analiz etmeyi amaçlamaktadır. Eğitimde yaşanan dönüşümler ve ortaya çıkan trendler, yalnızca belirli ülkelerin eğitim sistemlerini değil, aynı zamanda toplumsal yapıları, iş gücü piyasalarını ve geleceğin bireylerini şekillendirme potansiyeline sahiptir. Bu noktadan hareketle yıllık rapor, eğitimdeki trendleri küresel düzeyde takip edebilmeyi öğretmenler, yöneticiler, akademisyenler, karar alıcılar ve eğitimin diğer paydaşları için kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.
Rapor yapay zekâdan sosyal duygusal gelişime, okul şiddetinden eğitimden teknoloji kullanımına geniş bir yelpazede eğitim trendlerini incelerken, farklı ülkelerden alınan örneklerle çeşitlilik ve karşılaştırmalı bir perspektif sunmayı hedeflemektedir.
Yapay Zekâ
2024 yılında yapay zekâ, eğitim alanında en çok tartışılan ve uygulama alanı bulan teknolojilerden biri oldu. Yapay zekâ, öğrenci performansını artırma, bireyselleştirilmiş öğrenme, öğretmen iş yükünü azaltma ve değerlendirme-denetleme süreçlerini iyileştirme gibi çeşitli alanlarda eğitim sistemine entegre edildi. Ancak, bu entegrasyon beraberinde etik, mahremiyet ve eğitimin insan merkezli yapısının korunması gibi önemli tartışmaları da getirdi.
ABD’de, yapay zekânın sınıf içi uygulamaları, öğretmenler ve veliler arasında hem heyecan hem de endişe yarattı. Önde gelen kurumlar, yapay zekâ destekli öğrenme platformları ve chatbooklar geliştirdi. Ancak, dijital araçların sınıf içindeki etkisi, öğretmenlerin rolleri ve öğrencilerin eleştirel düşünme becerileri üzerindeki potansiyel etkileri yoğun şekilde tartışıldı.
Güney Kore, yapay zekâyı eğitim sistemine entegre etmede öncü ülkelerden biri oldu. Dijital sınıflar ve yapay zekâ destekli ders materyalleri, Güney Kore’nin eğitim reformlarının merkezinde yer aldı. Bu yenilikler, öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına yönelik çözümler sunarken, öğretmenlerin dijital araçlarla uyum sağlamalarını gerektirdi.
İngiltere’de, yapay zekâ kullanılarak sınıf içi değerlendirmeler ve OFSTED tarafından yapay zekânın eğitim denetim süreçlerine entegre edilmesi öncemli gündemlerden olmuştur. Ancak, yapay zekânın sınav değerlendirmelerinde etik dışı kullanımı gibi riskler, bu teknolojinin daha dikkatli ve sınırlı bir şekilde uygulanması gerektiğini gündeme getirdi.
Çin’de, yapay zekânın öğretmenlerin işini kolaylaştırdığı ve öğrencilerin performansını artırdığına dair olumlu görüşler öne çıktı. Ancak, öğretmenlerin bu yeni teknolojiye adaptasyonu ve sınıf yönetiminde yapay zekânın etkisi, geniş kapsamlı tartışmalara neden oldu.
Yapay zekâ, eğitimde verimlilik ve yenilikler sağlarken, eğitimin insani yönünün korunması gerektiği konusundaki hassasiyetler tüm dünyada öne çıktı. Birleşmiş Milletler (BM) ve OECD yapay zekânın yönetilebilmesi için iş birliğine dair çalışmalar yürüttü. Bu teknolojinin etkili ve etik bir şekilde uygulanabilmesi için, eğitimin tüm paydaşlarının işbirliği içinde çalışması gerektiği vurgulandı.
Akran Zorbalığı ve Okulda Şiddet
2024 yılında, okullarda zorbalık ve şiddet konusu dünya genelinde eğitim sistemlerinin en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. Pandemi sonrası artan davranış sorunlarına işaret eden raporlar, öğretmenlerin bu davranış sorunlarıyla başa çıkmakta zorlandığına vurgu yaptı.
Birleşik Krallık’ta ve İskoçya’da öğretmenlere yönelik şiddet olayları öne çıktı. Geniş çaplı anket sonuçlarına göre, öğrenci davranışlarında kötüleşme yaşandığı tespit edildi ve okullarda güvenlik önlemlerinin artırılması tartışmaları gündeme geldi. Öğrenciler arasında artan siber zorbalık ve akran şiddeti, eğitimin tüm paydaşlarını etkileyen bir sorun olarak gündemdeki yerini korudu.
Finlandiya’da ise göçmen ve düşük gelirli çocukların zorbalık ve ayrımcılıkla karşı karşıya olması önemli bir gündem oldu. Zorbalığa uğrayan öğrencilerin daha yüksek risk altında olduğu, bu durumun psikolojik ve sosyal etkilerinin ciddi boyutlara ulaştığı belirtildi. Şiddet eğilimli çocuklar için hibrit eğitim modellerinin geliştirilmesi, bu sorunlara çözüm bulma çabalarının bir parçası olarak öne çıktı. Ayrıca, öğretmenlere yönelik tehditlerin azaltılması amacıyla yeni önlemler tartışmaya açıldı.
Güney Kore’de de pandemiden bu yana akran şiddeti ve siber zorbalık vakalarında artış kaydedildi. Eğitimcilere karşı şiddet olayları, toplum genelinde bir bilinçlendirme ihtiyacını ortaya koydu. Yapılan çalışmalar, okullarda daha güçlü bir psikososyal destek sistemine olan gereksinimi vurguladı. Benzer şekilde, Fransa’da da etnik köken ve inanç farklılıklarından kaynaklanan gerilimler, okullarda güvenlik ve uyum konularını gündeme getirdi. Özellikle Müslüman bir öğrenciye yönelik şiddet olayı, toplumsal uyumun önemini bir kez daha gündeme getirdi.
Bu gelişmeler, zorbalık ve şiddetin yalnızca bireysel bir sorun olmadığını, aynı zamanda eğitim politikalarında yapısal çözümler gerektirdiğini ortaya koymaktadır. Dünya genelinde okul güvenliğini artırmak, zorbalıkla mücadele etmek ve öğrenciler arasında uyumu teşvik etmek amacıyla kapsamlı yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Sosyal-Duygusal Gelişim
2024 yılında, sosyal duygusal gelişim, eğitim sistemlerinde öğrenci refahını artırmaya yönelik temel bir tema olarak öne çıkmıştır. Bu tema, öğrencilerin yalnızca akademik başarılarını değil, aynı zamanda duygusal dayanıklılık, empati, işbirliği ve öz düzenleme gibi becerilerini geliştirmeyi amaçlayan programlar ve politikalarla desteklenmiştir. Sosyal duygusal becerilerin gelişimi, özellikle pandemi sonrası dönemde öğrencilerin karşılaştığı zorlukların üstesinden gelebilmeleri için kritik bir önem kazanmış, yapılan çalışmalar “karantina çocukları”nda dil ve sosyal duygusal becerilerde önemli eksikliklere işaret etmiştir.
Okullarda sosyal duygusal öğrenmeyi teşvik eden programlar, öğrencilerin kendilerini ifade etme, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurma ve çatışmaları çözme gibi beceriler kazanmasına odaklanmıştır. Bazı ülkelerde, bu temayı desteklemek için öğretmenlere yönelik eğitim programları ve rehberlik hizmetleri geliştirilmiştir. Öğrencilerin hem bireysel hem de grup içinde duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir okul iklimi oluşturulması, bu çalışmaların önemli bir parçasını oluşturmuştur.
2024 yılı boyunca, sosyal duygusal gelişim teması, eğitim politikalarının yanı sıra toplumsal uyum ve refahın artırılmasına yönelik bir araç olarak da değerlendirilmiştir. Öğrencilerin stres yönetimi, problem çözme ve dayanıklılık gibi beceriler kazanmalarını sağlayan yaklaşımlar, okul ortamlarında daha yaygın hale gelmiştir. Bu çalışmalar, sosyal duygusal becerilerin, hem bireysel başarı hem de toplumsal gelişim açısından uzun vadeli etkiler oluşturma potansiyeline dikkat çekmektedir.
Okul Devamsızlığı/Dışlayıcı Disiplin Uygulamaları
2024 yılında, okul devamsızlığı ve dışlayıcı disiplin uygulamaları, eğitim sistemlerinde tartışmaların merkezinde yer aldı. Pandemi sonrası dönem, öğrencilerin okula bağlılığını yeniden inşa etme konusunda ciddi zorluklar yaratırken, birçok ülkede devamsızlık oranları ve disiplin sorunları artış gösterdi.
İngiltere’de, okuldan uzaklaştırma ve ihraç kararlarının rekor seviyelere ulaştığı görüldü. Aynı zamanda, evde eğitim alan çocukların sayısında belirgin bir artış yaşandı. Devamsızlık oranlarının yükselmesi ve bunun eğitim kalitesine olan etkisi, hem veliler hem de eğitimciler arasında endişelere yol açtı. Bu sorunlarla mücadele etmek amacıyla, öğrenci katılımını artırmaya yönelik programlar geliştirilmiş olsa da, bu girişimlerin etkisi sınırlı kaldı.
ABD’de, pandemi sonrası dönemde öğrencilerde kronik devamsızlık sorunu daha da büyüdü. Özellikle travma ve mental sağlık sorunları, öğrencilerin okula devamını engelleyen başlıca faktörler arasında yer aldı. Eğitim sistemleri, devamsızlıkla mücadele için öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarını karşılayan yaklaşımlar geliştirmeye odaklandı. Ancak, uzaklaştırma ve disiplin politikalarının sıkılaştırılması, öğrenciler üzerinde uzun vadeli olumsuz etkiler yaratabileceği için eleştirildi.
Çin’de ise eğitimde güvenlik ve disiplin uygulamalarıyla ilgili yeni düzenlemeler gündeme geldi. Öğrencilerin disiplini sağlamak adına yapılan müdahaleler, eğitimde eşitlik ve kapsayıcılık konularında tartışmalara yol açtı. Disiplin uygulamalarının öğrencilerin öğrenme motivasyonu üzerindeki etkileri, eğitim politikalarının yeniden değerlendirilmesini gerekli kıldı.
Genel olarak, bu dönemde devamsızlık ve disiplin sorunlarının çözümü için eğitim sistemlerinin daha esnek, bireysel ihtiyaçlara duyarlı ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsemesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu konular, yalnızca öğrencilerin akademik başarılarını değil, aynı zamanda duygusal ve sosyal refahlarını da doğrudan etkileyen kritik eğitim meseleleri arasında yer almaktadır.
Telefon/Teknoloji Kullanımı
2024 yılında, eğitimde telefon ve teknoloji düzenlemeleri, öğrencilerin dikkat ve öğrenme süreçlerini iyileştirmek amacıyla birçok ülkede gündeme geldi. Teknolojik araçların sınıf içindeki etkisi tartışılırken, bazı ülkeler cihaz kullanımını sınırlayan düzenlemeler getirdi.
Norveç, sosyal medya ve telefon kullanımını düzenlemek için önemli adımlar attı. Sosyal medya yaş sınırı 15’e çıkarıldı ve okullarda akıllı telefon yasakları uygulanmaya başlandı. Bu düzenlemeler, öğrencilerin dikkatlerini artırmayı ve dijital bağımlılığı azaltmayı hedefledi. Benzer şekilde, Avusturalya’da da 16 yaş altına sosyal medya yasağı yürürlüğe girdi. İskoçya’da cep telefonu yasakları yürürlüğe girerken, bu uygulamanın öğrencilerin akademik başarıları üzerindeki olumlu etkileri tartışıldı.
Güney Kore ve Singapur’da da okullarda akıllı telefon kullanımına ilişkin kapsamlı düzenlemeler gündeme geldi. Bu düzenlemelerin, öğrencilerin öğrenme süreçlerini kesintiye uğratan dijital dikkat dağıtıcıları sınırlamak için etkili bir çözüm olduğu vurgulandı. Sınıf içi teknoloji kullanımda da İsveç, yeni adımlar atarak sınıfta kullanılan teknolojik yöntemlerin sınırlandırılmasına dair kararlar aldı.
ABD’de, özellikle Kaliforniya gibi eyaletlerde, çocuklar için sosyal medya düzenlemeleri sıkılaştırıldı. Okullarda teknolojinin sınırlı bir şekilde kullanılması yönünde adımlar atılırken, acil durumlar için velilerin çocuklarıyla iletişim kurmasına izin veren esnek düzenlemeler yapıldı. Ayrıca, öğretmenlerin eğitim teknolojisini pedagojik amaçlarla daha etkin kullanabilmesi için yeni rehberlik programları geliştirildi.
Bu düzenlemeler, teknoloji kullanımını sınırlarken aynı zamanda dijital araçların eğitimde etkili ve kontrollü bir şekilde nasıl kullanılabileceği konusundaki tartışmaları da beraberinde getirdi. Bir yandan VR, yapay zeka ve eğitimde kullanımları tartışılırken bir yandan bu teknolojilerin çocukların dikkati, sorumluluk alması ve öğrenme çıktılarına yansımalarına dair endişeler kısıtlamaları beraberinde getirdi. Teknolojinin imkanları hala ilgi çeken bir alan olsa da bu sene teknoloji düzenlemeleri ve sınırlandırmalar eğitimin kalitesini artırmaya yönelik önemli bir strateji olarak görülmeye devam ediyor.
Okul Başarısı
2024 yılında, okul başarısını artırma ve öğrenmeyi geliştirme teması, birçok ülkenin eğitim politikalarının odak noktası oldu. Bu çalışmalar, öğrenci performansını artırmaya yönelik yenilikçi programlar, öğretim yöntemleri ve müfredat düzenlemelerini kapsadı.
Eğitimde teknolojinin kullanımı, öğrenme süreçlerini daha etkili hale getirmek için önemli bir araç olarak öne çıktı. Öğretmenlerin bireyselleştirilmiş öğretim yöntemlerini benimsemesi, öğrencilerin ihtiyaçlarına daha iyi yanıt vermelerine olanak sağladı. Özellikle matematik ve fen bilimleri gibi alanlarda, dijital araçlar ve interaktif materyallerle desteklenen ders içerikleri yaygınlaştı.
Pandemi sonrası dönemde, öğrenme kayıplarını telafi etmeye yönelik programlar uygulamaya alındı. Bu süreçte, öğrencilere ek destek sağlamak için özel dersler ve grup çalışmaları düzenlendi. Bunun yanı sıra, sosyal duygusal öğrenmeyi destekleyen yaklaşımlar, akademik başarıyı artırma çabalarının önemli bir parçası haline geldi.
Okul başarısını artırmaya yönelik çabalar, sadece akademik başarıyla sınırlı kalmayıp, öğrencilerin kendine güven, öz disiplin ve problem çözme gibi yaşam becerilerini geliştirmeyi de hedefledi. Bu çalışmalar, bireysel öğrenme ihtiyaçlarına duyarlı ve öğrenci merkezli yaklaşımlar benimsenmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.
Bu temadaki gelişmeler, eğitimde sürekli iyileştirme çabalarının ve yenilikçi öğretim uygulamalarının öğrenci başarısı üzerindeki olumlu etkilerini vurgulamaktadır. 2024 yılı, bu konuda küresel farkındalığın arttığı ve daha bütüncül yaklaşımların benimsendiği bir yıl olarak öne çıktı.
Tartışma/Müzakere Becerileri
2024 yılında tartışma ve müzakere becerileri, öğrencilerin eleştirel düşünme, iş birliği ve iletişim yeteneklerini geliştirmek amacıyla eğitim sistemlerinin önemli bir odak noktası oldu. Özellikle sınıf içi uygulamalar, öğrencilerin farklı görüşlere saygı duymayı öğrenmesi ve yapıcı diyaloglar kurması üzerine şekillendi.
Amerika’da, tartışma kültürünü destekleyen programlar ön plana çıktı. Öğrencilere eleştirel düşünme ve saygılı bir tartışma kültürü kazandırmak amacıyla yeni düzenlemeler yapıldı. Ayrıca, sınıf içinde grup çalışmaları ve akran destekli atölyelerle öğrencilerin fikirlerini özgürce ifade etmelerine olanak tanındı. Bu çalışmaların, öğrencilerin sosyal ve duygusal gelişimine olumlu katkılar sağladığı vurgulandı.
İngiltere’de, devlet okullarında hitabet ve tartışma becerilerinin geliştirilmesine yönelik projeler hayata geçirildi. Öğrencilerin topluluk önünde konuşma ve ikna edici iletişim becerilerini güçlendirmek için öğretmenlere yönelik eğitim programları da düzenlendi. Bu girişimlerin, öğrencilerin hem akademik hem de kişisel yaşamlarında daha donanımlı bireyler olarak yetişmelerine katkı sağladığı belirtildi.
Bu çalışmalar, tartışma ve müzakere becerilerinin yalnızca akademik başarı için değil, aynı zamanda toplumsal uyum ve bireysel gelişim açısından da kritik olduğunu ortaya koymaktadır. Eğitim sistemleri, öğrencilerin fikirlerini özgürce ifade edebileceği, sağlıklı tartışmalar yürütebileceği ve eleştirel düşünme yeteneklerini geliştirebileceği ortamlar yaratmaya odaklanmıştır. Bu yaklaşımlar, uzun vadede daha bilinçli ve katılımcı bireyler yetiştirilmesine katkı sağlayacaktır.
Dezenformasyonla Mücadele
2024 yılında dezenformasyonla mücadele, eğitim alanında giderek önem kazanan bir tema haline gelmiştir. Özellikle dijitalleşmenin hız kazandığı ve bilgiye erişimin daha kolay olduğu bir çağda, yanlış bilgi ve yanıltıcı içeriklerle başa çıkmak için eğitim kurumları çeşitli adımlar atmıştır.
Eğitim sistemlerinde medya okuryazarlığı ve eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi, dezenformasyonla mücadele için temel stratejilerden biri olarak öne çıktı. Öğrencilere doğru bilgi kaynaklarını ayırt etme ve çevrimiçi içeriklerin doğruluğunu sorgulama becerileri kazandırmak amacıyla özel müfredatlar oluşturuldu. Bu süreçte, öğretmenlerin de medya okuryazarlığı konusunda eğitim alması sağlanarak, öğrencilerle bu konuda daha etkili bir iletişim kurulması hedeflendi.
Bazı ülkelerde, okullarda sahte haberlerin nasıl tespit edileceğine yönelik atölye çalışmaları düzenlendi. Öğrencilere, sosyal medyada karşılaştıkları bilgilerin güvenilirliğini değerlendirme yöntemleri öğretildi. Bu tür programlar, hem dezenformasyonun yayılmasını engellemek hem de öğrencilerin bilgiye eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmasını sağlamak açısından önemli bir rol oynadı.
Dezenformasyonla mücadele teması, yalnızca öğrencilerin değil, aynı zamanda velilerin ve öğretmenlerin de bilinçlendirilmesini hedefleyen kapsamlı bir yaklaşım gerektirdi. Bu çalışmalar, eğitimde güvenilir bilgi paylaşımının teşvik edilmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması için kritik adımlar olarak değerlendirilmektedir. 2024 yılında bu alandaki gelişmeler, dezenformasyonun etkisini azaltma yönünde eğitim sistemlerinin daha etkin hale geldiğini göstermektedir.
Ruh Sağlığı
2024 yılında ruh sağlığı, eğitim politikalarının öncelikli konuları arasında yer aldı. Özellikle pandemi sonrası dönemde öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin yaşadığı ruhsal sorunlar ve bunların eğitime yansımaları, birçok ülkede kapsamlı tartışmalara ve yeni politikaların geliştirilmesine yol açtı.
ABD’de, öğrencilerin ruh sağlığına yönelik hizmetlerin artırılması gerektiği vurgulandı. Gençlerin ruh sağlığı desteği alması teşvik edilirken, düzenli uyku gibi yaşam tarzı alışkanlıklarının önemine dikkat çekildi. Ayrıca, öğretmenlerin de ruhsal zorlanmaları nedeniyle iş yüklerini azaltmaya yönelik politikalar tartışmaya açıldı.
İngiltere’de, özellikle matematik kaygısının öğrenciler üzerindeki etkisi dikkat çekti. Matematik kaygısının, öğrencilerin okula gitmek istememesine ve daha yüksek düzeyde kaygı ve stres yaşamalarına neden olduğuna işaret edildi. Ruh sağlığı ile okul devamsızlığı arasındaki bağlantıya odaklanılarak, bu iki sorun arasındaki ilişkilerin anlaşılmasına yönelik çabalar dikkat çekti.
Bu süreçte, ebeveynlerin ve öğretmenlerin farkındalığını artırmak için çeşitli rehberlik programları uygulanmaya başlandı. Ruh sağlığı temalı kampanyalar ve etkinlikler, sadece bireysel farkındalığı artırmakla kalmayıp, toplumsal bir bilinç oluşturmayı da hedefledi. Bu gelişmeler, ruh sağlığı hizmetlerinin eğitim sistemlerinin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini ve öğrencilerin akademik başarılarını desteklemede kritik bir role sahip olduğunu göstermektedir.
Eğitim Yönetimi ve Denetimi
2024 yılında, eğitim yönetimi ve denetimi, sistemlerin verimliliğini artırmak ve kaliteyi iyileştirmek amacıyla birçok ülkede gündeme geldi. Eğitim politikalarının dijitalleşme, yapay zekâ entegrasyonu ve değerlendirme süreçleri üzerindeki etkisi tartışılırken, okul yönetiminde yenilikçi yaklaşımlar benimsenmeye başlandı.
Okul ikliminde daha fazla devamsızlığın, davranış sorunlarının öne çıktığı bir tabloda okul yöneticiliğine biçilen liderlik rolü önemli bir gündem oldu. Birçok ülkede etkili liderlik, okul içi daha iyi bir atmosfer için okul liderlerinin rolü tartışıldı.
Güney Kore’de, okul yönetimi süreçlerinin dijitalleşmesi dikkat çeken bir gelişme oldu. Dijital sınıf dönüşümleri ve yapay zekâ destekli ders materyalleri, eğitim sistemine entegrasyon sağlarken, bu teknolojilerin okul yönetimi ve denetim süreçlerini de kolaylaştırdığı vurgulandı. Bu dönüşüm, eğitim sisteminde hem öğretim yöntemlerini hem de idari süreçleri dönüştürmeyi hedefledi. Amerika’da da okul yöneticilerine yapay zekâ kullanımı ile ilgili kılavuz yayınlandı.
İngiltere’de, OFSTED özellikle yönetici ve öğretmenlerin üzerindeki baskının azaltılması ve daha kapsayıcı bir değerlendirme sisteminin oluşturulması tartışmalarının ardından önemli düzenlemelere gitti. Dereceli değerlendirmenin aşırı baskıya yol açtığı gerekçesi ile performans alanlarında dereceli değerlendirmeden daha derin geri bildirimlerin bulunduğu bir sisteme geçiş yapıldı. Bu yeni sistemin baskıyı azaltacağını düşünenler olduğu gibi, sistemde daha derinlemesine değişikliklerin olması gerektiğine dair tartışmalar da medyada yer buldu.
Bu gelişmeler, eğitim yönetimi ve denetiminin yalnızca öğretim kalitesini artırmakla kalmayıp, aynı zamanda daha şeffaf ve etkili bir yönetim anlayışı geliştirilmesine yönelik olduğunu göstermektedir. Dijitalleşme ve yapay zekânın eğitim yönetiminde kullanımı, gelecekteki eğitim politikalarının yönünü belirleyen önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir.
Çatışmaların Gölgesinde Eğitim
2024 yılı, çatışmaların yoğun olduğu bölgelerde eğitimin karşı karşıya kaldığı büyük zorlukları da gözler önüne serdi. Lübnan, Gazze, Suriye gibi kriz bölgelerinde eğitim, yalnızca fiziksel yıkıcı etkilerden değil, aynı zamanda sosyo ekonomik istikrarsızlık ve politik engellerden de etkilendi. Dünyanın kimi bölgelerinde en üst düzey eğitim teknolojileri tartışılırken, çatışmaların yoğun olduğu bölgelerde en temel insan haklarından biri olan eğitimin ciddi tehdit altında kaldığı görüldü. Bu noktada çatışmalara ve olumsuz imkanlara rağmen bölgelerde geleceğe yönelik umutları ayakta tutmaya çalışan çabalar öne çıktı.
Lübnan, ekonomik kriz ve yoğun çatışmalar nedeniyle bir zamanlar ortadoğunun eğitim merkezi olarak kabul edilen konumunu kaybetti. Kamu okullarının sığınaklara dönüşmesi, yetersiz fonlama ve güncellenmeyen müfredatlar, eğitim sistemini zora soktu. Yaklaşık 1.5 milyon çocuk ciddi eğitim kesintileriyle karşı karşıya kalırken, eğitim kalitesinde ciddi bir düşüş görüldü. Uzmanlar sistemin yeniden inşa edilmesi gerektiğine ve bu sürecin on yılı bulabileceğine dikkat çekti.
Filistin’de 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze şeridinde ağırlaşan saldırılar, eğitim altyapısını tamamen yıkıma uğrattı. Binlerce çocuğun hayatını kaybettiği saldırılarda, yaklaşık 625 bin çocuğun da eğitimden mahrum kaldığına dikkat çekiliyor. Bölgede okulların %93’ünden fazlası hasar görmüş ya da tamamen yıkılmış durumdayken çocukların yalnızca %7’si geçici öğrenme alanlarına erişim sağlayabiliyor. Bu geçici öğrenme alanları, yalnızca temel dersleri sunmayı değil, psikososyal destek sağlamada da önemli bir işlev görüyor. Eğitimdeki bu aksamalar, Filistinli çocukların sadece bugününü değil, geleceğini de etkileyecek önemli bir unsur olarak ele alınıyor.
Uzun yıldır çatışmaların ve istikrarsızlığın devam ettiği Suriye’de ise on yıllık iç savaşın ardından eğitim sistemi yeniden inşa edilmeye çalışılıyor. Suriye Geçiş Hükümeti, müfredat reformu ve altyapı iyileştirme projeleriyle eğitimi daha kapsayıcı ve politika üstü bir hale getirmeyi hedefliyor. Ancak okulların ciddi bir kısmının hasarlı veya yıkılmış olması önemli bir engel olarak görülüyor. Eğitim Bakanlığı’nın çabaları, hem mevcut kaynakların etkili kullanımına hem de uluslararası desteğin önemine dikkat çekiyor. Eğitim, ülkenin yeniden inşasında temel bir unsur olarak görülüyor.
Tüm bu bölgelerde eğitim, yalnızca bir öğrenme aracı değil, aynı zamanda dayanıklılığı ve direnci artıran, toplumları birleştiren ve geleceği şekillendiren bir güç olarak öne çıkıyor. Çatışmaların ve insani krizin gölgesinde eğitimin, acil insani yardımdan uzun vadeli sürdürülebilir çözümlere geniş bir çerçevede ele alınması gerekiyor.
SONUÇ
2024 yılı, eğitimde gelişen teknolojinin sunduğu fırsatlar ve beraberinde getirdiği zorlukların ön planda olduğu bir yıl olarak dikkat çekti. Yapay zekânın eğitim sistemlerine entegrasyonu, bireyselleştirilmiş öğrenme ve öğretim süreçleri açısından önemli bir fırsat olarak görülürken, eğitim ortamlarında teknoloji kullanımının olası dezavantajlarına yönelik farkındalık da arttı. Bu durum, pandemi süreciyle daha derin bağlar kuran eğitim teknolojisinin nasıl daha etkili ve sorumlu kullanılabileceğine dair küresel bir tartışmayı tetikledi.
Pandeminin eğitim üzerindeki kalıcı etkilerinden biri de artan davranış problemleri ve devamsızlık oranları oldu. Bu sorun, birçok ülkede ortak bir gündem oluştururken, ülkelerin yaklaşımları, sorunun nedenlerine ilişkin değerlendirmeleri ve çözüm önerileri farklılık gösterdi. Artan güvenlik önlemleri ve dışlayıcı disiplin politikalarının gölgesinde, öğrencilerin eğitime ve okula bağlılığını artırmak önemli bir öncelik haline geldi. Bu bağlamda, önleyici yaklaşımlar çerçevesinde sosyal-duygusal becerilerin güçlendirilmesine yönelik eğilimler yaygınlaştı. Sosyal-duygusal gelişim, sadece bireysel dayanıklılık için değil, aynı zamanda toplumsal uyum ve refah açısından da kritik bir unsur olarak eğitim politikalarında yer buldu.
Günümüz eğitim dünyasında sosyal-duygusal becerilere yönelik ihtiyaçlardan biri, tartışma ve müzakere becerilerinin müfredatlarda daha fazla yer bulması oldu. Eleştirel düşünme, karşılıklı çıkarları gözeterek diyalog kurma ve anlaşmazlık süreçlerini saygılı bir şekilde yönetme gibi becerilerin geliştirilmesi için farklı ülkelerde çalışmalar yapıldı.
Ruh sağlığı, eğitim politikalarının öncelikli gündem maddelerinden biri haline gelirken, öğrenci, öğretmen ve velilerin refahını artırmaya yönelik çözümler, eğitim sistemlerinin başarısını doğrudan etkileyen unsurlar arasında değerlendirildi. Eğitim yönetimi ve denetimi süreçlerinde küresel düzeyde yapılan düzenlemeler dikkat çekerken, bu süreçlerde yapay zekânın sağlayabileceği katkılar önemli bir tartışma konusu oldu.
Tüm bu gelişmelerin yanında, dünyanın bazı bölgelerinde en temel eğitim ihtiyaçlarının dahi karşılanamadığı görüldü. Filistin ve Lübnan gibi bölgelerde, yoğun çatışmalar nedeniyle kesintiye uğrayan eğitim süreçleri, çocukların ve toplumların bugününü olduğu kadar geleceğini de ciddi şekilde tehdit etti. Bölgedeki raporlar, eğitimde yaşanan bu aksamaların gelecek nesiller açısından telafisi güç bir durum yarattığını vurguladı.
“Yerelden evrensele” ilkesi doğrultusunda Enstitü Sosyal, küresel trendlerde ve yerel gündemde önemli yeri olan sosyal-duygusal beceriler, okul başarısı, yapay zekâ entegrasyonu, okulda şiddet, müzakere ve arabuluculuk gibi alanlarda dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeye devam etmektedir. Bu doğrultuda, ihtiyaca yönelik eğitim programları, materyal geliştirme ve politika önerileri üretmeye öncelik vermektedir.
Hazırlayan: Fatma Betül Karalı Impram