
Yalnız Yaşamın Yükselişi Türkiye’de Tek Kişilik Hanehalklarının Profili
Yönetici Özeti
Hanehalkları, aile demografisi ve nüfus dinamikleri üzerine gerçekleştirilen çalışmalarda, modern Amerikan yaşamındaki dönüşümün en önemli göstergelerinden biri tek kişilik hanehalklarının artışıdır. 1940 ila 2013 yılları arasındaki 73 yıllık süreçte ABD’deki tek kişilik hanehalkları yaklaşık dört kat artmıştır. Bugün Türkiye’ye baktığımızda ise çok daha kısa bir zaman diliminde, 2014-2023 yılları arasında, tek kişilik hanehalklarının yaklaşık iki kat artış gösterdiği görülmektedir. Bu hızlı artış yalnızca hanehalkı yapısındaki bir değişimi değil, aynı zamanda toplumsal dinamiklerde yaşanan derin bir dönüşümü yansıtmaktadır. Dolayısıyla bu dönüşüm sosyal, ekonomik ve demografik analizler için stratejik bir kavramsal çerçeve sunmakta ve gelecekteki çalışmalar açısından önemli bir referans noktası oluşturmaktadır.
Küresel düzeyde geç evlilik, geç ebeveynlik, yüksek boşanma oranları, çocuk sahibi olmaktan kaçınma, aile yapısındaki dönüşüm ve bireysel özerklik arayışı gibi faktörlerle ilişkilendirilen tek kişilik hanehalklarının artışı, başta gelişmiş ülkelerde belirgin olmakla birlikte günümüzde Türkiye gibi orta gelirli ülkelerde de hızla yaygınlaşmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de tek kişilik hanehalklarının oranı 2014 yılında %13,9 iken, 2023 yılında %19,7’ye yükselmiştir. Tek kişilik hanehalkı sayısı ise 2014’te 2.931.085 iken, 2023’te 5.192.825’e ulaşmıştır. Bu artış, doğurganlık oranlarındaki düşüş, boşanma oranlarındaki artış, göç dinamikleri ve sosyal normlardaki değişim gibi çeşitli faktörlerle ilişkilendirilmektedir.
İstatistikler, hanehalkı büyüklüğünün azalırken, hanehalkı sayısının ve tek kişilik hanelerin artma eğiliminin devam edeceğini gösteriyor. Önemli bir toplumsal değişime işaret eden bu gerçekliğe karşın bu konuda yeterli sayıda çalışma yapılmamaktadır. Bu rapor, Türkiye’deki tek kişilik hanehalklarının profillerini TÜİK verilerine dayanarak analiz etmekte ve bu hanelerin sosyoekonomik durumu, iç göç dinamikleri, barınma koşulları, ısınma tercihleri, evde bakım hizmetleri ile sosyal güvenlik durumuna ilişkin kapsamlı bulgular sunmayı amaçlamaktadır. Elde edilen veriler, tek kişilik hanehalklarının yaşam koşullarını anlamak ve bu gruba yönelik politika geliştirmek açısından önemli çıkarımlar sunmaktadır.
Son yıllarda tek kişilik hanehalklarının oranında hızlı bir artış gözlemlenmiş olup, bu değişim kentleşme ve ekonomik gelişmelerle doğrudan ilişkilidir. Özellikle büyük şehirlerde bu eğilim daha belirgin hâle gelmiştir.
Coğrafi dağılım açısından değerlendirildiğinde, Batı bölgeleri ve büyükşehirlerdeki tek kişilik hanelerin oranı daha yüksek iken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bu oran görece daha düşüktür. Bu farklılıklar, genç nüfusun göçü ve yaşlı bireylerin yalnız yaşama eğilimi gibi faktörlerle açıklanabilir.
Tek kişilik hanehalklarının demografik profili incelendiğinde, yaş ve cinsiyetin belirleyici olduğu görülmektedir. Genç erkekler genellikle iş ve eğitim için bağımsız yaşamayı tercih ederken, kadınlarda yalnız yaşama eğilimi yaş ilerledikçe artmaktadır.
Tek kişilik hanehalkları içinde evli nüfusun da oranı bir hayli yüksek görünmektedir. Bu durum, evli bireylerin çeşitli nedenlerle ayrı yaşama eğiliminde olduğunu ve aile bütünlüğünün korunmasında zorluklar yaşandığını göstermektedir. Örneğin, ekonomik koşulların, kariyer odaklı yaşam biçimlerinin veya çeşitli kişisel tercihlerin evli bireylerin ayrı evlerde yaşamalarına yol açtığını düşündürmektedir. Bu eğilim, sadece aile bağlarını zayıflatmakla kalmayıp aynı zamanda doğurganlık oranlarını da olumsuz etkileyebilir. Özellikle genç yaşlarda evli olup tek başına yaşayan bireyler, çocuk sahibi olma planlarını erteleyebilir veya bu süreçten tamamen uzak durabilir.
Sosyoekonomik açıdan tek kişilik hanehalklarının büyük bir kısmı iş gücüne katılsa da asgari ücretin altında gelir elde edenlerin sayısının artışı, bu grubun ekonomik zorluklarla karşı karşıya olduğunu göstermektedir.
Net göç hızı ve tek kişilik haneler arasındaki ilişki, göç eden bireylerin çoğunlukla yalnız yaşamayı tercih etmeleriyle şekillenmektedir. Genç profesyoneller ve üniversite öğrencileri, iş ve eğitim fırsatları için büyük şehirlere göç ederken, yaşlı bireyler de yalnız yaşamayı tercih etmektedir. Göçmen işçiler ve kırsal alanlardan büyük şehirlere göç eden nüfus da bu artışı tetiklemektedir. Gümüşhane, Giresun ve Tunceli gibi illerdeki iç göç dinamikleri, bu ilişkiyi bölgesel düzeyde göstermektedir.
Sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerine erişim ise özellikle yaşlı bireyler için kritik bir öneme sahiptir. Evde bakım hizmetlerinden yararlanma oranlarının düşük olması, yaşlıların büyük bir kısmının bağımsız yaşamını sürdürmeye çalıştığını, ancak bu durumun sağlık sorunlarına ve yaşam kalitesinde düşüşe neden olabileceğini ortaya koymaktadır.
Bu çalışma, tek kişilik hanelerin artışını vurgulayarak kamu aktörlerini ve araştırmacıları bu alanda daha fazla çalışma yapmaya teşvik etmekte ve proaktif politikaların geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.
Veriler kentleşme, bireyselleşme ve ekonomik gelişmelere paralel olarak tek kişilik hanehalklarının sayısının arttığını ve bu hanelerin yalnızlık ve sosyal izolasyon gibi risklerle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Konut sahipliği, sağlık hizmetlerine erişim ve sosyal destek ağları gibi unsurlar, bu hanelerin yaşam kalitesini belirlemede önemli rol oynamaktadır.
Türkiye’deki tek kişilik hanehalklarının artış trendi, sosyoekonomik ve kültürel bağlamda yeni ihtiyaçları beraberinde getirmekte; bu durumun toplumsal yapıya etkilerinin anlaşılması, gelecekteki sosyal politikaların şekillendirilmesi açısından ciddi önem taşımaktadır. Bu doğrultuda, hanehalklarına yönelik veri setlerinin genişletilmesi ve detaylandırılması, barınma, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerine ilişkin politikaların hedef odaklı hâle getirilmesi ve tek kişilik hanehalklarının refahını artıracak kapsamlı ve kapsayıcı stratejilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin demografik ve sosyoekonomik yapısındaki bu değişimlerin doğru analiz edilmesi, uzun vadeli sosyal politikaların tasarımında kritik bir rol oynayacaktır.
Giriş
Geçmiş toplumlarda, tek başına yaşayan geniş insan gruplarına hiç rastlanmamıştır. Bu nedenle, bu olguyu açıklamaya yönelik tarihsel örnekler ya da taklit edilecek veya kaçınılacak bir emsal mevcut değildir. Bu durum, günümüzde yalnız bireylerden oluşan bir toplumda yaşamanın anlamını derinlemesine kavramayı daha da önemli hâle getirmektedir. Bu nedenle ilk adım olarak, bu noktaya nasıl geldiğimizi dikkatlice analiz etmemiz gerekmektedir.
Aralarındaki akrabalık bağına bakılmaksızın, aynı adreste ikamet eden bir veya daha fazla kişiden oluşan topluluklar hanehalkı olarak tanımlanmaktadır. Bu kavram, aynı yaşam alanını paylaşan, gelir ve servetlerini kısmen veya tamamen birleştiren ve genellikle konut ile yiyecek gibi mal ve hizmetleri toplu olarak tüketen grupları ya da tek başına yaşayan bireyleri ifade etmektedir (Burch, 2001). Demografik çalışmalar açısından hanehalkı kavramı, nüfus sayımları ve büyük ölçekli örneklem anketleri için pratik ve metodolojik bir çerçeve sunmaktadır.
Hanehalkını oluşturan bireylerin sayısı, hanehalkı büyüklüğünü belirlemekte ve bu büyüklüğe göre hanehalkı tipleri şekillenmektedir. Bu nedenle ortalama hanehalkı büyüklüğü, bir hanehalkında yaşayan bireylerin ortalama sayısını ifade eden temel bir demografik gösterge olarak toplumsal dinamiklerin analizinde kritik bir role sahiptir.
Küresel düzeyde, özellikle gelişmiş ülkelerde, hanehalkı büyüklüğünde belirgin bir azalma ve tek kişilik hanelerin artışı yönünde güçlü bir eğilim gözlemlenmektedir. Almanya, Norveç, Fransa, İsviçre, ABD, Sırbistan, Monako ve Finlandiya gibi ülkeler, küçük hanehalklarının baskın olduğu ülkeler arasında dikkat çekmektedir.
Özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da küçük haneler yaygın olup, bu bölgelerdeki hanehalkı sayısı genellikle üç veya daha az kişiden oluşmaktadır. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki hanehalkı dinamikleri incelendiğinde 1960-2023 yılları arasında ortalama hanehalkı büyüklüğünde 0,83 kişilik bir azalmanın kaydedildiği görülmektedir.
Türkiye’de ise benzer bir azalma, 15 yıl gibi oldukça kısa bir süre içinde gerçekleşmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerine göre, 2008 yılında 4 kişi olan ortalama hanehalkı büyüklüğü, 2023 yılı itibarıyla 3,14 kişiye gerilemiştir. Bu veriler, hanehalkı büyüklüğündeki 0,86’lık keskin ve sert bir azalmayı ortaya koymaktadır.
Ortalama hanehalkı büyüklüğünde, kapsamı ve hızıyla dikkat çekici olan bu azalma Türkiye’deki demografik yapının hızla değiştiğine işaret etmektedir. Grafik 3’te gösterilen veriler, Türkiye’nin demografik dönüşüm hususunda, Avrupa ülkelerine benzer bir görünüm sergilediğini ortaya koymaktadır.
Toplumsal yapının çok boyutlu niteliği içinde hanehalklarında yaşanan hızlı değişimler, stratejik açıdan büyük önem taşımaktadır. Hanehalkı büyüklüğünde görülen bu farklılaşma, yalnızca nüfus yapısındaki dönüşümleri değil, aynı zamanda toplumsal dinamiklerdeki makro düzeydeki yenilenmeleri de gözler önüne sermektedir. Bu değişimin temel nedenleri arasında doğurganlık oranlarının düşmesi, boşanma oranlarının yükselmesi, evlilik yaşının ilerlemesi, nüfusun yaşlanması ve aile yapısında meydana gelen yapısal dönüşümler yer almaktadır. Özellikle genç bireylerin eğitim, iş ve sosyal yaşam gibi sebeplerle ailelerinden ayrılarak bağımsız haneler kurmaları, hanehalkı büyüklüğündeki küçülmeyi hızlandıran başlıca etkenlerden biri olarak öne çıkmaktadır.
Hanehalkı küçülmesinin en dikkat çekici yansımalarından biri olan tek kişilik hanehalkları (TKH), bireylerin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını tek başlarına karşıladıkları bir yaşam biçimi olarak son yıllarda hem dünya genelinde hem de Türkiye’de hızla yaygınlaşmakta ve en hızlı büyüyen hanehalkı türü hâline gelmektedir.
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, dünya genelinde tek kişilik hanehalklarının oranı 1985 yılında %23 iken, 2018’de %28’e yükselmiştir. Bu oranın 2050 yılı itibarıyla %35’e ulaşması öngörülmektedir. TKH sayısındaki bu artış eğilimi; Finlandiya (%45,3), Almanya (%40,8), İsveç (%40,7), Japonya (%34,6), ABD (%28,5) ve Kanada (%29,3) gibi gelişmiş ülkelerde daha belirgin bir şekilde gözlemlenmekle birlikte (Statistics Canada, 2022), Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de dikkat çekici bir seviyeye ulaşmıştır.
TKH’lerin en düşük oranla görüldüğü ülke, tüm hanelerin yalnızca %0,2’sinin TKH’lerden oluştuğu Afganistan’dır.
Afganistan’ı, %1,1 oranıyla Pakistan ve %1,2 oranıyla Irak takip etmektedir. TKH’lerin THH içinde %5’ten daha azını
oluşturduğu diğer ülkeler arasında ise sırasıyla Bangladeş, Yemen, Tacikistan, Nijer, Mali, Kamboçya, Filistin, Sierra Leone,
Guatemala, Güney Sudan, Ürdün, Gine, Nikaragua, Komorlar ve Filipinler yer almaktadır (Statistics Canada, 2022).
Türkiye genelinde tüm hanehalkları (THH) dikkate alındığında, ortalama hanehalkı büyüklüğünün azalmasına paralel olarak tek kişilik hanehalkı (TKH) oranında ciddi bir artış gözlemlenmektedir. Nitekim TÜİK verilerine göre, hanehalkı tiplerinde en yüksek artış TKH’ler nezdinde gerçekleşmiştir. 2023 yılı itibarıyla Türkiye’de TKH’lerin oranı %19,7’ye ulaşmış olup, 2014’te 2.931.085 olan tek kişilik hanehalkı sayısı, 9 yıl içinde yaklaşık iki katına çıkarak 5.192.825’e yükselmiştir (TÜİK, 2023). Başka bir ifadeyle, Türkiye’de her beş haneden biri, tek başına yaşayan bireylerden oluşmaktadır.
Hanehalkı büyüklüğündeki azalma ve TKH’lerdeki artış, toplumsal dinamikler üzerinde derin etkiler oluşturmakta ve gelecekteki politika tasarımlarında stratejik bir önem taşımaktadır. Kentleşme, bireyselleşme, eğitim seviyesinin artması, aile yapısındaki dönüşümler ve ekonomik faktörler, TKH’lerdeki bu artışın temel nedenleri olarak öne çıkmaktadır. Bunun yanı sıra doğurganlık oranlarının azalması, evlilik yaşının yükselmesi, boşanma oranlarındaki artış ve net göç hareketleri, Türkiye’deki ortalama hanehalkı büyüklüğünün daha da küçüleceğine ve tek kişilik hanehalklarının sayısının önümüzdeki yıllarda artış göstermeye devam edeceğine işaret etmektedir.
Diğer taraftan, disiplinler arası, çok boyutlu etkenlere ve sonuçlara sahip olmasına rağmen, hanehalklarına yönelik bilimsel, sistematik, kapsamlı ve proaktif çalışmaların dünyanın pek çok yerinde hâlâ yetersiz düzeyde kaldığı gözlemlenmektedir. TKH, dünyanın birçok bölgesinde en hızlı büyüyen hane tipi olmasına rağmen, Avrupa ve Kuzey Amerika dışındaki ülkelerde bu konuda kapsamlı bir araştırma yapılmamıştır. Oysa, literatürde sıklıkla görüldüğü üzere TKH’lere yönelik tartışmalar genellikle kentleşme, bireyselleşme, eğitim seviyesindeki artış, aile yapısındaki değişimler ve ekonomik etkenlerle, diğer bir deyişle geleneksel olanın dönüşümüyle ilişkilendirilmektedir.
Bu bağlamda, TKH’nin artışını derinlemesine ve sistematik bir şekilde analiz etmek, toplumsal yapıdaki makro dönüşümleri anlamak açısından son derece stratejik bir referans kaynağı olacaktır. Bu tür bir analiz, mevcut sosyal dinamiklerin anlaşılmasına katkı sağlamakla kalmayacak; aynı zamanda gelecekteki toplumsal değişimlerin daha doğru öngörülebilmesine de yardımcı olacaktır. Nitekim, TKH’ler başta olmak üzere hanehalkı tiplerinin detaylı analizi, toplumsal dönüşümün seyrinin takibi ile bu çerçevede kamu politikalarının geliştirilmesi, yerel yönetimlerin planlamaları ve sosyal hizmetlerin sunumu açısından kritik bir öneme sahiptir.
Konunun önemine dair yaklaşımdan hareketle hazırlanan bu rapor, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine dayanarak sosyal değişim dinamiklerini çok boyutlu bir perspektifle açıklamayı hedeflemekte ve tek kişilik hanehalklarının (TKH) kapsamlı bir profilini sunmaktadır. Raporun temel amacı, tek kişilik hanehalklarının demografik ve sosyoekonomik profillerini derinlemesine inceleyerek Türkiye’deki toplumsal dönüşümün farklı bir boyutuna dikkat çekmektir. Çalışma, tek kişilik hanelerin yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, medeni durum ve evde bakım hizmetlerine erişim gibi özelliklerini; bu hanelerin iç göç dinamiklerinin yanı sıra il ve bölge bazındaki coğrafi ve oransal dağılımlarıyla birlikte ele almaktadır. Ayrıca, bu hanelerin konut sahipliği ve gelir düzeyleri gibi sosyoekonomik faktörleri de kapsamlı bir şekilde değerlendirilmektedir.
Bu çerçevede raporun bulguları, Türkiye’deki sosyal ve ekonomik dinamiklerin derinlemesine analizine olanak sağlayarak kamu politikalarının ve yerel yönetim planlamalarının geliştirilmesi için önemli bir referans niteliği taşımaktadır.
Tek Kişilik Hanehalklarına İlişkin Küresel Eğilimler
Tek kişilik hanehalklarının (TKH) artışı, modern toplumlarda kritik bir demografik dönüşüm göstergesi olarak öne çıkmaktadır. Bu artış, özellikle sanayileşmiş Batı toplumlarında (Jamieson & Simpson, 2013; Klinenberg, 2013) ve büyük metropol alanlarında giderek yaygınlaşan bir olgudur (Buzar vd., 2005; Chandler vd., 2004; Hall & Ogden, 2003). Sanayi öncesi dönemde tek kişilik hanelerin oranı genellikle %5 civarındayken, günümüzde Batı ülkelerinde bu oran tarihsel olarak benzeri görülmemiş seviyelere ulaşmıştır. Örneğin, Birleşik Krallık’ta TKH’ler %31’e ulaşmışken, Avrupa ve Kuzey Amerika şehirlerinde bu oran kimi bölgelerde %60’ın üzerine çıkabilmektedir (Snell, 2017). Bu durum, bazı ülkelerde neredeyse her iki haneden birinde yalnız yaşayan bireylerin olduğunu göstermektedir.
Batı dışı ülkelerde TKH oranı genellikle Batı ülkelerine kıyasla daha düşük seviyelerde seyretmekle birlikte, bu oranlardaki artış dikkat çekici bir hızla gerçekleşmektedir. Geleneksel aile yapılarının baskın olduğu ve çok nesilli hanelerin yaygın olduğu gelişmekte olan ülkelerde dahi, kentleşme, bireyselleşme ve ekonomik gelişim gibi faktörler, tek kişilik hanehalklarının sayısında artışa neden olmaktadır. Özellikle Çin, Güney Kore ve Japonya gibi Doğu Asya ülkelerindeki hanelerde büyük bir yapısal dönüşüm yaşanmakta; buna bağlı olarak TKH oranları artmaktadır. Örneğin, 24 milyon haneden 10.021.413’ünün tek başına yaşadığı Güney Kore’de (Hyun-soo, 2024) 2000 yılında %15,6 olan TKH oranı, 2023’te %41,8’e yükselerek ülke tarihinde rekor seviyeye ulaşmıştır (Korea Times, 2024). Japonya’da ise 2000 yılında %27,6 olan TKH oranı, 2020’de %38,1’e yükselmiştir (Statista, 2024). Çin’de de benzer bir artış gözlemlenmekte, özellikle büyük şehirlerde tek kişilik hanehalkları sayısında ciddi bir artış görülmektedir. Bu hızlı artış, tek başına yaşam olgusunun küresel çapta önemli bir sosyal değişim dinamiği hâline geldiğini ortaya koymaktadır.
Tek kişilik hanehalklarının profiline ilişkin incelemeler, özellikle gelişmiş ülkelerdeki örnekler ve bu oranların yüksek olduğu toplumlar üzerinden yürütüldüğünde, ekonomik, kültürel ve sosyal dinamikler açısından Türkiye ile kıyaslama yapma fırsatı sunmaktadır. Bu eğilimlerin anlaşılması, tek kişilik hanehalklarının toplumsal ve ekonomik etkilerinin daha derinlemesine analiz edilmesini sağlayarak, Türkiye’ye özgü etkili politika önerilerinin geliştirilmesine olanak tanıyacaktır.
Bu bağlamda, Philip N. Cohen’in 1960 ile 2019 yılları arasında 75 ülkede gerçekleştirilen ulusal nüfus sayımları ve bazı durumlarda ulusal anketlere dayanarak yaptığı çalışma, tek kişilik hanehalklarının artış trendini küresel ölçekte kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Cohen’in bulguları, bu eğilimin yalnızca gelişmiş ülkelerde değil, farklı demografik bağlamlarda da nasıl şekillendiğini ortaya koyarak, ulusal ve uluslararası düzeyde karşılaştırmalar için önemli bir temel sunmaktadır.
Birleşik Krallık’ta en yüksek TKH oranı İskoçya’da görülmektedir. İskoçya ulusal kayıtlarına göre, 2023 yılında ülkede 2,54
milyon TKH bulunmakta olup, son 20 yılda TKH oranında %14’lük bir artış kaydedilmiştir. Buna göre hanelerin üçte birinden
fazlası (%37) tek kişiden oluşmakta ve toplamda 930 bin kişi bu hanelerde yaşamaktadır. TKH oranı Galler’de %32, Kuzey
İrlanda’da ise %31 seviyesine ulaşmıştır. Bkz. BBC (2024). “Scotland has highest rate of people living alone”, https://www.bbc.
com/news/articles/cn33mxe98p4o
Tek kişilik hanehalklarının (TKH) artışı, modern toplumlarda önemli bir demografik dönüşüm göstergesi olarak öne çıkmaktadır. Bu artış, özellikle sanayileşmiş Batı toplumlarında (Jamieson & Simpson, 2013; Klinenberg, 2013) ve büyük metropol alanlarında yaygın bir olgu hâline gelmiştir (Buzar vd., 2005; Chandler vd., 2004; Hall & Ogden, 2003). Sanayi öncesi dönemde tek kişilik hanelerin oranı %5 civarındayken, günümüzde Batı ülkelerinde bu oran tarihsel olarak görülmemiş seviyelere ulaşmıştır. Örneğin, Birleşik Krallık’ta TKH oranı %31’e çıkarken, Avrupa ve Kuzey Amerika şehirlerinde bazı bölgelerde bu oran %60’ın üzerine çıkabilmektedir (Snell, 2017). Bu, bazı ülkelerde neredeyse her iki haneden birinin yalnız bireylerden oluştuğunu göstermektedir.
Batı dışı ülkelerde TKH oranı görece daha düşük seyretse de, bu oranlarda gözlenen artış dikkat çekici bir hızla ilerlemektedir. Geleneksel aile yapılarının hâkim olduğu, çok nesilli hanelerin yaygın olduğu gelişmekte olan ülkelerde bile kentleşme, bireyselleşme ve ekonomik gelişim gibi faktörler, tek kişilik hanehalklarının artışına neden olmaktadır. Özellikle Çin, Güney Kore ve Japonya gibi Doğu Asya ülkelerinde yapısal dönüşümler yaşanmakta ve TKH oranlarında önemli artışlar gözlemlenmektedir. Örneğin, Güney Kore’de 2000 yılında %15,6 olan TKH oranı, 2023’te %41,8’e yükselmiştir (Hyun-soo, 2024; Korea Times, 2024). Japonya’da 2000 yılında %27,6 olan oran, 2020 yılında %38,1’e ulaşmıştır (Statista, 2024). Çin’de ise özellikle büyük şehirlerde TKH sayısında ciddi artışlar görülmektedir. Bu hızlı artış, yalnız yaşamanın küresel düzeyde önemli bir sosyal dönüşüm dinamiğine dönüştüğünü göstermektedir.
TKH profiline dair incelemeler, gelişmiş ülkelerdeki örnekler üzerinden ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan Türkiye ile karşılaştırma imkânı sunmaktadır. Bu eğilimlerin anlaşılması, Türkiye’ye özgü etkili politika önerilerinin geliştirilmesine zemin hazırlamaktadır. Bu bağlamda, Philip N. Cohen’in 1960–2019 yılları arasında 75 ülkede gerçekleştirdiği nüfus sayımı ve anket verilerine dayalı çalışması, TKH artış trendini küresel düzeyde kapsamlı biçimde ele almaktadır. Cohen’in bulguları, yalnızca gelişmiş ülkelerde değil, farklı demografik bağlamlarda da TKH eğilimlerinin nasıl şekillendiğini ortaya koymakta; ulusal ve uluslararası düzeyde karşılaştırmalar için önemli bir temel sunmaktadır.
Cohen’in çalışmasında ülkeler arasında TKH oranlarının zamana bağlı değişimi ele alınmaktadır. 1970, 1990 ve 2010 yıllarına ait verilerin yer aldığı Şekil 1’de, artış ve azalış eğilimleri coğrafi bölgelere göre renklendirilerek analiz edilmiş; özellikle Avrupa, Kuzey Amerika ve Orta Asya’da belirgin artışlar gözlenmiştir. Latin Amerika ve Karayipler’de artış daha durağandır. Sahra Altı Afrika ve Güney Asya’da oranlar düşük kalmakta, Doğu Asya ve Pasifik ülkelerinde ise görece istikrarlı bir seyir izlenmektedir. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da ise belirgin dalgalanmalar bölgesel sosyoekonomik dinamiklere işaret etmektedir.
Genel olarak, gelişmiş ülkelerde TKH oranlarında sürekli artış izlenirken, gelişmekte olan ülkelerde bu değişim daha yavaş ilerlemektedir. Bu farklılıklar, şehirleşme hızı, bireyselleşme düzeyi ve sosyoekonomik dönüşümlerle açıklanabilir.
TKH’lere dair önemli çalışmalardan biri Lynn Jamieson, Fran Wasoff ve Roona Simpson tarafından gerçekleştirilmiştir. “Yalnız Yaşam ve Demografik Değişim: Erkekler Üzerine Daha Fazla Bilgi Edinme Gerekliliği” başlıklı bu çalışma, Avrupa Sosyal Araştırması (ESS) ve ulusal veri kaynakları üzerinden, yalnız yaşayan bireylerin oranındaki artışı cinsiyet ve yaş bağlamında incelemektedir. Çalışmada, yalnız yaşamın bireyselleşme ve toplumsal normların değişimiyle ilişkili olduğu; ancak erkeklerin bu eğiliminin mevcut teorilerle açıklanmasında yetersizlikler bulunduğu ifade edilmektedir. Erkeklerin yaşlandıkça daha fazla yalnız yaşadığı ve bu durumun sosyal izolasyon riskiyle bağlantılı olduğu belirtilirken, kadınların genellikle daha güçlü sosyal ağlara sahip oldukları vurgulanmaktadır.
Claudio Quintano ve Antonella D’Agostino’nun çalışması ise “Dört Gelişmiş Ülkede Tek Kişilik Hanehalklarının Gelir Dağılımındaki Eşitsizliklerin İncelenmesi” başlığıyla Fransa, Almanya, İtalya ve Birleşik Krallık’ta yalnız bireylerin karşılaştığı gelir eşitsizliklerini analiz etmektedir. Araştırma, yalnız yaşayan bireylerin artışının, yoksulluk riskinin yükselmesine yol açtığını ve bu durumun refah sistemlerindeki farklılıklarla doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle İtalya’da yoksulluk oranları diğer ülkelere göre oldukça yüksektir. Eğitim ve mesleki statü, eşitsizlik üzerinde belirleyici olurken, kadınların her ülkede erkeklere göre daha yüksek yoksulluk riskiyle karşılaştığı belirtilmiştir.
Güney Kore’deki 20–40 yaş arası bireylerin beslenme alışkanlıklarını inceleyen Yun Kyung Heo ve Ki Hyeon Sim’in “Metropol Bölgelerde Tek Kişilik Hanelerin Beslenme Alışkanlıkları” başlıklı çalışması, düzensiz beslenmenin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini gözler önüne sermektedir. Özellikle dışarıda yeme, öğün atlama ve obezite gibi riskler genç bireyler arasında yaygındır.
Güney Kore İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan “2023 Tek Kişilik Hane İstatistikleri” raporuna göre:
-
Demografi: 2022’de 7,5 milyon tek kişilik hane ile bu haneler toplamın %34,5’ini oluşturmuştur. 29 yaş altı bireyler %19,2, 70 yaş ve üzerindekiler %18,6 oranındadır. Kadınlarda yalnız yaşama oranı 60 yaş üstünde, erkeklerde ise 39 yaş altında daha yüksektir.
-
Coğrafi Dağılım: Daejeon (%38,5) ve Seul (%38,2) en yüksek oranlara sahiptir. Gyeonggi ve Gangwon da dikkat çeken bölgeler arasındadır.
-
Konut ve Mülkiyet: En yaygın konut tipi %41 ile müstakil evlerdir. 70 yaş üstü bireylerin oranı %48,8’dir.
-
İstihdam ve Gelir: Çalışan tek kişilik haneler %4,7 artmıştır. Yıllık ortalama gelir 30,1 milyon won, hane ortalamasının %44,5’ine denk gelmektedir. Harcamalar ise toplamın %58,8’idir.
-
Sağlık ve Sosyal Konular: Ortalama aylık sağlık harcaması 129.000 won, toplamın %55,7’sidir. Genel memnuniyet %50, topluma güven %57,5’tir.
-
Boş Zaman: En yaygın faaliyet video izleme (%77,9), dinlenme (%73,4), internet kullanımıdır. Hafta içi boş zaman ortalaması 4,5 saat, hafta sonu 6,3 saattir.
-
Kırsala Dönüş: Kırsala dönen çiftçilerin %75,3’ü, balıkçıların %77,3’ü, göçmenlerin %77,6’sı TKH’dir.
Bu bulgular, yalnız yaşamanın sadece bireysel bir tercih değil; sosyal, ekonomik ve sağlıkla ilgili birçok boyutu içeren karmaşık bir olgu olduğunu göstermektedir. TKH’lerin artışı; geç evlilik, çocuksuzluk, boşanma oranları ve bireysel özerklik arayışı gibi etkenlerle ilişkili olup, özellikle gençler ve yaşlılar arasında yaygındır.
Batı toplumlarında yalnız yaşam, genellikle ekonomik bağımsızlığa sahip orta sınıf bireylerin tercihi olurken, Asya’da bu eğilim daha çok ekonomik zorluklara dayanmaktadır. Özellikle genç yetişkinler, mali sebeplerle grup hâlinde yaşamakta; bu durum, Asya’daki TKH yapılarının Batı’dakilerden sosyoekonomik açıdan ayrıştığını ortaya koymaktadır.
Eurostat’ın 2020 verilerine göre Avrupa Birliği (AB) genelinde gençler, ortalama olarak 26,4 yaşında ebeveyn hanelerinden ayrılmaktadır. Ancak bu ortalama, AB üyesi ülkeler arasında belirgin farklılıklar göstermektedir. En yüksek ortalama yaşlar, 30 ve üzeri olmak üzere Hırvatistan (32,4), Slovakya (30,9), Malta (30,2), İtalya (30,2) ve Portekiz’de (30,0) kaydedilmiştir. Buna karşılık, en düşük ortalama yaşlar Danimarka (21,2), Lüksemburg (19,8) ve İsveç’te (17,5) gözlemlenmiştir. Kuzey ve Batı Avrupa ülkelerinde gençler, çoğunlukla yirmili yaşlarının başında veya ortasında bağımsız yaşamaya başlarken, Güney ve Doğu Avrupa’da bu yaş ortalaması yirmili yaşların sonuna veya otuzlu yaşların başına kadar yükselmektedir. Cinsiyete dayalı analizler ise erkeklerin, kadınlara kıyasla ebeveyn hanelerinde daha uzun süre kaldığını göstermektedir. Buna göre AB genelinde erkekler ortalama 27,4 yaşında, kadınlar ise 25,4 yaşında ebeveyn evinden ayrılmaktadır. Bu durum, kadınların genellikle erkeklerden daha erken bağımsızlaştığına işaret etmektedir. Bunun tek istisnası, kadınların erkeklerden yalnızca 0,1 yıl sonra ayrıldığı İsveç’tir. Cinsiyet farkının en belirgin olduğu ülkeler arasında Romanya yer almaktadır. Bu ülkede genç erkekler ortalama 30,0 yaşında, kadınlar ise 25,5 yaşında evden ayrılmaktadır. Bulgaristan’da ise erkekler 32,0 yaşında, kadınlar 27,8 yaşında ayrılmaktadır. Hırvatistan’da erkekler 34,0 yaşında, kadınlar ise 30,9 yaşında ebeveyn evinden ayrılarak AB genelinde en geç bağımsızlaşan grubu oluşturmaktadır. Cinsiyet farkının en az olduğu ülkeler arasında İsveç (0,1 yıl), Lüksemburg (0,4 yıl) ve Estonya (0,5 yıl) bulunmaktadır. Genel olarak, cinsiyet farkı, gençlerin ebeveyn evini daha geç terk ettiği ülkelerde daha belirgin, daha erken terk ettiği ülkelerde ise daha az hissedilmektedir. Bu bulgular, Avrupa’daki farklı toplumsal ve ekonomik dinamiklerin gençlerin bağımsızlaşma süreçleri üzerindeki etkilerini anlamaya yönelik önemli ipuçları
sunmaktadır.
Kaynak: Eurostat. (2021). Young people leaving the parental home: Data on age and
trends. European Commission. https://ec.europa.eu/eurostat/en/web/products-eurostatnews/-/
edn-20210812-1
Tek Kişilik Hanehalklarının Toplumsal ve Demografik Bağlamı
Tek kişilik hanehalklarına (TKH) yönelik gerçekleştirilen öncü çalışmalar, toplumsal düzeydeki kültürel dönüşümlerin bireylerin aile kurumuna bakışını ve yalnız yaşamı algılama biçimlerini önemli ölçüde dönüştürdüğünü ortaya koymaktadır. Bu dönüşüm süreci; doğurganlık ve evlilik oranlarının düşmesi, boşanma oranlarının artması, evlenme yaşının yükselmesi, kariyer planlarının öncelik kazanması, geç ebeveynlik ve yaşlı nüfusun artışı gibi etkenlerle açıklanmaktadır (Yeung & Cheung, 2015).
Bu çerçevede TKH’ler bağlamında dikkat çeken önemli bir unsur da bekârlığa dair toplumsal algının dönüşümüdür. Kentlerde artan tek kişilik hane sayısı, genç yetişkinlerin bağımsızlık arzusuyla paralel bir şekilde artmakta; bu bireyler kişisel özgürlüğü geleneksel aile yapılarının önünde tutmaktadır (Kim & Lee, 2023). Oysa geleneksel bakış açısında bekâr bireyler çoğunlukla “eksik”, “sorumsuz” ya da “yalnız” kişiler olarak nitelendirilmiştir (Conley & Collins, 2002; Hertel vd., 2007). Buna karşılık, günümüzde yalnız yaşam ya da bekâr kalma hali sosyal başarısızlık olarak değil, bireysel bir tercihin ve bağımsızlığın sembolü olarak değerlendirilmektedir (Klinenberg, 2013). Bekârlık, artık yetişkinliğe geçişin önemli bir aşaması olarak kabul edilmektedir.
Literatürde bekâr bireylerin temsili; “koca kız” gibi küçümseyici klişelerden, bağımsız yaşamın sembolü olarak değerlendirilen “kahraman bekâr” figürüne kadar geniş bir yelpazeye yayılmaktadır (Hradil, 2003). Bu dönüşüm, tek kişilik hanehalklarının artışını sadece bir sonuç değil, aynı zamanda aile kurumundaki değişimin tetikleyicisi olarak değerlendirmemize olanak tanımaktadır.
Modern nüfus sayımlarında aile, çoğunlukla birlikte yaşayan akraba grupları üzerinden tanımlanmakta; bu da çekirdek aile modelini normatif hâle getirmektedir. Oysa hanehalkı kavramı birlikte yaşama esasına göre tanımlanırken, aile kavramı evlilik, soy bağı veya toplumsal kurgularla şekillenen akrabalık bağları üzerinden tanımlanır (van Imhoff vd., 1995). Bu nedenle “aile” terimi bağlama göre farklı biçimlerde (çekirdek aile, geniş aile, nüfus sayımı ailesi vb.) ele alınmalıdır (Burch, 2001).
Demografik Geçiş ve Aile Yapısındaki Dönüşüm
Demografik Geçiş (DG), doğurganlık, evlilik ve aile yapılarındaki temel değişimleri içeren bir dönüşüm sürecidir. Batı Avrupa’da başlayan bu süreç daha sonra küresel ölçekte yaygınlık kazanmıştır. DG kapsamında şu eğilimler ön plana çıkmaktadır (Lesthaeghe & Surkyn, 2008; Lesthaeghe, 2014):
-
Aile Yapısındaki Değişim ve Çeşitlilik: Çekirdek aile modelinden uzaklaşma, evlilik dışı birlikteliklerin yaygınlaşması ve küçük ölçekli hane yapılarının artışı.
-
Bireyselleşme ve Kendini Gerçekleştirme: Bireylerin daha geç evlenmesi, evlilik dışı yaşam tercihlerinin artması ve yalnız yaşamayı tercih etme eğilimleri.
-
Doğurganlık Düşüşü: Düşük doğurganlık oranları sonucunda çocuklu hanelerin azalması; bunun yerine çocuksuz ve tek kişilik hanelerin artması.
-
Sosyokültürel Değişimler: Hanehalkı yapılarındaki dönüşümün sadece bireysel tercihlerle değil, kültürel ve ideolojik değişimlerle de ilişkili olduğu vurgusu.
DG, tek kişilik hanehalklarının artışını açıklamada önemli bir teorik çerçeve sunmakta ve hanehalkı dinamiklerini daha geniş sosyokültürel bağlamda değerlendirme imkânı sağlamaktadır.
Nüfusun Yaşlanması ve Yaşlılarda Yalnız Yaşam
Yaşlı nüfusun artışı, tek kişilik hanehalklarının yaygınlaşmasında önemli bir faktördür. Eş kaybı, bağımsız yaşam arzusu ve artan yaşam beklentisi gibi nedenlerle birçok yaşlı birey yalnız yaşamaktadır (Fritsch vd., 2023). Örneğin, 1910’da 65 yaş ve üzeri dul kadınların yalnız yaşama oranı %12 iken, bu oran 1990’da %70’e ulaşmıştır (Kramarow, 1995). Bu değişim, çok kuşaklı yaşam modellerinin zayıflamasıyla da ilişkilidir.
Artan gelir seviyeleri, yaşlıların ekonomik bağımsızlıkla yalnız yaşamayı tercih etmesini kolaylaştırmaktadır (Kotlikoff & Morris, 1988). Aynı zamanda bireycilik, kişisel özerklik gibi kültürel değişimler de yalnız yaşamayı daha kabul edilebilir kılmaktadır. Ancak bu durum, sosyal izolasyon riskini de beraberinde getirmektedir.
Yapılan araştırmalarda, yalnız yaşayan bireylerin toplumsal bağlarını güçlendirmeye yönelik çeşitli girişimlerde bulunduğu görülmektedir. Özellikle genç kadınlar, duygusal destek sağlayan topluluklarla güçlü sosyal ağlar kurarak bu izolasyonu azaltabilmektedir (Chun & Choi, 2023).
Kentleşme, Konut Tercihleri ve Sosyal İzolasyon
Kentleşme, TKH’lerin mekânsal dağılımı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Büyük kent merkezlerinde tek kişilik hanehalklarının yoğunlaşması, daha iyi hizmet ve istihdam olanaklarına kolay erişimle açıklanmaktadır (Villanueva vd., 2019).
Bu durum, barınma ve konut politikalarında da etkili olmaktadır. TKH’lerin artışı konut talebini artırmakta, bu da arzın daralması ve fiyatların yükselmesine neden olmaktadır (Tyvimaa & Kamruzzaman, 2019). Ayrıca, daha küçük ve kompakt konut tasarımlarına olan ihtiyaç artmaktadır.
Yalnız yaşam, sosyal izolasyonla da ilişkilendirilmiştir. Araştırmalar, yaşlılık, sağlık sorunları, düşük gelir düzeyi ve çocuksuzluk gibi faktörlerin sosyal izolasyon riskini artırdığını göstermektedir (Kato vd., 2017; Banks vd., 2009; Başlevent, 2020). Japonya’da yalnız ölümler “kodoku-shi” olarak tanımlanmakta ve bu durum, sosyal destek sistemlerinin güçlendirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Öte yandan, Klinenberg’in araştırması (2013), ekonomik ve sosyal açıdan güçlü bireylerin yalnız yaşamayı tercih ettiğini, mutsuz olmadıklarını ve sosyal yaşamlarını aktif sürdürebildiklerini ortaya koymaktadır. Ancak bu olumlu örnekler, sosyoekonomik ayrıcalıklara sahip bireylerle sınırlıdır. Yoksullar, hastalar ve yaşlı bireyler için yalnız yaşam, tercih olmaktan çok zorunluluk hâline gelebilmekte; bu da yalnız yaşamanın etkilerinin sınıfsal bağlamda ele alınmasını gerektirmektedir.
5 Yalnız ölüm anlamındaki “kodoku-shi”, genellikle, yakın çevresiyle bağlantısı olmayan bireylerin, özellikle yaşlıların,
evlerinde ya da izole bir şekilde kimsenin fark etmediği bir ortamda hayatlarını kaybetmelerini ifade eder. Bu kavram, modern
toplumlarda yalnızlık, sosyal izolasyon ve bireyselleşmenin artışıyla ilişkilendirilir. Japonya’da, hızla yaşlanan nüfus ve
zayıflayan toplumsal bağlar nedeniyle sıkça tartışılan bir sosyal mesele haline gelmiştir.
Ekonomik Etkenler ve Harcama Kalıpları
Tek kişilik hanehalklarına ekonomik açıdan bakıldığında, yalnız yaşayan bireylerin, aynı yaş grubundaki daha büyük hanelerde yaşayanlara kıyasla genellikle daha yüksek harcanabilir gelire sahip olduğu gözlemlenmektedir. Bu bireylerin finansal sorumluluklarının daha az olması ve gelirleri üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmaları, harcamalarının büyük bir bölümünü isteğe bağlı tüketim alanlarına yönlendirmelerine olanak tanımaktadır. Bu durum, tek kişilik hanehalklarını perakende, eğlence, yeme-içme ve seyahat gibi sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler için cazip bir hedef pazar hâline getirmektedir. Bu nedenle bu segment, işletmeler açısından özelleştirilmiş ve kişiselleştirilmiş hizmetler sunma konusunda önemli fırsatlar sunmaktadır. Tüketici tercihleri de bu bağlamda değişim göstermekte; tek kişilik hanehalklarının genellikle kolaylık, kişiselleştirilmiş deneyimler ve bireysel yaşam tarzlarına uygun ürün ve hizmetler arayışında olduğu görülmektedir. Bu eğilim, işletmelere özelleştirilmiş sunumlar geliştirme konusunda yeni fırsatlar sunmaktadır. Dijital çağın sunduğu olanaklar ise tek kişilik hanehalklarının dijital olarak daha bağlantılı olmasını sağlamış; bu da hedefli dijital pazarlama, e-ticaret platformları ve mobil uygulamalar aracılığıyla bu kitleye ulaşmayı mümkün kılmıştır. Bu bağlamda, tek kişilik hanelerin artışı, toplumsal değişimlerin hem bir sonucu hem de bir göstergesi olarak değerlendirilmekte; ayrıca bu artış, konut piyasasından sosyal ilişkilere kadar geniş bir yelpazede derin etkiler yaratmaktadır.
Peki kimler tek başına yaşamayı tercih ediyor?
Tek kişilik hanehalkları, ülkeler arasında farklı demografik özelliklere göre çeşitlilik göstermekte
ve bu eğilim çeşitli çalışmalarla incelenmektedir. Örneğin Asya’da tek başına yaşayanlar genellikle
sosyoekonomik olarak daha dezavantajlıdır (göçmen işçiler, düşük eğitim düzeyine sahip olanlar ve
ev sahibi olma imkânı olmayanlar) ve bu tür bir yaşam düzenlemesinin bireyin refahı ile olan ilişkisi
hem teorik hem de politik sonuçlar doğurmaktadır.
TKH’lerin demografik eğilimlerine ilişkin mevcut literatürde, çoğunlukla genç bekâr erkekler ve
yaşlı kadınlar üzerine yoğunlaşmış çalışmalara rastlanılmaktadır. Buna göre, genç erkeklerin erken
yaşlarda bağımsız yaşamaya yönelmesinin, iş ve eğitim fırsatlarına erişim arayışıyla ilişkili olduğu
belirtilmektedir (Klinenberg, 2013). Öte yandan, yaşlı kadınlarda tek başına yaşam eğiliminin
artması, kadınların daha uzun yaşam süreleri ve eş kaybı gibi demografik faktörlerle açıklanabilir
(Lesthaeghe, 2014). Bu durum, kadınların yaşlılık döneminde sosyal destek, sağlık hizmetleri
ve bakım ihtiyaçlarının öncelikli hâle gelmesine yol açmaktadır. Yaşlı kadın nüfusunun görece
yüksek olması, bu grubun yalnız yaşama eğiliminde olduğunu ve buna yönelik sosyal politikaların
geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır (Hradil, 2003). Ayrıca yaşlı bireylerden oluşan tek
kişilik hanelerdeki (TKH) artışın en büyük risklerinden biri ekonomik büyümedir. Bu durum, daha
fazla emeklinin daha düşük gelirle yaşamasına, çalışan nüfusun azalmasına ve sağlık ile emeklilik
sistemleri üzerinde artan bir baskıya yol açarken, yaşlı vatandaşların harcama alışkanlıklarında daha
dikkatli olmaları nedeniyle tüketici harcamaları ve genel tüketim de olumsuz etkilenmektedir.
Sonuç ve Uluslararası Politika Uygulamaları
Sonuç olarak, demografik değişimlerin toplumsal ve ekonomik etkilerini anlamada etkili üç strateji şu şekilde özetlenebilir:
-
Kentsel hanelerin hızlı büyüme eğilimini ve bu durumun tüketim kalıpları üzerindeki etkilerini dikkate almak,
-
Geniş aile yapılarından ve çekirdek ailelerden tek kişilik hane tiplerine geçiş sürecini anlamak,
-
Yaşlanan nüfusun doğurabileceği sonuçları, olası tehditleri ve fırsatları göz önünde bulundurmak.
Tek Kişilik Hanehalkları İçin Farklı Ülkelerde Uygulanan Politikalar
Tek kişilik hanehalklarına yönelik politikalar, ülkeler arasında büyük farklılıklar göstermekte ve genellikle refah rejimleri ile sosyoekonomik bağlamlara göre şekillenmektedir. ABD, Avrupa ve Asya’daki çeşitli ülkeler, mali destek, istihdam kolaylığı sağlama ve sosyal entegrasyon gibi alanlara odaklanan politika ve uygulamalar geliştirmektedir. Bu politikalar, tek kişilik hanehalklarını da kapsayacak şekilde tasarlanmaktadır.
ABD:
Yalnız yaşayan bireylerin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla vergi teşvikleri ve sağlık sigortası düzenlemeleri uygulanmaktadır. Özellikle yaşlı bireyler için “Medicare” gibi federal sağlık sigortası programları, evde bakım ve destek hizmetlerine erişimi artırmakta; düşük gelirli tek kişilik hanehalklarına ise konut yardımları ve sosyal destek programları sunulmaktadır (medicare.gov).
Japonya:
Yaşlı nüfusun önemli bir kısmının tek başına yaşaması nedeniyle devlet, kapsamlı evde bakım ve sağlık hizmetleri sunmaktadır. Bu hizmetler, yaşlı bireylerin kendi evlerinde desteklenmesini ve sosyal yaşama uyum sağlamalarını hedeflemektedir (Özkan & Aca, 2021).
Güney Kore:
Yalnız yaşayan yaşlı bireyler için hükümet destekli konut projeleri ve sağlık hizmetleri programları uygulanmaktadır. Örneğin, Seul’ün Dobong-gu bölgesinde yaşlılara yönelik sosyal konut projesi olan “Haesimdang” hayata geçirilmiştir (Arkitera, 2022).
Avrupa:
İskandinav ülkeleri, sosyal refah sistemleri aracılığıyla tek kişilik hanehalklarını da kapsayan çeşitli destekler sunmaktadır. İsveç ve Danimarka gibi ülkelerde, yalnız yaşayan bireyler için geniş kapsamlı sosyal güvenlik sistemleri ve evde bakım hizmetleri mevcuttur. Ayrıca sosyal izolasyonu önlemek amacıyla yerel yönetimler topluluk etkinlikleri ve sosyal hizmetler organize etmektedir (Rostgaard & Szebehely, 2012).
Almanya:
2022 verilerine göre %41 oranında tek kişilik hanehalkına sahip olan Almanya’da şu politikalar uygulanmaktadır (BMFSFJ, 2023):
-
Belediyeler düzeyinde sosyal etkileşim alanlarının oluşturulması için “Mehrgenerationenhaus” projeleri desteklenmektedir.
-
Yaşlı bireylerin yaşam alanlarının dönüştürülmesi ve konutların yaşlılara uygun hâle getirilmesi için fon sağlanmaktadır.
-
Nesiller arası dayanışmayı teşvik eden projeler ve sosyal katılımı artıran finansman programları aktif olarak uygulanmaktadır.
-
“Sozialer Zusammenhalt” programı ile sosyal ayrışmayı azaltmak ve toplumsal katılımı artırmak hedeflenmektedir.
-
Federal düzeyde evsizliği önlemeye yönelik ulusal stratejiler geliştirilmektedir.
Bu örnekler, tek kişilik hanehalklarının artışına yönelik geliştirilen politika ve uygulamaların, demografik ve kültürel bağlama göre şekillendiğini göstermektedir. Türkiye’de de benzer şekilde, tek kişilik hanehalklarına yönelik konut, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerine odaklanan entegre politika çözümlerinin geliştirilmesi, sosyal refah ve toplumsal bütünleşmenin artırılması açısından kritik öneme sahiptir.
Genel Değerlendirme
Tek kişilik hanehalklarının artışı, modern toplumların demografik, kültürel ve sosyoekonomik yapısındaki derin değişimlerin bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. İleri sanayileşmiş ülkelerde başlayan bu eğilim, zamanla orta gelirli ülkelere de yayılmış ve küresel bir fenomen hâline gelmiştir. Bu süreçte, bireyselleşmenin artışı, evlilik ve doğurganlık kalıplarındaki değişiklikler, kadınların iş gücüne katılımı ve bireysel özerklik arayışı gibi unsurlar tek kişilik hanelerin yaygınlaşmasında belirleyici olmuştur.
Ayrıca bu eğilimin konut piyasası, mimari tasarımlar ve sosyal politika gibi alanlarda önemli etkileri olduğu gözlemlenmektedir. Tek başına yaşam, bireyler açısından özerklik ve özgürlük gibi olumlu unsurlar sunarken, sosyal izolasyon ve yalnızlık gibi riskleri de beraberinde getirebilmektedir.
Tek kişilik haneler üzerine yapılan araştırmalar, hem küresel eğilimleri hem de yerel dinamikleri göz önünde bulundurarak demografik değişimlerin kapsamlı bir çerçevede ele alınmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda, literatürde tek kişilik hanehalkları konusu, modernitenin getirdiği sosyal dönüşümler ve bu dönüşümlerin farklı coğrafyalardaki yansımaları açısından önemli bir tartışma alanı sunmaktadır.
İlerleyen bölümlerde görüleceği üzere, tek kişilik hanehalklarının profillerindeki farklılıklar, belirli grupların sosyal desteğe ihtiyaç duyduğunu ortaya koymakta ve bu kapsamda geliştirilen politikalar Türkiye için yol haritası niteliği taşımaktadır.
Türkiye’de Hanehalklarının Oransal Dağılımı
Türkiye’de hanehalklarının oransal dağılımını analiz etmek, toplumsal ve ekonomik politikaların şekillendirilmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Hanehalkı büyüklüğünü ve oransal dağılımını anlamak, bir toplumun çok boyutlu bakış açısının geliştirilmesine olanak tanır. Örneğin hanehalklarının oransal analizi, gelir eşitsizliklerinin, bölgesel adaletsizliklerin ve sosyal refah düzeylerinin belirlenmesine katkı sağlayarak, kaynakların adil ve etkili bir şekilde tahsis edilmesine olanak tanır. Hanehalkı yapısının incelenmesi, yoksulluk oranlarının belirlenmesi ve gelir dağılımı dengesizliklerinin anlaşılması açısından da önemlidir (Grottera vd., 2016). Aynı zamanda seçim süreçlerinde adil temsili sağlamak ve partilerin sandalye dağılımlarını belirlemek de bu analizlere dayanmaktadır (Volkova, 2019). Bu analizler, sadece ekonomik politikaların değil, sosyal politikaların da temelini oluşturur. Hanehalklarının gelir, harcama ve tasarruf eğilimlerini anlamak, bölgesel kalkınma stratejilerinin daha etkili bir şekilde planlanmasına yardımcı olur. Özellikle kırsal kalkınma planlamasında bu veriler, nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak uygun kaynak tahsisini sağlamak açısından hayati öneme sahiptir (Rezvani vd., 2017).
Sonuç olarak, Türkiye’de hanehalklarının oransal dağılımının analizi, toplumsal yapının dinamiklerini anlamak ve bu dinamiklere uygun politikalar geliştirmek için kritik bir araçtır. Sonuç olarak hanehalkı tipleri; demografik eğilimleri, ekonomik koşulları ve kültürel normları yansıtarak farklı toplumsal grupların ihtiyaçlarının belirlenmesine olanak tanımaktadır. Örneğin, tek kişilik hanehalklarının artışı bireyselleşme eğilimlerini ve kentleşmenin etkilerini gözler önüne sermekte; bu da konut talebi, sosyal hizmetler ve sağlık politikaları gibi alanlarda stratejik planlamayı zorunlu kılmaktadır. Benzer şekilde, geniş aile yapılarındaki değişim, sosyal destek mekanizmalarının yeniden değerlendirilmesi gerekliliğini doğurmaktadır. Nitekim geniş aile yapısındaki azalma veya değişim, bireylerin ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla dışsal sosyal desteğe ihtiyaç duyabileceği anlamına gelir. Örneğin, aile içi bakım, dayanışma ve ekonomik yardımların yerini devlet destekli sosyal hizmetler alabilir; bu da mevcut sosyal politikaların bu yeni duruma uyum sağlayacak şekilde revize edilmesini gerektirir. Dolayısıyla hanehalklarının oransal dağılımı, toplumun ihtiyaçlarını doğru tespit edebilmek ve bu ihtiyaçlara yönelik etkili ve hedefe odaklı politikalar geliştirebilmek için temel bir veri kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, hanehalkı yapısındaki değişimlerin izlenmesi, sosyal ve ekonomik politikaların başarısı açısından stratejik önem taşımaktadır.
3.1. Hanehalkı Tiplerine Göre Oransal Dağılım
Grafik 5’te, 2015-2023 yılları arasında Türkiye’deki hanehalkı tiplerinin ulusal dağılımına ilişkin veriler sunulmaktadır. Bu veriler incelendiğinde, 2015 yılında tek çekirdek aileden oluşan hanehalklarının tüm hanehalkları içindeki payının %66,9 olduğu, ancak bu oranın 2023 yılına gelindiğinde %63,8’e gerilediği görülmektedir. Buna karşılık, tek ebeveyn ve çocuklardan oluşan çekirdek aile tipindeki hanelerin oranı 2015’te %7,8 iken, 2023 yılı itibarıyla %10,6’ya yükselmiştir. Aynı dönemde, geniş ailelerden oluşan hanelerin oranı ise %16,5’ten %14’e gerilemiştir.
Sonuç olarak geniş ailelerin, yani “en az bir çekirdek aile ve diğer kişilerden oluşan hanehalklarının” oranında hızlı bir azalma yaşanırken; “tek kişilik hanehalkı” ve “tek ebeveyn ve çocuklardan oluşan çekirdek aile” oranları istikrarlı bir artış göstermektedir.
Kaynak: TÜİK (2024). “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi”, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Aile-2023-53784
Bu veriler, Türkiye'deki hanehalkı yapısında meydana gelen dönüşümlerin sosyokültürel, sosyoekonomik ve sosyodemografik değişimlerin yansımaları açısından ele alınması gerektiğini göstermektedir. Bu değişimler, aile yapısının bireyselleşmeye doğru evrilmesi ve çok kuşaklı yaşam biçimlerinin gerilemesi çerçevesinde önemli sonuçlar doğurmaktadır. Başka bir deyişle, bu dönüşümleri, modern toplumların giderek daha fazla birey merkezli yaşam tarzlarına yöneldiği bir süreç olarak değerlendirmek mümkündür. Bu durum, hanehalkı tiplerindeki dağılımın değişmesine yol açan dinamikleri tespit etmenin önemini ve gerekliliğini vurgulamaktadır. Örneğin, tek ebeveynli çekirdek ailelerin artışı, geç evlilikler ve artan boşanma oranlarıyla bağlantılı olarak incelenebilir. Geniş aile yapılarındaki azalma ise ekonomik koşullar, kentleşme süreçleri ve sosyal normlardaki değişimlerle ilişkilendirilebilir. Bu nedenle hanehalkı yapılarına etki eden faktörlerin anlaşılması, toplumun genel sosyolojik dinamiklerinin kavranmasında kritik bir rol oynamaktadır.
Hanehalkları yapısındaki bu dönüşümün, toplumsal ilişkiler, sosyal destek sistemleri ve refah politikaları üzerindeki potansiyel etkileri, politika yapıcılar için kritik bir analiz alanı sunmaktadır. Bu bağlamda, daha kapsayıcı ve esnek sosyal destek mekanizmalarının geliştirilmesi, Türkiye’deki sosyal politikaların etkinliğini artırma potansiyeline sahiptir. Politika önerilerinin bu dönüşüm dikkate alınarak şekillendirilmesi, toplumsal refahın sürdürülebilirliği açısından önem arz etmektedir.
3.2. Tek Kişilik Hanehalklarının Oransal Dağılımı
Grafik 6, 2015-2023 yılları arasında tek kişilik hanehalklarının dağılımını göstermektedir. Buna göre, tek kişilik hanehalklarının oranı 2015'ten 2023'e %5,3 artışla %19,7'ye ulaşmış ve bu durum Türkiye'de yaklaşık 5.192.825 kişinin tek başına yaşadığını ortaya koymuştur. Bu veri, Türkiye’de neredeyse her beş evden birinde yalnız yaşayan bireylerin bulunduğunu göstermektedir.
Kaynak: TÜİK (2024). “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi”, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Aile-2023-53784
2015-2023 yılları arasında Türkiye’de hanehalkı yapısında görülen demografik dönüşüm, özellikle TKH’lerdeki dikkat çekici artışla belirginleşmektedir. TKH’lerin oranının %19,7’ye ulaşması, yalnız yaşama eğiliminin Türkiye’de hızla yayıldığını ortaya koymaktadır. TKH’ler nezdinde hanehalkı tiplerindeki bu değişim, sosyoekonomik dinamikler ve bireysel tercihlerle şekillenen demografik eğilimlerin ve özellikle aile yapısındaki değişimlerin önemli bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Aynı şekilde kent(li)leşme (Villanueva vd., 2019), değişen evlilik ve boşanma eğilimleri (Kim, 2023), yaşlı nüfusun artışı (Fritsch vd., 2023) ve gençlerin bağımsız yaşama isteği (Kim & Lee, 2023) tek kişilik hanelerin artmasında etkili faktörler olarak öne çıkmaktadır.
Bu bağlamda, bireyselleşme eğilimlerine duyarlı, demografik çeşitliliği gözeten sosyal destek programlarının oluşturulması, Türkiye'deki sosyal politikaların verimliliğini artırabilme potansiyeli taşımaktadır. Politika yapıcıların bu değişimleri dikkate alarak stratejilerini uyarlamaları, toplumsal refahın uzun vadeli sürdürülebilirliği için hayati önem taşımaktadır.
Türkiye’de Hanehalklarının Coğrafi Dağılımı
2023 verilerine göre Türkiye'deki hanehalkı büyüklüğündeki bölge ve il bazlı farklılıklar nelerdir ve bu farklılıklar hangi demografik eğilimlerle açıklanabilir?
Hanehalklarının coğrafi dağılımını anlamak, etkili politika geliştirme, kaynakların adil dağıtımı ve sosyoekonomik eşitsizliklerin giderilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu bilgi, yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik müdahalelerin daha hedeflenmiş olmasını sağlamakta ve hizmetlere erişimi artırmaktadır. Örneğin, hanehalklarının coğrafi dağılımı, sağlık sigortası kayıtlarındaki eşitsizlikleri ortaya koyabilir. Etiyopya’da yapılan bir araştırma, topluluk bazlı sağlık sigortası katılım oranlarının bölgesel farklılıklar gösterdiğini ve bu oranların eğitim seviyesi ile servet durumu gibi faktörlerden etkilendiğini ortaya koymuştur (Demsash, 2024). Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS), yoksul hanelerin dağılımını belirlemek ve görselleştirmek için kritik bir araçtır. Bu sistem, kaynakların yoksulluğun en yoğun olduğu bölgelere yönlendirilmesiyle daha etkili yoksullukla mücadele stratejilerinin geliştirilmesine olanak tanır (Sosang vd., 2022).
Hanehalklarının coğrafi dağılımı, önemli içgörüler sunsa da bu dağılımların kentleşme, göç ve politik müdahaleler gibi faktörlerle değişebileceği ve dinamik bir yapıya sahip olduğu unutulmamalıdır. Hanehalklarının dağılımı, Türkiye'nin farklı coğrafi bölgelerindeki demografik, ekonomik ve kültürel özelliklere göre şekillendiği gibi bu bölgeleri de aynı açılardan etkileyen bir niteliğe sahiptir. Bu durum, yerel yönetimlerin ve merkezi hükümetin sosyal politika tasarımlarında dikkate almaları gereken kritik bir faktördür. Özellikle büyükşehirler ve kıyı bölgelerinde tek kişilik hanelerin artışı, bireyselleşme eğilimleri ve ekonomik hareketlilik ile yakından ilişkilidir. Bu, konut politikalarının ve sosyal hizmetlerin bölgesel ihtiyaçlara uygun şekilde yeniden düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Yaş ve cinsiyete göre değişen sosyal ve ekonomik ihtiyaçlar da dikkate alınmalıdır. Özellikle yaşlı kadınlar gibi grupların artan yalnızlık oranları, bu kesimlere yönelik sosyal politikaların geliştirilmesini gerektirir. Coğrafi dağılımdaki farklılıklar, sosyal hizmetlerin yerel dinamiklere duyarlı bir şekilde planlanmasını ve toplumsal refahın artırılmasını sağlayacak stratejik bir çerçeve sunmaktadır.
4.1. Hanehalkı Tiplerinin Bölge Bazında Dağılımı
Grafik 7’de, 2023 yılı itibariyle Türkiye'deki illere göre ortalama hanehalkı büyüklüğü ortaya konulmaktadır. Grafik incelendiğinde, Türkiye'nin doğusuna doğru ilerledikçe hanehalkı büyüklüğünün belirgin şekilde arttığı görülmektedir. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ortalama hanehalkı büyüklüğü 3,81 kişinin üzerindedir, bu da bölgenin görece yüksek ortalama hanehalkı büyüklüğüne sahip olduğunu göstermektedir. Buna karşın, Türkiye'nin Batı ve Kuzey kesimlerinde yer alan illerde ortalama hanehalkı büyüklüğü genellikle 2,74 kişi ve altında seyretmektedir. Bu durum, hanehalklarının dağılımındaki bölgesel farklılıkların yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
Türkiye’de hanehalkı yapısındaki bölgesel farklılıklar, demografik, sosyokültürel ve sosyoekonomik koşulların belirleyici rol oynadığı bir dinamik olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde geniş aile yapıları ve yüksek doğurganlık oranlarının[1] hanehalkı büyüklüğünün diğer bölgelere oranla yüksek olmasında etkili bir faktör olarak değerlendirilebilmektedir. Nitekim bu durum, kültürel normlar, ekonomik faaliyetler ve göç dinamikleri gibi unsurlarla ilişkilendirilebilmektedir. Özellikle bu bölgelerde tarım ve hayvancılık gibi geleneksel geçim kaynaklarının hanehalkı gelirini çeşitlendirerek önemli ölçüde desteklemekte ve geniş aile yapılarının oluşmasını desteklemektedir (Mishra vd., 2024). Aynı zamanda geleneksel geçim kaynakları, güçlü bağları teşvik ederek geniş aile yapılarının güçlenmesine katkıda bulunabilir; bu da çok nesilli haneleri desteklemektedir (Popova, Serebryakova & Tsagedradskaya, 2022).
Öte yandan, Marmara ve Ege Bölgelerinde daha düşük hanehalkı büyüklüğü ve çekirdek aile yapısının yaygınlığı dikkat çekmektedir. Bu bölgelerdeki yüksek şehirleşme oranlarının, artan eğitim düzeyinin ve kadınların iş gücüne katılımının, daha küçük hanelerin oluşumuna zemin hazırladığı düşünülebilir. Nitekim eğitim seviyesinin, özellikle kadınlar arasında, artması daha küçük aile yapılarıyla ilişkilidir. Daha yüksek kadın eğitim seviyeleri , düşük doğurganlık oranlarına ve daha küçük hanelere yol açmaktadır (Jha, 2013).
İç Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri, Türkiye’nin toplam hanehalkı oranında ortalama bir paya sahip olup ne çok yüksek ne de çok düşük oranlar göstermektedir. Bu iki bölge, nüfus yoğunluğu, kırsal ve kentsel yerleşimlerin dengesi ve ekonomik faaliyetlerin çeşitliliği gibi faktörler sayesinde Türkiye'nin genel hanehalkı yapısına önemli katkılar sunmaktadır. İç Anadolu, geniş tarım alanları ve büyükşehirleriyle hanehalkı çeşitliliğini barındırırken, Karadeniz Bölgesi dağınık yerleşim yapısı ve geleneksel geçim kaynaklarıyla öne çıkmaktadır. Her iki bölge de demografik ve sosyoekonomik yapılarıyla Türkiye’nin genel hanehalkı oranlarına dengeli bir katkı sunmaktadır.
4.2. Hanehalkı Tiplerinin İller Bazında Dağılımı
Ortalama hanehalkı büyüklüğüne iller bazında bakıldığında ise 2023 yılı verilerine göre, Türkiye’de ortalama hanehalkı büyüklüğünün en düşük olduğu ilin 2,54 kişi ile Çanakkale olduğu görülmektedir. Çanakkale’yi 2,60 kişi ile Giresun ve 2,61 kişi ile Balıkesir takip etmektedir.
Diğer yandan, en yüksek ortalama hanehalkı büyüklüğüne sahip il ise 4,86 kişi ile Şırnak’tır; Şırnak’ı 4,67 kişi ile Şanlıurfa ve 4,61 kişi ile Batman izlemektedir. Ancak, hanehalkı büyüklüğünün yüksek olduğu bu illerde bile 2008’den bu yana süregelen istikrarlı bir küçülme eğilimi dikkat çekmektedir. Örneğin, Şırnak’ta hanehalkı büyüklüğü son 15 yılda 8,20 kişiden 4,86 kişiye gerileyerek yaklaşık %40 oranında bir azalma göstermiştir.
Kaynak: TÜİK (2024), “Tek Kişilik Hanehalkı İstatistikleri”
Bu veriler, Türkiye genelinde hanehalkı yapısındaki dönüşümün çok hızlı bir şekilde yaşandığını göstermektedir. Fakat aynı zamanda iller arasındaki hanehalkı büyüklüğü farklılıklarının, bölgesel sosyoekonomik koşullar, kültürel yapılar ve demografik eğilimler hakkında önemli bilgiler sunduğuna dair ipuçlarını da beraberinde getirmektedir. Bu farklılıklar, yerel yönetimlerin ve merkezi hükûmetin politika oluşturma süreçlerine rehberlik edebilecek nitelikte olup, özellikle konut politikaları, sosyal hizmetler ve altyapı planlaması gibi alanlarda etkili ve hedefe yönelik stratejiler geliştirilmesine olanak tanımaktadır. İl bazındaki hanehalkı büyüklüğü farklılıkları, yerel yönetimlerin bölgeye özgü hizmetler sunması ve bu hizmetleri yerel ihtiyaçlara uygun şekilde uyarlaması için temel bir referans noktası oluşturmaktadır. Bu veriler, aynı zamanda sosyo demografik analizler için sağlam bir zemin sunarak, sosyal bilimler ve kamu politikası alanlarında derinlemesine çalışmalar yapılmasına olanak tanımaktadır.
4.3. Tek Kişilik Hanehalklarının Bölge Bazında Dağılımı
Grafik 9, Türkiye'de tek kişilik hanehalklarının 2023 yılındaki bölgesel dağılımını göstermektedir. 2023 yılı verilerine göre, Türkiye'de TKH’lerin bölgesel dağılımı, belirgin farklılıklar göstermektedir.
Marmara Bölgesi'nde TKH oranları %16,02 ile %25,97 arasında değişmekte olup, Yalova (%23,43), Kırklareli (%22,89) ve Çanakkale (%25,97) gibi iller yüksek TKH oranlarıyla dikkat çekmektedir. Kocaeli ise %16,23 oranı ile Marmara Bölgesindeki en düşük TKH’lere sahip il olurken İstanbul’da ise bu oran %19,34 olarak kaydedilmiştir.
Ege Bölgesi'nde tek kişilik hanehalkı oranları %19,40 ile %25,62 arasında değişiklik göstermektedir. Balıkesir (%24,91) ve Muğla (%25,62) gibi iller, bu bölgede TKH oranlarının yüksek olduğu yerler arasında öne çıkmaktadır. İzmir’deki oran ise %22,77 olarak belirlenmiştir.
Akdeniz Bölgesi'nde TKH oranları %17,03 ile %25,23 arasında seyretmektedir. Antalya (%22,03) ve Burdur (%25,23), bu bölgede tek kişilik hanehalklarının yaygın olduğu iller olarak öne çıkarken; Kahramanmaraş %17,03 ile Akdeniz Bölgesinde en düşük TKH oranına sahiptir.
İç Anadolu Bölgesi'nde ise TKH oranları %16,44 ile %26,46 arasında değişim göstermektedir. Eskişehir (%26,46) bu bölgede en yüksek TKH oranına sahip ildir ve bu durum, şehrin önemli bir eğitim ve endüstri merkezi olmasıyla ilişkilendirilebilir. Ankara (%19,54), Konya (%16,58) ve Kayseri (16,44) gibi illerde ise bu oranlar görece daha düşük seviyelerde kalmaktadır.
Karadeniz Bölgesi'nde TKH %20,4 ile %30,41 arasında değişmektedir. Karadeniz Bölgesinde yer alan Gümüşhane (%30,41) Türkiye genelinde en yüksek TKH oranına sahip il olarak öne çıkarken, Kastamonu (%25,62) ve Zonguldak (%22,30) gibi illerde de yüksek oranlar kaydedilmiştir. Düzce ise %20,44 oranı ile bölgedeki en düşük TKH’lere sahip ildir.
Doğu Anadolu Bölgesi'nde TKH oranları %11,82 ile %29,18 arasında değişmektedir. Tunceli %29,18 oranı ile bu bölgede en yüksek TKH oranına sahip ildir, ancak diğer illerde oranlar Türkiye geneline göre daha düşüktür. Örneğin, Van (%11,82) ve Ağrı (%14,05) gibi iller bu oranların düşük olduğu yerlerdir. Bu kapsamda Tunceli’nin tek başına Doğu Anadolu’daki TKH ortalaması yükselttiği görülmekle beraber bu ilin bölgenin genelinden farklılaşmasına yol açan dinamiklerin saptanması önem arz etmektedir.[2]
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ise TKH oranları %11,11 ile %14,85 arasında değişmektedir. Batman (%11,11) ve Diyarbakır (%11,86) en düşük oranlara sahipken, Şırnak (%14,85) ve Gaziantep (%14,04) gibi illerde oranlar nispeten daha yüksektir.
Marmara ve Batı Karadeniz Bölgelerinde yüksek TKH oranları, kentleşme, sanayileşme ve bireyselleşme eğilimlerinin etkisiyle ilişkili olarak değerlendirilebilmektedir. Bu bölgelerdeki şehirleşme, eğitim düzeyi ve iş imkanlarının çeşitliliğinin, bireylerin tek başına yaşamayı tercih etmesine zemin hazırladığı düşünülebilir. Bu faktörler, yalnız yaşam düzenlemelerini tercih eden demografik değişimlere, ekonomik davranışlara ve yaşam tarzı değişikliklerine katkıda bulunmaktadır. Kent bölgeleri, özellikle tarihi merkezler, sundukları olanaklar ve iş fırsatları nedeniyle daha fazla tek kişilik hanehalkını çekmekte, bu da hanehalkı yapısında artan bir çeşitlilikle sonuçlanmaktadır (Villanueva vd., 2019).
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde TKH oranlarının düşük olması ise geleneksel aile yapılarının ve güçlü sosyal bağların devam etmesiyle açıklanabilir. Bu bölgelerde ailelerin bir arada yaşama eğilimi, tek başına yaşamayı daha az yaygın hâle getirmektedir. Ancak geleneksel aile yapılarının ve sosyal bağların devam etmesi, tek kişilik hanehalklarının düşük oranını açıklamak için güçlü bir argüman sunsa da modern toplumda aile ve topluluk tanımlarının değişen doğası göz önünde bulundurulmalıdır. Bireyler giderek daha fazla özerklik ararken, aile ve sosyal ilişki dinamikleri de değişmeye devam edebilir ve gelecekte tek kişilik hanehalklarının artışına yol açma potansiyeline sahiptir.
4.4. Tek Kişilik Hanehalklarının İller Bazında Dağılımı
2023 yılı verileri kapsamında TKH’lerin en yüksek ve en düşük olduğu iller incelendiğinde en yüksek oranın %30,41 ile Gümüşhane’de olduğu tespit edilmiştir. Gümüşhane’yi %29,18 ile Tunceli ve %29 ile Giresun takip etmektedir.
Kaynak: TÜİK (2024), “Tek Kişilik Hanehalkı İstatistikleri”
Bu illerdeki ilçelerin TKH oranlarına bakıldığında bazı ilçelerde yoğunluğun arttığı görülmektedir. Örneğin TKH oranının en yüksek olduğu 3 ilin ilçe bazlı profili Grafik 11’deki gibidir.
Kaynak: TÜİK (2024), “Tek Kişilik Hanehalkı İstatistikleri”
Tek kişilik hanehalkı oranlarının yüksek olmasının olası bir dizi sosyoekonomik ve demografik nedeni olabilir. Bunları şu şekilde tasnif edebilmek mümkündür:
- Göç ve Nüfus Hareketleri: Tunceli, Giresun ve Gümüşhane gibi iller, yıllar içinde dış göç veren şehirler arasında yer almaktadır. Genç nüfusun büyük bir kısmı eğitim, iş ve daha iyi yaşam koşulları için büyükşehirlere veya yurtdışına göç etmektedir. Bu durum, şehirlerde daha yaşlı bir nüfusun kalmasına ve tek kişilik hanehalklarının artmasına neden olabilir. Özellikle, yalnız yaşayan yaşlıların sayısının bu şehirlerde yüksek olmasının, tek kişilik hanelerin oranını artırdığı söylenebilir.
- Kırsal Nüfusun Azalması: Bu şehirler, tarım ve hayvancılığa dayalı ekonomilere sahip kırsal bölgelerde yer almaktadır. Kırsal alanlardan kente göç eden genç nüfus, geride kalan yaşlıların yalnız yaşamaya başlamasına yol açabilir. Özellikle tarımın gerilemesi ve alternatif iş imkânlarının azalması, genç nüfusu büyükşehirlere yönlendirirken, köylerde daha fazla yaşlı tek başına yaşamaktadır.
- Ekonomik Koşullar: Tunceli, Giresun ve Gümüşhane gibi şehirlerde iş imkânlarının sınırlı olması ve ekonomik gelişmişlik düzeyinin diğer bölgelere göre daha düşük olması, gençlerin iş bulmak için başka şehirlere göç etmesine neden olmaktadır. Göç eden gençler nedeniyle aile yapıları parçalanmakta ve bu şehirlerde kalanlar arasında tek kişilik hanehalklarının oranı yükselmektedir.
- Geriye Göç: Göç ettiği şehirde uzun yıllar çalıştıktan sonra emekli olan bireylerin kırsal bölgelere geri dönerek tek başına yaşamayı tercih etmeleri, bu bölgelerde tek kişilik hanehalkı oranlarının artmasına katkı sağlamaktadır.
- Nüfusun Yaşlanması: Özellikle yaşlı nüfusun yoğun olduğu bu bölgelerde, eşini kaybetmiş ve çocukları başka yerlere göç etmiş bireylerin tek başına yaşamaları yaygındır. Nüfus yaşlandıkça, haneler de küçülmektedir.
Bu faktörler, kırsal alanlardaki demografik yapının dinamiklerini ve sosyal dönüşümlerini anlamak açısından önemli ipuçları sunmakta ve bu bölgelerdeki hanehalkı yapısının gelecekteki eğilimlerini şekillendirmede kritik bir rol oynamaktadır.
Diğer yandan, Grafik 12’de, Türkiye’de tek kişilik hanehalkı oranlarının en düşük olduğu 10 il gösterilmektedir. TKH’lerde en düşük oran %11,11 ile Batman ilindedir. Batman’ı sırasıyla Van (%11,82), Diyarbakır (11,86) ve Şanlıurfa (12,13) takip etmektedir. Bu dağılım Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki tek kişilik hanelerin Batı illerine nispeten daha sınırlı olduğunu göstermektedir.
Kaynak: TÜİK (2024), “Tek Kişilik Hanehalkı İstatistikleri”
Bu veriler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde TKH oranlarının diğer bölgelere kıyasla düşük olduğunu göstermektedir. Sosyoekonomik yapı, aile bağlarının gücü ve geleneksel yaşam tarzının devam etmesi, bu bölgelerde çekirdek ve geniş aile yapılarının yaygınlığını korumakta, tek kişilik hanehalklarının oranını ise düşük seviyelerde tutmakta olduğu düşünülmektedir. Özellikle çekirdek ve geniş aile yapılarının yaygın olduğu bu bölgelerde, tek kişilik haneler sınırlı kalmaktadır.
Tek kişilik hanehalklarının mutlak sayı açısından en yüksek olduğu iller İstanbul, Ankara ve İzmir’dir. Grafik 13’te görüldüğü üzere İstanbul’da 933.764, Ankara’da 375.260 ve İzmir’de 355.132 hane tek kişilik hanehalkı olarak kaydedilmiştir.
Ankara, İstanbul ve İzmir illerindeki tek kişilik hanehalkı oranlarına ilişkin veriler, bu şehirlerde farklı sosyoekonomik ve demografik dinamiklerin etkisiyle çeşitlilik göstermektedir. Bu veriler incelendiğinde, Ankara'da kırsal ilçelerde, İstanbul'da kent merkezlerinde ve İzmir'de tatil bölgelerinde tek kişilik hanelerin daha yoğun olduğu dikkat çekmektedir.
Ankara’da, tek kişilik hanehalkı oranlarının yüksek olduğu ilçeler Bala, Güdül, Çamlıdere, Haymana ve Kızılcahamam gibi kırsal bölgelerden oluşmaktadır. Bu ilçelerde, genç nüfusun büyük şehirlere göç etmesi ve geride kalan yaşlı nüfusun yalnız yaşamayı tercih etmesi, bu oranın artmasına neden olmaktadır. Kırsal kesimde tarım ve hayvancılıkla uğraşan bireylerin ailelerinin şehirlere yerleşmesi, ancak kendilerinin kırsalda kalmayı tercih etmeleri, bu durumu daha da pekiştirmektedir. Ayrıca, düşük nüfus yoğunluğu ve daha geniş yaşam alanları, kırsal bölgelerde bireysel yaşamı destekleyen faktörler arasındadır.
İstanbul’da ise tek kişilik hanehalkı oranlarının en yüksek olduğu yerler Adalar, Beşiktaş, Şişli, Şile ve Kadıköy gibi merkezi ve kozmopolit ilçelerdir. Büyük şehirlerdeki yüksek yaşam maliyetleri, özellikle genç profesyonellerin ve üniversite öğrencilerinin daha küçük konutlarda tek başına yaşama eğilimini artırmaktadır. Aynı zamanda kariyer odaklı yaşam tarzı, evlilik yaşının ertelenmesine ve bireyselleşmenin güçlenmesine neden olmaktadır. Beşiktaş ve Kadıköy gibi ilçelerde, eğitimli ve ekonomik olarak bağımsız bireylerin yoğun olması da bu eğilimi desteklemektedir.
İzmir’de ise Karaburun, Çeşme, Dikili, Konak ve Foça gibi kıyı ilçeleri, yüksek tek kişilik hanehalkı oranlarıyla öne çıkmaktadır. Bu bölgelerde, emekli ve yaşlı nüfus yoğunluğunun belirleyici bir rol oynadığını söylemek mümkün olabilmektedir. Özellikle emeklilik sonrası sakin ve huzurlu bir yaşam arayışında olan bireyler, bu tatil beldelerinde yalnız yaşamayı tercih etmektedir. Ayrıca, yazlık evlerin yoğun olduğu bu ilçelerde, ikinci ev sahipleri ve yaz sezonunda yalnız yaşayan bireyler, tek kişilik hanelerin artmasına katkıda bulunmaktadır.
Sonuç olarak, Ankara, İstanbul ve İzmir’deki tek kişilik hanehalkı oranları, şehirlerin farklı sosyoekonomik ve demografik dinamiklerine göre şekillenmektedir. Kırsal alanlardaki yaşlı nüfus, kent merkezlerindeki bireyselleşme ve kıyı bölgelerindeki emekli nüfus, bu dağılımın başlıca nedenleri arasında yer almakta ve her şehirde farklı etkiler yaratmaktadır. Ayrıca İstanbul ve İzmir gibi metropollerde tek kişilik hanehalkı oranlarının merkezi ve kıyı ilçelerde daha yüksek olması, bu bölgelerde bireyselleşme eğilimlerinin ve yaşam tarzı tercihlerinin etkili olabileceğini düşündürmektedir. Ankara'da ise kırsal karaktere sahip ilçelerde bile dikkate değer oranlarda tek kişilik hanehalklarının bulunması, bireyselleşme eğilimlerinin bu tip coğrafyalarda da yaygınlaşabileceğini göstermektedir. Bu dağılım, sosyal hizmetler, konut planlaması ve altyapı yatırımlarının ilçelere özgü ihtiyaçlara göre şekillendirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Özellikle yüksek oranlara sahip ilçelerde, sosyal izolasyonu azaltmak amacıyla topluluk etkileşimini teşvik edici programların hayata geçirilmesi önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, yerel yönetimlerin ve merkezi hükümetin, bu verileri dikkate alarak daha hedefe yönelik ve etkili politikalar geliştirmesi kritik önem taşımaktadır.
Bu bölümde görüldüğü üzere bölgesel ve il bazlı TKH oranları önemli derecede değişkenlik göstermektedir. Bu durum bölgelerin farklı sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve demografik özellikleri barındırmasıyla açıklanabilir. Bu durum, bölge ve il düzeyindeki ihtiyaçlara göre şekillendirilmesi gereken esnek sosyal hizmetler, barınma politikaları ve ekonomik desteklerin önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, artan bireyselleşme eğilimleri ve genç nüfusun demografik yapıya etkileri dikkate alınarak, gelecekteki değişimlere yönelik stratejik yaklaşımların geliştirilmesi önem arz etmektedir.
[1] 2023 yılında illere göre kaba doğurganlık hızı ve toplam doğurganlık hızına ilişkin TÜİK verileri için bkz. Doğum İstatistikleri, 2023, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dogum-Istatistikleri-2023-53708
[2] Tunceli aynı zamanda “2023 yılında ilk doğumda ortalama anne yaşının en yüksek olduğu il olarak karşımıza çıkmaktadır. İlgili veri için bkz. TÜİK Doğum İstatistikleri, 2023, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dogum-Istatistikleri-2023-53708
Türkiye’de Hanehalklarının Demografik Profili
Tek kişilik hanehalklarında; yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim seviyesi, meslek, istihdam ve iş durumu dağılımı gibi demografik özellikler nasıl bir dağılım gösteriyor?
Tek kişilik hanehalklarının sosyodemografik verilerini bilmek, toplumdaki yapısal dönüşümleri ve gelecekteki sosyal, ekonomik ve politik eğilimleri anlamak açısından büyük bir öneme sahiptir. Aynı zamanda, bu hanelerde yaşayan bireylerin yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim seviyesi, meslek, istihdam ve iş durumu gibi demografik özelliklerini belirlemek, daha etkili sosyal hizmetler ve politikalar geliştirilmesi için kritik bir rol oynar. Bu tür veriler, yalnız yaşayan bireylerin karşılaştığı zorlukları ve ihtiyaçlarını tespit ederek, hedefe yönelik müdahalelerin planlanmasına olanak tanır. Bu kapsamda;
- Yaş ve cinsiyet, tek kişilik hanehalklarının ihtiyaçlarını belirleyen başlıca faktörlerdir. Örneğin, yaşlı bireyler genellikle sağlık hizmetlerine daha fazla ihtiyaç duyarken; genç bireyler ise iş bulma ve istihdam programlarına daha fazla ihtiyaç duymaktadır (Sim & Park, 2024).
- Medeni durum, bireylerin yaşam tarzı ve karşılaştıkları zorluklar hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Medeni durum aynı zamanda, bireylerin hane tercihlerini, ekonomik koşullarını ve sosyal ihtiyaçlarını belirleyen temel faktörlerden biridir; ayrıca bu unsurlardan da etkilenir, dolayısıyla her biri arasında karşılıklı bir ilişki bulunmaktadır. Örneğin tek başına yaşayan ebeveynler, çoğunlukla hem finansal hem de duygusal sorumlulukları dengelemek zorunda kaldıkları için, bu durum çocuklarının eğitimini ve genel refahını etkileyebilmektedir (Pansacala & Ventura-Escote, 2024; Wahyudi vd., 2024). Avrupa’da, çoğunlukla kadınların başında bulunduğu tek ebeveynli aileler ise daha düşük eğitim ve gelir seviyeleri gibi ciddi sosyo-ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır (Lanza-León & Prieto, 2024).
- Meslek ve istihdam durumuna baktığımızda, birçok tek kişilik hanehalkı üyesinin düşük ücretli sektörlerde çalıştığı görülmektedir ve bu da ekonomik güvenliklerini tehlikeye atmaktadır (Sim & Park, 2024).
- Eğitim seviyesi, bireylerin ekonomik, sosyal ve kültürel hayattaki konumlarını belirleyen en önemli etmenlerden biridir. Eğitim düzeyi, aynı zamanda bireylerin iş gücüne katılım oranlarını, gelir düzeylerini ve yaşam kalitelerini de doğrudan etkileyen bir faktördür.
- Tek kişilik hanehalklarının eğitim seviyesine göre dağılımını incelemek, TKH’lerde yaşayan bireylerin hangi sosyoekonomik gruplarda yoğunlaştığını anlamak açısından kritiktir. Örneğin, yüksek eğitim düzeyine sahip bireylerin daha fazla tek kişilik hanehalkı oluşturması, kentleşme, bireyselleşme ve kariyer odaklı yaşam tarzlarının bu grupta baskın olduğunu gösterebilir. Bu durum, büyük şehirlerde yaşayan, üniversite mezunu ve profesyonel işlerde çalışan bireylerin, tek başına yaşamayı tercih ettiklerini ortaya koyabilir.
Öte yandan, daha yüksek eğitim düzeyine sahip bireyler, genellikle daha iyi iş fırsatlarına erişebilmekte, bu da tek kişilik hanehalklarının refahını olumlu yönde etkilemektedir (Chamberlain vd., 2024). Düşük eğitim seviyesine sahip tek kişilik hanehalkları ise, genellikle ekonomik olarak daha kırılgan bir grubu oluşturur. Bu bireyler, eğitimli gruba nazaran daha düşük gelirli işlerde çalışabilmekte ve sosyal desteklere daha fazla ihtiyaç duyabilmektedir. Bu nedenle, sosyoekonomik seviyesi düşük bireylere yönelik sosyal politikaların geliştirilmesi ve bu kişilerin ekonomik destek programlarına erişimlerinin artırılması oldukça önemlidir.
Tek kişilik hanehalklarının sosyo-demografik verileri, bu bireylerin karşılaştığı zorlukları daha iyi anlamamızı sağlarken, aynı zamanda birçok bireyin kendi koşullarını yönetme konusunda gösterdiği dayanıklılık ve esnekliği de ortaya koyar. Bu veriler, daha kapsamlı ve etkili sosyal politikaların geliştirilmesine yardımcı olabilir.
Bu başlıktaki veriler, Tek kişilik hanehalklarının sosyo-demografik verileri, bu bireylerin karşılaştıkları zorlukları daha iyi anlamamıza yardımcı olurken, aynı zamanda dayanıklılık ve esnekliklerini de ortaya koymaktadır. Bu bilgiler, daha kapsamlı ve etkili sosyal politikalar geliştirilmesine katkı sağlayabilir. Ayrıca, bu veriler tek kişilik hanehalklarında yaşayanların toplumsal yapı içindeki konumlarının yanı sıra, diğer hanehalkları ile hangi açılardan farklılık veya benzerlik gösterdiklerini anlamamıza da olanak tanımaktadır.
5.1. Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılım
Grafik 15’te, tek kişilik hanehalklarının yaş gruplarına göre erkek ve kadın nüfus dağılımı incelendiğinde, yaşa bağlı olarak cinsiyetler arasında belirgin farklılıklar olduğu göze çarpmaktadır.
Erkekler arasında, en yüksek nüfus yoğunluğu 25-29 yaş aralığında, 316.364 kişi ile kaydedilmiştir. Buna karşılık, en düşük yoğunluk 15-19 yaş grubunda, sadece 22.470 kişidir.
Kadınlar açısından bakıldığında ise, en yüksek nüfus yoğunluğu 70-74 yaş aralığında 295.768 kişi ile gerçekleşmiştir. Bu durum, yaş ilerledikçe kadınların tek başına yaşama oranının arttığını ortaya koymaktadır. Kadınlar arasında en düşük nüfus yoğunluğu ise 15-19 yaş grubunda, 16.164 kişi ile kaydedilmiştir. Bu verilere göre, kadın ve erkeklerde tek kişilik hanehalklarının yaş gruplarına göre dağılımı, yaş ilerledikçe farklılık göstermektedir.
Bu veriler, yaş ilerledikçe kadınların tek başına yaşama oranlarının arttığını, buna karşılık erkeklerde 25-29 yaşından sonra tek başına yaşama eğiliminin azaldığını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda yaş ve cinsiyet farklarının tek kişilik hanehalkı yapısı üzerinde önemli bir etkisi olduğunu ortaya koymaktadır.
Tek kişilik hanehalklarında yaş ve cinsiyet faktörlerine ilişkin dinamikleri bu yönüyle saptamak önem arz etmektedir. Örneğin genç ve ekonomik olarak bağımsız erkekler, özellikle konut maliyetlerinin daha düşük olduğu metropol dışı bölgelerde, eğitim ve iş fırsatlarının etkisiyle bağımsız yaşamayı tercih etmektedir (Hwang, 2023). Aynı zamanda kültürel değişimler ve ekonomik faktörler, kadınların bağımsızlaşarak yalnız yaşamayı tercih etmelerinde etkili olmaktadır (Rodríguez-Guzmán ve ark., 2022).
Kadınlarda ise yaş ilerledikçe tek başına yaşama durumunun arttığı görülmektedir. Bu durumun birden fazla olası tetikleyicisi olabilir. Kadınların yaşa bağlı olarak tek başına yaşama oranının arttığını inceleyen birkaç araştırmaya göre kadınlar genellikle erkeklerden daha uzun yaşamakta; bu da yaşlı kadınların yalnız yaşama oranının daha yüksek olmasına neden olmaktadır (Kim vd., 2023). Benzer biçimde, geleneksel aile yapılarının ve doğurganlık oranlarının azalması da, yaşlı kadınlar arasında yalnız yaşama oranlarının artmasına katkıda bulunmaktadır (Ghahfarokhi, 2022).
Tek başına yaşamak, fiziksel ve ruhsal sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmekte; bu durum toplumsal müdahalelerin refahı artırmanınya yönelik önemini ortaya koymaktadır (Kim vd., 2023; Nemmers, 2024). Yalnız yaşayan yaşlı kadınlar, bilişsel gerileme ve sosyal izolasyon riski ile daha fazla karşı karşıya kalmaktadır; bu da onlara yönelik özel destek sistemlerinin gerekliliğini vurgulamaktadır (Nemmers, 2024).
Yaşlı kadınların yalnız yaşama eğilimindeki artış göz önüne alındığında, yalnızlık ve sağlık sorunlarıyla başa çıkabilmek için topluluk temelli destek ve müdahale stratejilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle 65 yaş ve üzerindeki kadın nüfusun yüksek oranlarda yalnız yaşadığı dikkate alındığında, bu grubun sosyal destek, sağlık hizmetleri ve bakım ihtiyaçları öne çıkmakta ve ayrıca; bu grubun ekonomik ve sosyal güvenceye dair karşılaştığı zorlukların dikkate alınmasını gerekli kılmaktadır.
5.2. Eğitim Seviyesine Göre Dağılım
Grafik 16 incelendiğinde, erkek ve kadın nüfusunun eğitim düzeylerine göre dağılımında belirgin farklılıklar olduğu görülmektedir. Erkekler arasında en yüksek oran, 700.497 kişi ile lise ve dengi meslek okulu mezunlarına aittir. En düşük oran ise 17.812 kişi ile doktora mezunları kategorisinde yer almaktadır. Kadınlarda ise en yüksek oran, 859.911 kişi ile ilkokul veya ilköğretim mezunları arasında kaydedilmiştir. Doktora mezunları, 16.929 kişi ile kadınlar arasında en düşük oranı oluşturmaktadır. Bu veriler, eğitim düzeyine göre cinsiyetler arasında farklı eğilimler olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu dağılım, TKH’lerde kadınların eğitim seviyesinin daha çok temel eğitim düzeyinde yoğunlaştığını, erkeklerin ise yükseköğretim düzeyinde daha fazla temsil edildiğini göstermektedir. Özellikle ilkokul ve ilköğretim mezuniyetinde kadınların oranı oldukça yüksek iken, üniversite ve üzeri eğitim düzeylerinde erkeklerin kadınlara göre daha fazla oranda yer aldığı görülmektedir.
Grafik 17'deki veriler, yaşlı nüfusun bağımsız yaşama oranı ile eğitim seviyesi arasında önemli bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Yüksek eğitimli yaşlı bireylerin daha fazla oranda tek başına yaşadığı görülürken, düşük eğitim seviyesine sahip yaşlı bireyler ise daha çok diğer hanehalklarıyla birlikte yaşamayı tercih etmektedir. Bu bulgu, yaşlı bireylere yönelik sağlık hizmetleri, evde bakım ve sosyal destek programlarının daha etkili bir şekilde hedeflenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Eğitim seviyesi ile bağımsız yaşam arasındaki bu bağlantı, aynı zamanda sosyal politikaların proaktif bir biçimde planlanması ve uygulanmasında önemli bir rehber niteliği taşır. Yüksek eğitimli bireyler, ekonomik bağımsızlıklarını daha uzun süre sürdürebildikleri ve daha fazla sosyal kaynaklara erişebildikleri için bağımsız yaşamayı tercih ederken, düşük eğitimli bireyler genellikle ekonomik ve sosyal desteğeklere daha fazla ihtiyaç duydukları için geniş aile yapılarında yaşamaya devam etmektedirler.
Sonuç olarak, tek kişilik hanehalklarının eğitim seviyesine göre dağılımını anlamak, bu grubun özel ihtiyaçlarını belirlemek ve bu ihtiyaçlara yönelik sosyal politikalar geliştirmek için kritik bir veri kaynağıdır.
5.3. Medeni Duruma Göre Dağılım
Grafik 18, TKH’lerin medeni duruma göre nasıl çeşitlendiğini ve hangi grupların daha fazla tek başına yaşadığını anlamamıza olanak tanımaktadır. Buna göre, TKH içindeki en büyük grubun hiç evlenmemiş bireylerden (1.541.304 kişi) oluştuğu, en küçük grubun ise boşanmış bireylerden (900.121 kişi) oluştuğu görülmektedir.
Bu dağılım, tek kişilik hanehalklarının özellikle hiç evlenmemiş ve eşini kaybetmiş bireyler arasında yoğunlaştığını ortaya koymaktadır. Ancak bununla birlikte eşi ölmüş ve evli TKH oranının da oldukça yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Boşanmış bireyler arasında yalnız yaşama olgusu, bireyselleşme ve kültürel faktörlerin etkisiyle şekillenen daha geniş toplumsal değişimlerin bir yansıması olarak değerlendirilebilmektedir. Bu eğilim, pek çok toplumda giderek daha dikkat çekici hâale gelmekte ve sosyoekonomik koşullar ile kültürel değerler, yalnız yaşayan bireylerin deneyimlerini biçimlendirmektedir. Eşi vefat etmiş bireylerin sayısının yüksek olması ise, akıllara yaşlı nüfusun büyük bir bölümünün tek başına yaşadığını getirmektedir. Bu durum, hanehalkı yapısının demografik ve toplumsal dinamiklere göre nasıl şekillendiğine dair önemli ipuçları sunmaktadır.
Grafik 19, tek kişilik hanehalklarında yaşayan evli erkek ve kadın nüfusunun yaş gruplarına göre dağılımını göstermektedir. Verilere göre, evli erkekler arasında en yoğun yaş grubu 40-44 yaş aralığı olup, bu grupta 99.297 kişi bulunmaktadır. En düşük yoğunluk ise 15-19 yaş grubunda, yalnızca 191 kişi ile kaydedilmiştir. Evli kadınlar açısından en yüksek yoğunluk 25-29 yaş grubunda 70.903 kişiyle görülürken, en düşük oran 85 yaş ve üzeri grupta 1.082 kişiyle yer almaktadır.
Bu dağılım, TKH’lerde evli erkeklerin genellikle orta yaşlarda, kadınların ise daha genç yaşlarda evli olma oranlarının yüksek olduğunu göstermektedir. Ayrıca, yaş ilerledikçe kadınlarda evlilik oranının belirgin bir şekilde düştüğü görülmektedir. Bu durum, kadınların erkeklere kıyasla boşanma veya eş kaybı durumlarında ikinci evlilik yapma oranlarının daha düşük olduğuna işaret edebilir. Bununla birlikte, evli kadınların hanelerini çocukları ya da başkalarıyla paylaşma oranının erkeklere göre daha yüksek olabileceğini de düşündürmektedir.
Bu veriler, demografik değişimlerin evlilik kurumunu nasıl etkilediğini ve yaşa bağlı olarak farklılaşan sosyal ihtiyaçların anlaşılması açısından önemli bir göstergedir sunmaktadır. Bu bulgular, sosyal politikaların, yaşa ve cinsiyete göre değişen ihtiyaçları göz önünde bulundurularak arak yaşa ve cinsiyete göre planlanması gerektiğine işaret etmektedir.
TKH’lerdeki yaş dağılımları ve doğurganlık yaşı birlikte ele alındığında, birkaç önemli noktaya dikkat çekmek gerekir: 1. Kadınların Evlenme ve Doğurganlık Yaşı: Kadınlar arasında en yüksek evlilik oranının 25-29 yaş grubunda olduğu, bu yaş grubunun aynı zamanda doğurganlık döneminin zirvesi olduğu gözlemlenmektedir. Bu, doğurganlık dönemi boyunca kadınların genellikle evli olduklarını ve bu dönemde çocuk sahibi olma olasılıklarının yüksek olduğunu göstermektedir. 2. Yaş İlerledikçe Evlilik Oranının Düşmesi: Kadınlarda yaş ilerledikçe evli olma oranı belirgin şekilde azalmakta ve doğurganlık dönemi sonlandığında bu azalma daha da hızlanmaktadır. Bu durum, doğurganlık dönemi sonrasında kadınların dul kalma olasılığının arttığını ve buna bağlı olarak sosyal destek ve bakım ihtiyaçlarının artabileceğini göstermektedir. 3. Politika Geliştirme İhtiyacı: Bu bulgular, doğurganlık yaşı ve evlilik süresi gibi demografik faktörlerin toplumsal yapı üzerinde önemli etkiler yarattığını ve bu durumun sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri ve bakım politikalarının planlanmasında dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Özellikle yaşlı kadınlara yönelik sosyal desteklerin güçlendirilmesi, doğurganlık dönemi sonrası kadınların ihtiyaçlarına yönelik programların geliştirilmesi önem arz etmektedir. Bu değerlendirmeler, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini azaltmaya yönelik daha kapsamlı sosyal politikaların gerekliliğini de ortaya koymaktadır. Bu durum, uzun vadede hem toplumun demografik yapısını hem de sosyal politikaları yeniden gözden geçirmeyi zorunlu kılmaktadır. Aile bütünlüğünün korunmasına yönelik destekleyici sosyal politikaların geliştirilmesi, bu sorunun çözümü açısından önemli hâale gelmektedir. |
Grafik 20 incelendiğinde, TKH’lerde yaşayan, hiç evlenmemiş erkek ve kadın nüfusunun ağırlıklı olarak genç yaş gruplarında yoğunlaştığını göstermektedir. Erkeklerde en yüksek oran, 242.491 kişi ile 25-29 yaş grubunda kaydedilirken, en düşük oran ise 736 kişi ile 85 yaş ve üzeri grupta gözlemlenmiştir. Kadınlar açısından da benzer bir dağılım söz konusudur; en yüksek oran, 139.026 kişi ile 25-29 yaş aralığında, en düşük oran ise 3.982 kişi ile 85 yaş ve üzeri grupta bulunmaktadır.
Bu veriler, evlilik yaşının giderek ertelendiğini veya evlenmeme tercihlerinin genç yetişkinler arasında daha yaygın hâale geldiğini göstermektedir. Özellikle 30 yaşın üzerinde, hiç evlenmemiş bireylerin sayısındaki belirgin azalma, toplumdaki geleneksel evlilik normlarının yaş artışıyla birlikte etkisini sürdürdüğüne işaret etmektedir. Dikkat çekici bir diğer bulgu ise, ileri yaş gruplarında hiç evlenmemiş kadın sayısının erkeklere kıyasla daha yüksek olmasıdır; bu durum, kadınların yaşam boyu evlenmeme eğiliminin erkeklere oranla daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu demografik eğilimler, toplumsal yapı ve evlilik kurumundaki değişimleri anlamak adına önemli bir perspektif sunmaktadır. Evlilik yaşındaki gecikmeler ve evlenmeme tercihleri;, ekonomik koşullar, eğitim düzeyi ve kültürel değişimler gibi çeşitli sosyoekonomik, demografik ve sosyokültürel faktörlerle ilişkilendirilebilir. Bu kapsamda, politika yapıcılar ve sosyal araştırmacılar için aile yapısındaki dönüşümleri ve bunların toplumsal etkilerini değerlendirmek açısından bu veriler önemli bir kaynak teşkil etmektedir.
Grafik 21 incelendiğinde, yaş gruplarına göre eşi vefat eden erkek ve kadın nüfusu arasında belirgin cinsiyet farkları ortaya çıkmaktadır. Erkeklerde en yüksek dul kalma oranı, 85 yaş ve üzeri grupta 50.075 kişi ile görülürken, en düşük oran 15-19 yaş grubunda sadece 3 kişi ile kaydedilmiştir. Kadınlarda ise en yüksek oran, 75-79 yaş grubunda 241.852 kişi ile, en düşük oran ise 15-19 yaş grubunda 5 kişi ile gözlemlenmektedir.
Bu veriler, yaşlılık döneminde dul kalan kadın sayısının erkeklere kıyasla çok daha yüksek olduğunu göstermektedir. Özellikle 65 yaş ve sonrasında kadınlar arasında dul kalma oranında belirgin bir artış yaşanmaktadır. Erkeklerde ise dul kalma durumu genellikle daha ileri yaş gruplarında yoğunlaşmaktadır. Bu bulgular, demografik farklılıkların sosyal ihtiyaçlar üzerindeki etkilerini anlamak açısından önemli bir gösterge sunmaktadır.
Grafik 22 incelendiğinde, TKH’lerde yaş gruplarına göre boşanmış erkek ve kadın nüfusunun dağılımında boşanma oranlarının ağırlıklı olarak orta yaş gruplarında yoğunlaştığı görülmektedir. Erkeklerde en yüksek boşanma oranı, 45-49 yaş grubunda 75.204 kişi ile kaydedilirken, en düşük oran 15-19 yaş grubunda bulunmaktadır. Kadınlarda ise boşanma oranı en yüksek 53.893 kişi ile 55-59 yaş grubunda gözlemlenmekte, en düşük oran yine 15-19 yaş grubunda yer almaktadır.
Bu veriler kadınlar ve erkekler arasındaki yaş gruplarına göre boşanma oranlarının farklılaştığına da dikkat çekmektedir. Ayrıca TKH’lerde boşanmanın erkeklerde en yüksek orana 40'lı yaşların sonlarında, kadınlarda ise 50'li yaşların ortalarında ulaştığını göstermektedir. TKH’lerde yaş ilerledikçe, hem erkeklerde hem de kadınlarda boşanma oranlarının belirgin şekilde azaldığı ve yaşlılık döneminde boşanmanın oldukça nadir olduğu dikkat çekmektedir. Bu durum, TKH’lerde boşanmanın ağırlıklı olarak orta yaş döneminde karşılaşılan bir olgu olduğunu, ileri yaşlarda ise bireylerin yeniden evlenme ya da uzun süreli yalnız yaşama eğiliminde olduklarını ortaya koymaktadır.
Bu demografik analiz, TKH’lerde boşanma sonrası süreçlerin cinsiyet ve yaş gruplarına göre farklılaştığını vurgulamakta, bu da sosyal ve ekonomik ihtiyaçların planlanmasında önemli bir veri sunmaktadır.
Tek kişilik hanehalklarının büyük kısmını bekr veya hiç evlenmemiş bireyler oluşturmakta, bu da bireyselleşmenin arttığını ve evlilik yaşının geciktiğini göstermektedir. Bu durum, özellikle büyük şehirlerde, genç nüfusun ihtiyaçlarına uygun konut projeleri ve sosyal yaşam alanlarının geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Ayrıca, boşanmış veya eşini kaybetmiş bireyler de tek kişilik hanehalklarının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu gruptaki bireyler, genellikle ileri yaşlarda olup, sosyal izolasyon, yalnızlık ve sağlık sorunları gibi risklerle karşı karşıyadır. Bu nedenle, bu bireyler için sosyal destek programları, evde bakım hizmetleri ve psikolojik destek programları kritik öneme sahiptir. Aynı zamanda eşi ölmüş veya boşanmış yaşlı bireylerin tek başına yaşama oranı arttıkça, yaşlı bakım hizmetlerinin kapsamının ve erişilebilirliğinin genişletilmesi gerekmektedir. Bu politikaların, yaşlı bireylerin bağımsız yaşamlarını destekleyecek şekilde tasarlanması, onların fiziksel ve psikolojik refahını artıracaktır.
Sonuç olarak, tek kişilik hanehalklarının medeni duruma göre analizi, toplumsal değişimlerin ve demografik eğilimlerin anlaşılması açısından önemli bir veri kaynağıdır. Bu veriler, sosyal politikaların geliştirilmesi, güncellenmesi ve toplumun refah seviyesinin artırılması için kritik bir rehber niteliği görmektedir.
5.4. Meslek, İstihdam ve İş Durumuna Göre Dağılım
Grafik 23’deki verilere göre, tek kişilik hanehalklarında en yaygın meslek grubunu profesyonel meslek mensupları (591.570 kişi) oluşturmaktadır. Bu grubu hizmet ve satış elemanları (334.270 kişi) izlemektedir. En düşük oranlar ise büro hizmetlerinde çalışan elemanlar (146.240 kişi) ve tehsis ve makine operatörleri ve montajcılar (146.280 kişi) gruplarında yer almaktadır.
Bu dağılım, tek kişilik hanehalklarının mesleki profili hakkında değerli bilgiler sunmaktadır. Profesyonel meslek mensuplarının yüksek oranda temsil edilmesi, bu hanehalklarının genellikle yüksek eğitim ve beceri gerektiren işlerde çalışan bireylerden oluştuğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, meslek grubuna bağlı olarak daha yüksek gelir düzeyi ve iş güvencesi gibi avantajlarla ilişkilendirilebilir. Aynı zamanda profesyonel meslek gruplarındaki çeşitli iş dallarının kamu kurumlarıyla da iltisaklı olduğu düşünüldüğünde, ilçe-il-bölge düzeyinde hareketliliklerin de öngörülebilmesi ve tek kişilik hane halklarının çok yönlü ihtiyaçlarına yönelik politikaların geliştirilebilmesine önemli bir imkâan sağlamaktadır.
Grafik 24’de TKH’lerin tayin için göç alma nedenlerinin iller bazındaki karşılaştırmasına yer verilmiştir. Buna göre tayin için en fazla göç alan 10 il sırasıyla; İstanbul, Ankara, İzmir, Şırnak, Antalya, Bursa, Konya, Mersin, Adana ve Diyarbakır’dır.
Öte yandan, tek başına yaşayan bireyler arasında hizmet ve satış elemanlarının da önemli bir temsiliyete sahip olduğu görülmektedir. Bu durum, görece daha düşük gelirli ve güvencesiz işlerde çalışanların da yoğun olduğunu göstermektedir. Bu gruptaki bireyler, ekonomik olarak daha kırılgan bir yapı sergileyebilmekte ve sosyal güvenlik ihtiyaçları açısından daha fazla desteğe ihtiyaç duyabilmektedir.
TKH’lerin mesleki dağılımına ilişkin bu veriler, sosyal ve ekonomik destek mekanizmalarının mesleki statüye göre çeşitlendirilmesi gerektiğine dair önemli ipuçları sunmaktadır. Bu sayede, her meslek grubunun, kendine özgü ihtiyaçlarına uygun, hedefe yönelik politikalar geliştirmesi mümkün olacaktır.
Grafik 26'da, tek kişilik hanehalklarındaki bireylerin işteki durumlarına göre dağılımı incelendiğinde, en büyük grubun 1.592.050 kişi ile "ücretli, maaşlı veya yevmiyeli" çalışanlardan oluştuğu görülmektedir. Bu grubu, 374.950 kişi ile "kendi hesabına çalışanlar" ve 113.620 kişi ile "işveren" statüsündeki bireyler takip etmektedir. En düşük oran ise 16.060 kişi ile "ücretsiz aile işçileri" kategorisine aittir.
Bu veriler, tek kişilik hanehalklarının iş gücü piyasasındaki konumunu ve çalışma biçimlerini anlamak açısından önemli bir bakış açısı sunmaktadır. Buna göre, TKH’lerin büyük çoğunluğunun ücret karşılığı çalışanlardan oluştuğu ve bu yönde daha güvenli ve düzenli gelir elde ettikleri görülmektedir. Kendi hesabına çalışan veya işveren konumundaki bireylerin sayısı ise maaşlı çalışanlara kıyasla daha düşüktür. Ücretsiz aile işçiliğinin ise işveren sayısında olduğu gibi sınırlı bir kesimi temsil ettiği görülmektedir. Bu durum, TKH ekonomik yapısının genel işgücü piyasasındaki eğilimlerle örtüştüğünü ve ekonomik güvenceye dayalı işlerin ön planda olduğunu ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak; tek kişilik hanehalklarının mesleki dağılımları, bu bireylerin ekonomik durumu, iş gücü piyasasındaki yeri ve sosyal güvenlik ihtiyaçları hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Belirli meslek gruplarında yoğunlaşan tek kişilik hanehalkları, gelir düzeyi ve iş güvencesi açısından farklı ihtiyaçlara sahip olabilir ve bu durum, hedefe yönelik sosyal destek politikalarının geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Özellikle beyaz yakalı profesyonellerin yoğun olduğu şehir merkezlerinde tek kişilik hanehalklarının artışı, konut talebi ve kentsel planlama üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Mesleki dağılımlar, sosyoekonomik sınıfların yaşam tarzları ve toplumsal ilişkileri hakkında derinlemesine analizler yapma fırsatı sunar. Bu veriler, sosyal politikalar ile ekonomik ve kentsel planlamada stratejik kararlar alınmasına yardımcı olarak, toplumsal refahı artırmaya yönelik daha adil ve etkili politikaların geliştirilmesine katkıda bulunabilir. Aynı zamanda, tek kişilik hanehalklarının sosyo-demografik ve mesleki yapısına dair veriler, toplumsal dönüşümleri anlamak ve bu bireylerin ihtiyaçlarına uygun sosyal politikalar geliştirmek açısından büyük önem taşır. Verilere göre, bu hanelerde genellikle eğitimli ve profesyonel meslek gruplarında yer alan bireyler bulunmakta, ancak düşük gelirli ve güvencesiz işlerde çalışanlar da önemli bir paya sahiptir. Yaş ilerledikçe kadınların yalnız yaşama oranının arttığı, erkeklerin ise daha genç yaşlarda tek başına yaşamayı tercih ettiği görülmektedir. Ayrıca, eğitim düzeyi ile bağımsız yaşam arasındaki ilişki dikkat çekicidir; yüksek eğitimli bireyler daha ekonomik bağımsızlığa sahip olup tek başına yaşamayı tercih ederken, düşük eğitimli bireyler genellikle geniş aile yapılarında kalmayı sürdürmektedir. Bu durum, sosyal ve ekonomik politikaların bu farklılıklara göre şekillendirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Tek Kişilik Hanehalklarının Ekonomik Profili
Tek kişilik hanehalklarının ekonomik profili nasıl şekillenmektedir ve bu hanelerin gelir düzeyleri, harcama kalıpları ile konut sahipliği durumu arasındaki ilişki nasıl değerlendirilebilir? |
Tek kişilik hanehalklarının ekonomik profili, genellikle gelir düzeyi, harcama kalıpları ve konut sahipliği üzerinden analiz edilmektedir. Bu hanelerin ekonomik durumunu anlamak, onların toplumsal ve ekonomik sistem içindeki konumlarını değerlendirmek açısından büyük önem taşır. Tek kişilik hanehalkları, çok kişilik hanelere kıyasla genellikle daha düşük gelir seviyelerine sahiptir ve bu da mali istikrarsızlığa yol açabilir (Jeon & Kim, 2022). Ancak, bu durum meslek, eğitim seviyesi ve yaş gibi faktörlerle değişiklik gösterebilir. Örneğin, beyaz yakalı profesyonel meslek gruplarında yer alan bireyler, daha yüksek gelir seviyesine sahip olabilirken, düşük gelirli ve güvencesiz işlerde çalışanlar, ekonomik olarak daha kırılgan bir yapıya sahip olabilir.
Bu hanelerin harcama kalıpları da, genellikle tek kişinin ihtiyaçları çerçevesinde şekillenmektedir. TKH’ler genellikle konut ve temel hizmetler gibi zorunlu harcamalara daha fazla para harcamakta ve kişi başına düşen giderleri çok kişilik hanelere göre önemli ölçüde daha yüksek olmaktadır. Yapılan çalışmalarda, tek kişilik hanehalklarının yüksek maliyetlere rağmen kişisel zevklere daha fazla bütçe ayırdığı gözlemlenmiştir. Bu durum, temel ihtiyaçlar ile kişisel tercihler arasında bir denge kurulduğunu gösterir; yani bireyler, zorunlu harcamalarını karşıladıktan sonra, keyif aldıkları şeylere harcama yapma eğilimindedir (Lee & Lai, 2024).
Tek kişilik hanehalklarının harcama kalıpları, diğer hane türlerine göre farklılık gösterdiği için, bu gruba yönelik sosyal ve ekonomik politikalar tasarlarken dikkatli bir analiz yapılması gerekmektedir. Örneğin, bu haneler genellikle daha küçük konutları tercih etmekte ve kira ödemelerine harcadıkları gelir oranı daha yüksek olabilmektedir. Konut sahipliği, tek kişilik hanehalkları için önemli bir ekonomik göstergedir. Tek kişilik hanehalklarının, konut sahipliği oranlarının daha düşük olduğu ve özellikle metropol bölgelerde konut destek programlarını daha az kullandıkları görülmektedir (Jeon & Kim, 2022; Sim & Park, 2024). Genellikle, tek başına yaşayan bireyler kira ödeme yoluna gitmekte, çünkü konut satın almak için gerekli olan ekonomik birikim ve kredi desteğine erişimleri sınırlı olabilmektedir. Ancak, konut sahipliği oranı, bireyin gelir düzeyine, mesleğine ve yaşına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Konut sahipliğini analiz etmek, bu hanelerin konut piyasası üzerindeki etkilerini anlamak ve kira yardımları veya konut destek programları gibi politikalara yön vermek açısından kritiktir.
Tek kişilik hanehalklarının sayısındaki artışın makroekonomik etkileri de bulunmaktadır; bu bireyler daha fazla tasarruf etmekte ve çalışmakta olup, genel ekonomik faaliyeti etkilemektedir (Lim, 2019). Tek kişilik hanehalklarının ekonomik zorlukları önemli olsa da harcama alışkanlıkları, kişisel tatmin arayışını da ortaya koymaktadır. Bu ikili durum, hem finansal kırılganlıklarını hem de yaşam tarzı beklentilerini ele alan özel politikalara duyulan ihtiyacı vurgulamaktadır.
Sonuç olarak, tek kişilik hanehalklarının ekonomik profili, gelir, harcama kalıpları ve konut sahipliği üzerinden analiz edilmelidir. Bu analizler, sosyal hizmetlerin hedeflenmesi, ekonomik desteklerin planlanması ve konut politikalarının geliştirilmesi açısından kritik önem taşımaktadır.
6.1. Ekonomik Katılıma Göre Dağılım
Grafik 27'de, tüm hanehalkları (THH) ile tek kişilik hanehalklarının (TKH) istihdam, işgücüne katılım ve işsizlik oranları karşılaştırılmaktadır. Tüm hanehalklarında işgücüne katılım oranı %53,3 ile en yüksek seviyede yer alırken, işsizlik oranı %9,4 ile en düşük seviyede kalmaktadır. Benzer bir durum tek kişilik hanehalklarında da gözlemlenmektedir. Burada da işgücüne katılım oranı %44,4 ile en yüksek seviyede iken, işsizlik oranı %8,4 ile en düşük seviyede yer almaktadır.
Bu veriler, tek kişilik hanehalklarının işgücüne katılım ve istihdam oranlarının genel hanehalklarına göre daha düşük olmasına rağmen, işsizlik oranı açısından daha avantajlı bir konumda olduklarını göstermektedir. Tek başına yaşayan bireyler, iş gücü piyasasına daha sınırlı katılım sağlasa da, işsizlik riski tüm hanehalklarına kıyasla daha düşük seviyede seyretmektedir. Bu durum, tek kişilik hanehalklarında istihdam edilen bireylerin sayısının önemli bir düzeyde olduğunu ve istihdamın, bu bireylerin ekonomik bağımsızlıklarını sağlamada kritik bir rol oynadığını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte bu grubun içinde önemli bir yaşlı nüfusun olduğu düşünüldüğünde, bu grubun çalışma dinamiklerinin canlı olduğunu göstermektedir.
Bu veriler, tek kişilik hanehalklarına yönelik istihdam ve sosyal destek politikalarının tasarımında önemli bir referans niteliğindedir. Çalışma hayatına katılımın düşük olduğu tek kişilik hanehalklarında, ekonomik desteklerin ve sosyal hizmetlerin farklılaşan ihtiyaçlara göre uyarlanması gerekmektedir. Bu durum, politika yapıcılar için tek kişilik hanehalklarının ekonomik katılımını artırmaya yönelik stratejilerin önemini vurgulamakta; iş gücüne katılımın artırılması, bu grubun ekonomik sürdürülebilirliğini ve toplumsal katkısını güçlendirecek hedeflerin belirlenmesini zorunlu kılmaktadır.
Grafik 28'de, tek kişilik hanehalklarındaki iş gücüne katılan bireylerin büyük bir çoğunluğunun (1.895.680) tam zamanlı, daha küçük bir kısmının ise (201.010) yarı zamanlı çalıştığı görülmektedir. Bu veriler, tam zamanlı istihdamın tek kişilik hanehalkları için istikrarlı gelir ve finansal güvence açısından önemli bir rol oynadığını ortaya koymaktadır.
Grafik 28: TKH’lerde yaşayanların çalışma şekli, 2023.
Bu dağılım, tek kişilik hanehalklarının iş gücü piyasasındaki konumunu ve çalışma koşullarını anlamak açısından önemli ipuçları sunmaktadır. Politika geliştirme sürecinde, tam zamanlı ve yarı zamanlı istihdam arasındaki farklılığın dikkate alınması, iş gücünün ihtiyaçlarına yönelik daha kapsamlı stratejilerin oluşturulmasını gerektirmektedir. Nitekim tek kişilik hanehalklarının iş gücü yapısı, ekonomik sürdürülebilirlik ve toplumsal katkı açısından dikkatle ele alınması gereken kritik bir unsurdur.
Sonuç olarak, tek kişilik hanehalklarının iş gücüne katılımı ve ekonomik durumu üzerine elde edilen veriler, bağımsız yaşayan bireylerin gelir seviyelerini ve sosyal güvenlik ihtiyaçlarını anlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Bu veriler, ekonomik politikaların yönlendirilmesinde kritik bir gösterge niteliği taşır. Bu gruptaki bireylerin büyük bir kısmı, aktif olarak istihdamda yer alıyorsa, ekonomik bağımsızlıklarını sürdürebilmeleri için destekleyici politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Öte yandan, iş gücüne katılmayan ya da işsiz bireylerin oranının yüksek olması, sosyal güvenlik, istihdam ve eğitim politikalarında iyileştirme ihtiyacını ortaya koymaktadır.
Tek kişilik hanehalkları, gelir eşitsizliği, yoksulluk riski ve sosyal yardımlar açısından özel bir değerlendirme gerektirir. Bu bireylerin ekonomik durumu; yaşadıkları bölge, eğitim seviyeleri ve çalıştıkları sektörlere göre farklılık gösterebilir. Bu nedenle, gelir dağılımı, sosyal hizmetler ve konut politikalarının bu grubun ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi, toplumsal refahın artırılması açısından büyük önem taşır. Son olarak, tek kişilik hanehalkları, kentleşme, konut piyasası ve tüketim alışkanlıkları üzerinde giderek artan bir etkiye sahip olan önemli bir demografik gruptur. Bu grubun ekonomik katılımını anlamak, kentsel planlama, konut arzı ve sosyal hizmetler gibi alanlarda stratejik kararların alınmasında rehber olabilir. Dolayısıyla, bu hanelerin ekonomik katılımına dair verilerinin analizi, hem akademik araştırmalar hem de kamu politikalarının geliştirilmesinde kilit bir rol oynamaktadır.
6.2. Gelir ve Harcama Kalıplarına Göre Dağılım
Grafik 29'a göre, tek kişilik hanehalklarının gelir seviyelerinde 2021, 2022 ve 2023 yılları arasında asgari ücretle kıyaslandığında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. 2021'de, TKH'lerde yaşayan bireylerin gelir düzeyleri incelendiğinde, en yüksek oranın “asgari ücretin 2 katı” gelir grubuna ait olduğu görülmektedir (2.210.670 kişi). Ancak 2023 yılına gelindiğinde bu tablo tersine dönmüş ve “asgari ücretin altında” gelir elde eden bireylerin sayısı en yüksek seviyeye ulaşmıştır (1.748.730 kişi). Her üç yılda da en düşük oranlar, asgari ücretin 4 ve 5 katı arasında gelire sahip bireylerin olduğu gruptabunda kaydedilmiştir. Bu veriler, gelir dağılımındaki dengesizliklerin arttığını ve asgari ücretle geçinen bireylerin ekonomik zorluklarla karşı karşıya kaldığını göstermektedir.
Grafik 29: TKH’lerin asgari ücrete göre dağılımı, 2021-2023.
Bu veriler, 2023 yılında gelir dağılımında bir daralma ve ekonomik sıkışma olduğunau işaret etmektedir. Düşük gelir grubunun belirgin şekilde artmış olması, ekonomik politikaların ve asgari ücretin toplumsal refahı sağlamadaki yetersizliğine işaret etmektedir. Bu değişimler, gelir dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesi için sosyal ve ekonomik politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Grafik 30’da, tek kişilik hanehalkları (TKH) ile tüm hanehalklarının (THH) ortalama harcama kalemleri karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Bu veriler incelendiğinde, her iki hanehalkı türü için de en fazla harcama kaleminin konut ve kira giderleri olduğu görülmektedir. Tek kişilik hanehalklarında konut ve kira harcamaları 5.327 ₺ iken, tüm hanehalklarında bu tutar 5.824 ₺ olarak kaydedilmiştir. En düşük harcama kalemi ise eğitim hizmetleridir; tek kişilik hanehalklarında bu kalem için 86 ₺, tüm hanehalklarında ise 255 ₺ harcama yapılmıştır. Bu veriler, farklı hanehalkı türlerinin harcama önceliklerini ve mali yüklerini karşılaştırmalı olarak değerlendirme imkânı sunmaktadır.
Bu veriler, tek kişilik hanehalklarının bütçelerinde konut ve kira harcamalarının önemli bir yer tuttuğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, ulaştırma ve gıda harcamaları da her iki grup için öne çıkan kalemler arasında yer almaktadır. Bununla birlikte, tek kişilik hanehalklarının bazı kategorilerde, özellikle mobilya ve ev bakımı gibi harcamalarda, daha düşük tutarlar ayırdığı dikkat çekmektedir. Bu durum, tek başına yaşayan bireylerin tüketim alışkanlıklarının yaşam tarzlarına, ekonomik durumlarına ve ihtiyaçlarına göre farklılaştığını göstermektedir.
Bu tür veriler, tüketim trendlerinin analiz edilmesi ve ekonomik politikaların şekillendirilmesi açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu bağlamda yapılacak analizler, özellikle konut politikaları, ulaşım altyapısı ve sosyal destek programları gibi alanlarda hedeflenmiş stratejiler geliştirilmesine olanak tanır. Tek kişilik hanehalklarının farklı tüketim dinamikleri, ekonomik planlama süreçlerinde mutlaka dikkate alınması gereken önemli bir gösterge olarak öne çıkmaktadır.
TKH’lerin gelir ve harcama kalıpları, toplumsal yapıyı ve ekonomik dinamikleri anlamak açısından kritik bir role sahiptir. Gelir düzeyleri, bu hanelerde yoksulluk riskini ve sosyal yardıma ihtiyaç duyma olasılığını belirlemede önemli bir gösterge olarak değerlendirilir. Nitekim, özellikle düşük veya düzensiz gelir elde eden bireylerin yoğun olduğu durumlarda, sosyal güvenlik ve destek programlarının daha etkin bir şekilde planlanması gerekmektedir. Aynı zamanda konut, sağlık ve gıda harcamalarındaki eğilimler, yaşam maliyetlerinin bireyler üzerindeki etkilerini anlamak için kilit bir rol oynar.
Bu veriler, demografik değişimlerin ekonomik etkilerini değerlendirmede de önemlidir. Yaşlanan nüfus ve artan bağımsız yaşam eğilimleri, tek kişilik hanehalklarının sayısını artırmakta; bu grubun ekonomik yapısı, sosyal güvenlik ve ekonomik büyüme projeksiyonlarında dikkate alınmalıdır. Sonuç olarak, bu verilerin doğru analizi, sosyal politikaların daha etkin ve kapsayıcı bir şekilde oluşturulmasına katkıda bulunarak toplumsal ihtiyaçlara uygun çözümler geliştirilmesini sağlar.
6.3. Konut Sahipliği ve Kira Durumuna Göre Dağılım
Grafik 31'de, mülkiyet durumlarına göre tüm hanehalkları (THH) ile tek kişilik hanehalkları (TKH) karşılaştırılmaktadır. Verilere göre, her iki grupta da en büyük kesimi ev sahipleri oluşturmaktadır. Tüm hanehalklarında ev sahipliği yapanların sayısı 15.384.812 kişi iken, tek kişilik hanehalklarında bu sayı 2.684.511 kişi olarak kaydedilmiştir. En düşük oran ise her iki grupta da lojmanda oturanlara aittir; tüm hanehalklarında 237.265 kişi, tek kişilik hanehalklarında ise 39.435 kişi lojmanda yaşamaktadır.
Grafik 31: THH ve TKH’lerde mülkiyet durumu, 2023.
Bu veriler, tek kişilik hanehalklarında kiracı olma oranının (1.450.565 kişi) görece yüksek olduğunu ve ev sahipliğinin genel hanehalklarına kıyasla daha düşük olduğunu göstermektedir. Bu durum, tek kişilik hanehalklarının konut sahipliği konusunda THH’lere göre daha kırılgan olduğunu ve kira maliyetlerine daha bağımlı hâle geldiğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, kira piyasasında yaşanabilecek olası dalgalanmalara karşı bu grubun korunması ve desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.
Tek kişilik hanehalklarının konut sahipliği ve kira durumu, konut politikaları, sosyal yardımlar ve kentsel planlama gibi alanlarda hedeflenmiş stratejiler geliştirmek için kritik öneme sahiptir. Bu grubun genellikle kiralık konutlarda yaşaması, ekonomik kırılganlıklarını artırmakta ve barınma güvenliklerini tehlikeye atmaktadır. Bu nedenle, kira yardımları, sosyal konut projeleri ve konut edinimini kolaylaştıracak kredi programları gibi önlemler, asgari ücretin 2 katı ve asgari ücretin altında olan tek kişilik hanehalklarının barınma ihtiyaçlarını karşılamak açısından önemlidir. Bu yardımlar aynı zamanda işsiz veya yetersiz/güvencesiz iş çalışma hayatına katılanlar için de önemlidir. Konut sahipliği oranları, bireylerin ekonomik güvencesini ve finansal bağımsızlığını anlamak için önemli bir gösterge sunar. Özellikle büyük şehirlerde artan tek kişilik hanehalkı sayısı, küçük ve uygun fiyatlı konutlara olan talebi yükseltmekte, bu da kentsel planlama ve konut arzı açısından stratejik bilgiler sağlamaktadır.
Sonuç olarak, tek kişilik hanehalklarının konut sahipliği ve kira durumuna dair veriler, barınma güvenliği, ekonomik eşitlik ve kentsel gelişim için etkili politika ve stratejilerin geliştirilmesine önemli katkılar sunmaktadır. Bu veriler, hem akademik araştırmalar hem de kamu politikalarının oluşturulmasında temel bir referans niteliği taşır.
6.4. Konutların Fiziki Durumuna Göre Dağılım
Grafik 32'de, tek kişilik hanehalklarının oda sayısına göre konut dağılımlarına bakıldığında, en büyük grubun 3 odalı konutlarda yaşayanlardan oluştuğu görülmektedir (2.056.632 kişi). En küçük grup ise 5 ve daha fazla odalı konutlarda yaşayan hanehalklarıdır (227.073 kişi). Bu veriler, tek kişilik hanehalklarının genellikle orta büyüklükteki, yani 3 veya 4 odalı konutlarda yaşadığını göstermektedir. Küçük ve az odalı konutlar ise tek kişilik hanehalkları arasında daha az yaygın bir seçenek olarak öne çıkmaktadır.
Grafik 32: TKH’lerde oda sayısı, 2023.
Tek kişilik hanehalklarının konut koşulları, sosyo-ekonomik faktörler ve bölgesel dinamiklerden büyük ölçüde etkilenmektedir. Nitekim bu bağlamdaki araştırmalar da bu hanehalklarının, özellikle büyük şehirlerdeki yüksek konut maliyetleri nedeniyle daha küçük yaşam alanlarını tercih ettiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, genellikle tek odalı daireler veya paylaşımlı konutlar şeklinde kendini göstermektedir. Metropol bölgelerde yaşayan tek kişilik hanehalkları, çoğunlukla "officetel" veya tek odalı dairelerde ikamet etmektedir (Sim & Park, 2024). Tarihsel olarak düşük gelirli bireyler pansiyonlarda yaşamayı tercih ederken, bu pansiyonlar kentsel alanlardaki talebi karşılamak amacıyla zamanla tek odalı konut birimlerine dönüşmüştür (Mostoller, 2017). Ekonomik kısıtlamalar nedeniyle daha sınırlı yaşam alanlarına sahip olan tek kişilik hanehalkları arasında, topluluk odaklı ve maliyetleri azaltan paylaşımlı yaşam düzenlerine olan ilgi giderek artmaktadır. Bu eğilimler, konut arzının planlanmasında tek kişilik hanehalklarının ihtiyaçlarının dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Ayrıca, bu bulgular, kentsel alanlarda sürdürülebilir ve uygun fiyatlı konut politikalarının geliştirilmesinin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.
Grafik 33’deki tek kişilik hanehalklarının ısınma tercihlerine ilişkin veriler incelendiğinde, en yaygın kullanılan ısınma yönteminin kat kaloriferi olduğu görülmektedir (1.990.427 kişi). En az kullanılan ısıtma sistemi ise merkezi kalorifer sistemi olup, bu yöntemi 539.887 kişi kullanmaktadır.
Grafik 33: TKH’lerde ısıtma imkânları, 2023.
Kat kaloriferi ve soba (doğal gaz, tüp vb.) gibi çözümler, bireysel kontrol imkânı sunarak maliyetlerin etkin bir şekilde yönetilmesine olanak tanımakta ve bu grubun tercihini şekillendirmektedir. Fakat aynı zamanda bu ısınma türü evlerin fiziki imkanlarının da yeterli olmadığını göstermesi yönüyle dikkat çekicidir.
TKH’lerdeki ısıtma imkânlarına ilişkin bu veriler, enerji verimliliği politikaları, ısıtma altyapısı ve konut projelerinin tasarımı açısından kritik bir öneme sahiptir. Politika yapıcılar, bu hususları dikkate alarak, tek kişilik hanehalklarına yönelik enerji desteğini, verimlilik artırıcı önlemlerini veya dönüşüm projelerini daha hedefli şekilde planlayabilir. Bu tür veriler, özellikle bireysel ısınma çözümlerine yönelik politikaların geliştirilmesinde önemli bir referans sunmaktadır.
Grafik 34'deki verilere göre, tek kişilik hanehalklarının çoğunluğunun 2001 yılı ve sonrasında inşa edilen konutlarda yaşadığı tespit edilmiştir (1.900.359 kişi). En az sayıda hanehalkı ise inşaat yılı bilinmeyen konutlarda ikamet etmektedir (458.591 kişi). Bu bulgular, tek kişilik hanehalklarının görece yeni yapılmış konutları tercih ettiğini veya bu tür konutlarıa seçme durumunda kaldıklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca, 1980 ve öncesinde inşa edilen konutlarda yaşayan hanehalklarının sayısının nispeten düşük olması (937.494 kişi), eski yapıların barınma açısından daha az tercih edildiğini göstermektedir. Bu eğilim, yeni yapılar tarafından sunulan konfor, güvenlik ve enerji verimliliği gibi unsurların hanehalkları tarafından önemli bir tercih sebebi olduğunu düşündürmektedir.
Grafik 34: TKH konutlarının inşaat yılı, 2023.
Bu tür veriler, kentsel dönüşüm projelerinin planlanması, konut politikalarının oluşturulması ve tek kişilik hanehalklarının barınma ihtiyaçlarının karşılanması açısından kritik bilgiler sunmaktadır. Politika yapıcılar, tek kişilik hanehalklarına yönelik konut projelerinde daha modern ve yenilikçi yapıları teşvik ederek, yaşam kalitesini artıracak stratejiler geliştirebilir.
Grafik 35'te yer alan verilere göre, tek kişilik hanehalklarının büyük çoğunluğunun 6 ve üzeri katlı binalarda yaşadığı belirlenmiştir (1.504.703 kişi). En az sayıda hanehalkı ise 4 katlı binalarda ikamet etmektedir (479.632 kişi).
Grafik 35: TKH’lerin kat sayısı, 2023.
Bu veriler, tek kişilik hanehalklarının genellikle yüksek katlı binalarda ikamet ettiğini ortaya koymaktadır. Özellikle büyük şehirlerde yüksek katlı binaların sayısındaki artış ve bu binaların daha erişilebilir ve ekonomik barınma seçenekleri sunması, tek kişilik hanehalklarının bu tür konutları daha fazla tercih etmesine neden olmaktadır. Daha az katlı binalarda ikamet edenlerin sayısının düşük olmasının, bu binaların sınırlı sayıda olması, daha az tercih edilmesi veya yüksek maliyetleri nedeniyle erişilebilir olmaması gibi sebeplerle açıklanabileceği söylenebilir.
Grafik 36 incelendiğinde, tek kişilik hanehalkları (TKH) ile tüm hanehalklarının (THH) yaşadıkları binalarda asansör ve otopark bulunma durumu karşılaştırılmaktadır. Verilere göre, TKH'lerin 1.884.497'si otoparkı olan binalarda ikamet ederken, asansörlü binalarda yaşayanların sayısı biraz daha düşük olup 1.433.554 kişiyi kapsamaktadır. Benzer bir durum tüm hanehalkları için de geçerlidir; otoparkı olan binalarda yaşayan THH sayısı 10.892.876 iken, asansörlü binalarda yaşayanların sayısı 8.344.797 kişiyle daha düşük bir seviyededir.
Grafik 36: TKH’lerde asansör ve otopark sayısı, 2023.
Bu veriler, tüm hanehalklarıyla kıyaslandığında, tek kişilik hanehalklarının yaşam alanlarının fiziki koşulları ve altyapı imkanlarının daha sınırlı olduğunu göstermektedir. Buna karşın, asansör ve otopark gibi olanakların tek kişilik hanehalklarına yönelik konutlarda bulunması, bu bireylerin yaşam memnuniyeti ve konforu üzerinde önemli bir etki yaratmaktadır. Araştırmalar, özellikle kentsel bölgelerde bu tür olanakların, yaşam kalitesini artırmak adına kritik öneme sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle asansörler, yaşlılar ve hareket kabiliyeti kısıtlı bireyler için erişimi kolaylaştırarak, çok katlı binalarda yaşamı daha sürdürülebilir hale getirmektedir (Piekut, 2024). Ayrıca, asansörlü binalarda yaşayan bireylerin konut memnuniyetinin daha yüksek olduğu, asansörlerin bina içindeki hareketliliği kolaylaştırdığı ve bu sayede genel yaşam kalitesini olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir (Song & Lee, 2023). Bu bulgular, konut tasarımı ve planlamasında asansör ve otopark gibi olanakların önemini vurgulamakta, bu özelliklerin tek kişilik hanehalkları için erişilebilirliğinin artırılmasının gerekli olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu durum, kentsel planlama ve konut projelerinde asansör ve otopark gibi temel donanımların erişilebilirliğini artırmaya yönelik stratejilerin geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Kentsel dönüşüm ve konut politikalarının bu eğilimleri dikkate alarak planlanması, yaşam kalitesini artırmak açısından önemlidir.
Sonuç olarak, TKH konutlarının fiziki durumu, hem toplumsal refah düzeyinin ölçülmesi hem de barınma koşullarının iyileştirilmesine yönelik stratejilerin geliştirilmesi açısından önemli bir veri kaynağıdır. Konutların fiziki durumu, bireylerin yaşam kalitesini doğrudan etkileyen temel unsurlardan biridir. Yetersiz veya bakımsız konutlarda yaşayan bireyler, sağlık sorunları, güvenlik riskleri ve yüksek enerji maliyetleri gibi zorluklarla karşılaşma riski taşır. Ayrıca, bu veriler konut piyasasında arz ve talep dengesinin anlaşılmasına da katkı sağlar. Özellikle düşük kaliteli veya eski yapıların yoğun olduğu bölgelerde, kentsel dönüşüm projelerinin ve yenileme çalışmalarının önceliklendirilmesi gerekebilir. Bu bağlamda, sosyal konut projeleri, kira destekleri ve konut yenileme teşvikleri gibi politikaların geliştirilmesi için bu veriler önemli bir rehber niteliğindedir.
Konutların fiziki durumu, aynı zamanda enerji verimliliği, çevresel sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğiyle mücadele konularında da kilit bir rol oynamaktadır. Tek kişilik hanehalklarının yaşadığı konutlardaki enerji tüketim alışkanlıkları ve yalıtım durumu gibi faktörler, enerji politikalarının daha verimli hâale getirilmesine ve çevre dostu uygulamaların yaygınlaştırılmasına katkı sağlamaktadır.
TKH’lerin konutlarının fiziki durumu üzerine yapılan analizler, bireysel yaşam kalitesini artırma hedefinden daha kapsayıcı ve sürdürülebilir konut politikalarının oluşturulmasına kadar geniş bir etki alanı sunmaktadır. Bu veriler, gelecekteki sosyal ve kentsel politikalara yön vermede stratejik bir öneme sahiptir.
Tek Kişilik Hanehalklarının Evde Bakım Hizmetlerine Göre Dağılımı
Tek kişilik hanehalklarında evde bakım hizmeti alan bireylerin dağılımı nasıldır? |
Evde bakım hizmeti alan tek kişilik hanehalkları, kendilerine özgü zorluklar ve fırsatlarla karşı karşıya kalmaktadır. Araştırmalar, bu hanelerin, özellikle yaşlı nüfus içinde belirgin ihtiyaçları olduğuna işaret etmektedir ve bu kişilere yönelik özel destek programlarına gereksinim duyulmaktadır. Dolayısıyla tek kişilik hanehalklarının sosyal güvenlik, evde bakım hizmeti alımı ve sağlık durumuna ilişkin veriler, yaşlanan nüfus ve artan yalnız yaşama eğilimleri bağlamında sosyal politikaların şekillendirilmesinde önemli bir role sahiptir. Sosyal güvenlik, bu bireylerin ekonomik güvencesini ve yaşam kalitesini doğrudan etkileyen bir unsur olup, özellikle yaşlı ve emekli bireyler için temel gelir kaynağıdır. Yetersiz sosyal güvenlik, yoksulluk ve yaşam koşullarının kötüleşmesi gibi ciddi sorunlara yol açabilir.
Öte yandan birçok tek kişilik hanehalkı, genellikle karmaşık bakım ihtiyaçlarına sahip yaşlı bireylerden oluşmaktadır. Bu hanelerde, ruhsal hastalık ve ekonomik zorlukların yaygın olduğu, bu nedenle çok disiplinli bir bakım yaklaşımına ihtiyaç duyulduğu görülmektedir (Yoshioka-Maeda & Fujii, 2021). Bununla beraber evde bakım programları, özellikle kadınların yönettiği tek ebeveynli haneler gibi savunmasız gruplarda öz yeterliliği artırmakta, bu da genel sağlık sonuçlarını iyileştiren destekleyici müdahalelerin önemini ortaya koymaktadır (Moeini & Salehi, 2016).
Evde bakım hizmetleri ise, yaşlı ve kronik hastalığı olan bireylerin bağımsız yaşamlarını sürdürebilmeleri için kritik bir destek sunar. Bu hizmetlerin yaygınlaştırılması, bu grubun refahını artırma açısından önemlidir. Ayrıca, sağlık durumu, tek kişilik hanehalklarının yaşam kalitesini belirleyen temel faktörlerden biridir. Yaşlı bireylerde sağlık sorunları, bağımsız yaşamı zorlaştırabilir, bu nedenle sağlık hizmetlerine erişim ve kronik hastalık yönetimi büyük önem taşır. Sosyal güvenlikten sağlık hizmetlerine kadar kapsamlı politikaların geliştirilmesine rehberlik eden bu veriler arasında, mevcut raporda evde bakım hizmetlerine odaklanılmıştır. Bu başlık altında, tek kişilik hanehalklarının refahını artırmak adına evde bakım hizmetlerine ilişkin mevcut veriler incelenmektedir.
Grafik 37'deki verilere göre, 50-64 yaş ve 65+ yaş gruplarındaki bireylerin evde bakım hizmeti alma oranları karşılaştırıldığında, bu hizmeti alanların oranının oldukça düşük seviyelerde olduğu dikkat çekmektedir. 50-64 yaş grubunda, evde bakım hizmeti alan bireylerin oranı yalnızca %1 iken, bu yaş grubunda hizmet almayanların oranı %99 gibi yüksek bir seviyede kalmaktadır. 65 yaş ve üzeri grupta ise evde bakım hizmeti alanların oranı %3,6'ya yükselse de, bu grupta da hizmet almayanların oranı %96,4 ile oldukça yüksektir. Bu veriler, evde bakım hizmetlerinin yaşlı bireyler arasında bile sınırlı bir kesime ulaştığını ve bu alanda daha kapsamlı ve erişilebilir hizmetlerin geliştirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Grafik 37: Evde bakım hizmeti alan TKH Oranı, 2023.
Bu veriler doğrultusunda, yaşlanan nüfus göz önüne alındığında, evde bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve bu hizmetlere erişimin artırılması sosyal politikalar açısından öncelikli bir alan olarak öne çıkmaktadır. Tek kişilik hanehalkları için evde bakım hizmetlerinin daha ulaşılabilir hale getirilmesi, hem yaşlı bireylerin yaşam kalitesini yükseltmek hem de sosyal izolasyonu ve sağlık risklerini azaltmak açısından büyük önem taşımaktadır. Bu bulgular, sosyal destek politikalarının iyileştirilmesi ve yaşlı nüfusun ihtiyaçlarına yönelik daha kapsamlı çözümler üretilmesi için stratejik bir rehber niteliği taşır.
Sonuç Yerine: Değerlendirme ve Politika Önerileri
Bu çalışmada, Türkiye’de giderek artan tek kişilik hanehalklarının (TKH) demografik ve sosyoekonomik profilleri incelenmekte; bu doğrultuda hanehalklarındaki dönüşümlerin toplumsal dinamikler üzerindeki etkileri ele alınmaktadır. Küresel ölçekte, geç evlilik, geç ebeveynlik, yüksek boşanma, çocuk sahibi olmaktan kaçınma (gönüllü çocuksuzluk veya “no child no problem”, “childfree by choice”), aile planlamasının değişimi ve bireysel özerklik arzusuyla ilişkilendirilen TKH artışı, özellikle gelişmiş ülkelerde belirgin olmakla birlikte, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de hızla yaygınlaşmaktadır. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de tek kişilik hanelerin oranı 2014’ten bu yana neredeyse iki katına çıkarak 2023 yılı itibarıyla %19,7’ye ulaşmıştır. Bu değişim, Türkiye’de doğurganlık oranlarındaki düşüş, boşanma oranlarındaki artış, iç ve dış göç dinamikleri ile sosyal normlardaki dönüşüm gibi faktörlerle ilişkilendirilmektedir. Dolayısıyla meselenin çok boyutlu ekonomik, politik ve sosyal yönleri bulunmakta; buna karşın konuya dair yeterince çalışma olmadığı görülmektedir.
Bu rapor mevcut boşluktan yola çıkarak oluşturulmuş; tek kişilik hanehalkları profili Türkiye İstatistik Kurumundan (TÜİK) elde edilen verilerle ortaya konulmuştur. Raporda bu çerçevede, tek kişilik hanehalklarının sosyoekonomik profili, barınma koşulları, ısınma ve konut tercihlerinden evde bakım hizmeti ve sosyal güvenlik durumlarına kadar geniş bir yelpazede veriler sunulmaktadır. Veriler, tek kişilik hanehalklarının Türkiye’deki yaşam koşullarını anlamak ve bu gruba yönelik politika geliştirmek açısından önemli ipuçları sunmaktadır. Bu çerçevede öne çıkan başlıklar şunlar olmaktadır:
Tek Kişilik Hanehalklarının Oransal Dağılımı
Türkiye’de tek kişilik hanehalklarının oranı son yıllarda hızla artış göstermiştir. 2015 yılında %14,4 olan bu oran, 2023 yılında %19,7’ye yükselmiştir. Bu artış, Türkiye’deki toplumsal yapının giderek dönüştüğünü ve tek başına yaşamayı tercih eden bireylerin sayısının arttığını göstermektedir. Çekirdek ve geniş aile yapılarının payı azalırken, tek kişilik haneler modern yaşam tarzlarının yaygınlaştığı bölgelerde daha sık görülmektedir. Bu veriler, hanehalkı yapısındaki değişimlerin, kentleşme ve ekonomik gelişmelerle doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Tek Kişilik Hanehalklarının Coğrafi Dağılımı
Türkiye genelinde tek kişilik hanehalklarının coğrafi dağılımı belirgin farklılıklar göstermektedir. Özellikle Batı bölgelerinde ve büyükşehirlerde bu tür hanelerin oranı daha yüksek iken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bu oran oldukça düşüktür. Örneğin, Gümüşhane, Tunceli ve Giresun gibi illerde tek kişilik haneler en yüksek oranlara ulaşırken, Muş, Batman gibi illerde bu oran oldukça sınırlıdır. Kırsal alanlarda genç nüfusun göç etmesi ve yaşlı bireylerin yalnız yaşama eğiliminde olması bu durumun ana nedenleri arasındadır.
Tek Kişilik Hanehalklarının Demografik Profili
Tek kişilik hanehalklarının demografik profili incelendiğinde, yaş ve cinsiyet faktörlerinin belirleyici olduğu görülmektedir. Özellikle 65 yaş ve üzeri kadınlar arasında dul kalma oranı yüksektir, bu da sağlık ve sosyal destek hizmetlerine olan ihtiyacı artırmaktadır. Eğitim düzeyi açısından, yüksek eğitimli bireyler genellikle tek başına yaşamayı tercih ederken, düşük eğitim seviyesine sahip bireyler daha kırılgan gruplar arasında yer almaktadır.
Tek Kişilik Hanehalklarının Sosyoekonomik Durumu
Ekonomik katılım açısından, tek kişilik hanehalklarının büyük bir kısmı, iş gücüne dâhil olmakta; tam zamanlı çalışma oranı yüksek bir düzeyde kalmaktadır. Ancak asgari ücretin altında bir gelire sahip bireylerin sayısının artması, bu grubun ekonomik zorluklarla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Yaklaşık yarısı konut sahibi olmayan bu hanehalkları, genellikle kiracı durumundadır. Ayrıca eski ve düşük kaliteli konutlarda yaşama oranı da dikkate değerdir, bu da bu bireylerin ekonomik güvenceye ulaşmada güçlük çektiğini işaret eder.
Tek Kişilik Hanehalklarının Evde Bakım Hizmetlerine Erişim Durumu
Tek kişilik hanehalklarının sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerine erişimi incelendiğinde, özellikle yaşlı bireyler arasında evde bakım hizmetlerinden yararlanma oranının oldukça düşük olduğu görülmektedir. 65 yaş üzeri grupta bile evde bakım hizmeti alma oranı %3,6 seviyesindedir. Evde bakım ve sağlık hizmetlerinin bu gruba yönelik erişilebilirliğinin artırılması sosyal politikalar açısından önem arz etmektedir.
Bu rapor, tek kişilik hanelerin artışına dikkat çekerek kamu aktörlerini ve araştırmacıları bu alanda daha fazla araştırma yapmaya teşvik etmek ve proaktif politikalar geliştirilmesi yönünde öneriler sunmak amacıyla hazırlanmıştır. İncelenen veriler, kentleşme, bireyselleşme ve ekonomik gelişmelere paralel olarak tek kişilik hanehalklarının sayısının arttığını ve bu hanelerin yalnızlık ve sosyal izolasyon gibi risklere açık olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, konut sahipliği, sağlık hizmetlerine erişim ve sosyal destek ağları gibi faktörlerin, bu hanelerin yaşam kalitesini belirlemede önemli rol oynadığı vurgulanmaktadır. Türkiye’de bu alanda veri eksikliği bulunmasına rağmen, rapor, uluslararası literatür ve TÜİK verileri ışığında kapsamlı bir analiz sunarak politika yapıcılar için önemli öneriler geliştirmektedir. Çalışma kapsamında sunulan politika önerileri şu başlıklar altında toplanmaktadır:
- Hanehalklarına Dair Veri Setlerinin Geliştirilmesi
Türkiye’de tek kişilik hanehalklarına ilişkin mevcut veriler, sosyopsikolojik profil, sağlık durumu, iyi oluş ve gelecek perspektifleri gibi kritik temaları kapsamamaktadır. Bu eksiklikler, tek kişilik hanelerin yaşam kalitesini ve ihtiyaçlarını bütüncül olarak değerlendirme kapasitemizi sınırlamaktadır. Veri setlerinin geliştirilmesi için, sosyopsikolojik durumlar, sağlık hizmetlerine erişim ve iyi oluş gibi konuları içerecek anket ve araştırma yöntemlerinin yaygınlaştırılması önem taşımaktadır. Ayrıca, hanehalklarının gelecek beklentileri ve ekonomik güvenlik algılarına yönelik detaylı veri toplanması, politika yapıcıların bu gruba özel çözümler geliştirmesine katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda, TÜİK ve ilgili diğer kuruluşların veri toplama süreçlerinde bu temaların yer almasını sağlamak, uzun vadede daha etkili ve hedefe yönelik sosyal politikaların oluşturulmasına yardımcı olacaktır.
- Barınma Politikaları
Türkiye’de tek kişilik hanehalklarının büyük bir kısmı kiracı olarak yaşamakta, konut sahipliği oranı oldukça düşük görünmektedir. Bu durum, tek kişilik hanehalklarını barınma güvenliği açısından kırılgan hâale getirmektedir. Bu doğrultuda barınma politikaları kapsamında sosyal konut projeleri geliştirilerek, uygun fiyatlı kiralık konut seçenekleri artırılmalıdır. Asgari ücretin altında, asgari ücretli ve asgari ücretin iki katı gibi gelir gruplarına sahip kiracılar için kira yardımları genişletilmeli ve kira fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı koruma sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Diğer yandan enerji verimliliği ve güvenlik standartlarını ön planda tutan kentsel dönüşüm projeleriyle eski ve düşük kaliteli konutlar yenilenmeli, böylece barınma temelli yaşam koşulları iyileştirilmelidir.
- Konut Politikaları: Tek kişilik hanehalkları genellikle küçük, bağımsız konutları tercih etmekte ve büyük şehirlerde yüksek katlı binalarda yaşamaktadır. Bu eğilim, konut projelerinde bu gruba yönelik özel çözümler geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Özellikle küçük ve orta büyüklükteki daireler, tek kişilik hanehalklarının ihtiyaçlarına yönelik olarak planlanmalıdır. Bu kapsamda, daha uygun maliyetli ve erişilebilir konut projeleri teşvik edilmelidir. Ayrıca, bu bireylerin yaşadığı bölgelerde sosyal hizmetler, altyapı ve ulaşım olanakları artırılmalıdır.
- Sosyal Hizmet ve Yardım Programları
Tek kişilik hanehalkları konusunda sosyal güvenlik kapsamı dışında kalan veya sosyal yardımlardan yeterince yararlanamayan bireylerin oranı dikkat çekicidir. Bu grupta özellikle yaşlı ve ekonomik olarak kırılgan bireyler için sosyal destek programları genişletilmelidir. Sosyal yardım programları, bu bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olacak şekilde yeniden yapılandırılmalı ve hedef odaklı hâale getirilmelidir. Yaşlı bireyler için evde bakım ve destek hizmetlerinin kapsamı genişletilmeli, bu hizmetlerin erişilebilirliği artırılmalıdır. Sosyal güvenlik sistemi, tek başına yaşayan bireylerin ekonomik istikrarını sağlamak adına daha kapsayıcı bir yapıya kavuşturulmalıdır.
- Ekonomik ve Sosyal Programlar
Tek kişilik hanehalklarının ekonomik ve sosyal destek ihtiyaçları, bireysel gelir düzeylerine ve yaşam koşullarına göre çeşitlenmektedir. Bu bağlamda, gelir seviyesi düşük olan bireyler için sosyal yardım programları daha etkin hâale getirilmelidir. Ayrıca, istihdamda yer alan bu bireylerin ekonomik olarak desteklenmesi amacıyla vergi indirimleri, kira yardımları ve enerji desteği gibi çözümler geliştirilmelidir. Bu bireylerin sosyal izolasyonla mücadele etmesi için ise sosyal katılımı teşvik eden programlar, etkinlikler ve topluluk destekleri oluşturulmalıdır.
- Sağlık Hizmetleri ve Psikolojik Destek
Tek kişilik hanehalklarında, özellikle yaşlı bireyler, sağlık hizmetlerine erişim ve psikolojik destek konusunda daha fazla yardıma ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle, önleyici sağlık hizmetleri yaygınlaştırılmalı ve evde sağlık hizmetleri daha erişilebilir hâale getirilmelidir. Kronik hastalık yönetimi, düzenli sağlık taramaları ve acil durumlarda hızlı müdahale olanakları bu gruba yönelik olarak güçlendirilmelidir. Ayrıca, yalnız yaşayan bireylerin psikolojik refahını desteklemek için danışmanlık ve rehberlik hizmetleri sunulmalıdır. Bu hizmetlerin yaygınlaştırılması, tek başına yaşayan bireylerin zihinsel ve fiziksel sağlıklarını korumalarına katkı sağlayacaktır.
- Özel Sağlık ve Psikolojik Destek Hizmetleri
Yalnız yaşayan bireylerin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, sosyal izolasyonun getirdiği psikolojik sorunlardır. Bu bağlamda, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülecek psikososyal destek programları oluşturulmalıdır. Özellikle yaşlı bireyler için düzenli ev ziyaretleri, telefonla destek hatları ve topluluk etkinlikleri gibi uygulamalar hayata geçirilmelidir. Ruh sağlığı hizmetlerinin erişilebilirliği artırılmalı ve yalnız yaşayan bireylerin psikolojik sorunlarına yönelik çözümler geliştirilmelidir.
- Sağlık ve Önleyici Hizmetler
Yaşlı ve yalnız yaşayan bireylerin sağlık durumlarını korumak için önleyici sağlık hizmetleri yaygınlaştırılmalı ve bu gruba yönelik sağlık taramaları ve danışmanlık hizmetleri sunulmalıdır.
- Sosyal Katılımı Artırıcı Politikalar
Tek kişilik hanehalklarının sosyal katılımı desteklenmeli ve toplumsal bağları güçlendirilmelidir. Bu gruba yönelik sosyal etkinlikler, topluluk merkezleri ve ortak yaşam alanları gibi projeler teşvik edilmelidir. Yerel yönetimler, bu bireylerin sosyal hayatla daha fazla iç içe olmalarını sağlayacak kültürel ve sosyal etkinlikler düzenlemeli, gönüllü faaliyetler ve sosyal destek gruplarını yaygınlaştırmalıdır. Ayrıca, dijital platformlar aracılığıyla sosyal bağlantılar kurmalarını kolaylaştıracak çözümler geliştirilmelidir. Bu politikalar, tek kişilik hanehalklarının hem fiziksel hem de psikolojik refahlarını artırmada önemli bir rol oynayacaktır. Nitekim başta bireyselleşme olmak üzere; yalnızlaşma, sosyal izolasyon, güvensizlik gibi sorunların artışının kontrol altına alınması gerekmektedir.
- Yalnız Yaşayan Evli Bireylerin Refahı ve Sosyal Katılımının Güçlendirilmesi
Türkiye’de tek başına yaşayan yaklaşık 1.200.000 evli bireyin büyük bir kısmının doğurganlık dönemi olan 15-49 yaş aralığında yer alması, bu grubun özgül ihtiyaçlarına yönelik politika geliştirme gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda, öncelikle yalnızlık ve sosyal izolasyon risklerinin azaltılması amacıyla kapsamlı psikososyal destek programlarının oluşturulması önerilmektedir. Ayrıca, bu bireylerin yaşam kalitesini artıracak esnek çalışma modelleri, ev içi hizmet destekleri ve sosyal katılım fırsatları gibi düzenlemeler teşvik edilmelidir. Doğurganlık çağındaki bireyler için ise üreme sağlığı, aile planlaması ve çocuk sahibi olma tercihlerine yönelik bilgilendirici ve danışmanlık hizmetleri sunulması önem arz etmektedir. Tüm bu politikalar, söz konusu grubun refahını artırırken, demografik ve toplumsal açıdan da sürdürülebilir bir yapı oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.
- Esnek Ssosyal Ddestek Mmekanizmaları
Farklı bireylerin ve hanehalklarının değişen ihtiyaçlarına hızlı ve uyarlanabilir bir şekilde yanıt verebilen politikalar uygulanmalıdır. Bu tür mekanizmalar, tek tip bir çözüm yerine, farklı yaşam koşulları, ekonomik durumlar, yaş grupları veya aile yapıları gibi çeşitli faktörleri göz önünde bulundurarak daha kişiselleştirilmiş ve duruma uygun destekler sunabilir. Örneğin, tek kişilik hanelerin ihtiyaçlarına yönelik özel programlar, yaşlılar için farklı sosyal hizmetler ya da gençlerin bağımsız yaşamlarını destekleyici politikalar bu kapsamda değerlendirilebilir.
- Topluluk Ddestek Mmekanizmaları
Tek kişilik hanehalklarının spesifik ihtiyaçlarına odaklanılırken, toplumsal izolasyonun geniş kapsamlı sonuçlarının kapsamlı bir şekilde dikkate alınması ve bu hanelerde yaşam kalitesini artırmak için topluluk temelli destek sistemlerinin geliştirilmesinin önemi de vurgulanmalıdır.
Sonuç olarak, tek kişilik hanehalklarının sayısının artmasıyla birlikte, bu grubun ihtiyaçlarına yönelik kapsamlı ve kapsayıcı politikaların geliştirilmesi, toplumsal refahın sürdürülebilirliği ve sosyal eşitliğin sağlanması açısından kritiktir. Ayrıca Türkiye’deki tek kişilik hanehalklarının artış trendi, sosyoekonomik ve kültürel bağlamda yeni ihtiyaçları ve sorun alanlarını beraberinde getirmekte;, bu durumun toplumsal yapıya etkilerini anlamak, gelecekteki sosyal politikaların şekillendirilmesi açısından ciddi önem taşımaktadır. Nitekim tek kişilik hanehalklarının sosyoekonomik ve sosyodemografik profili, Türkiye’de değişen toplumsal yapının önemli bir yansımasıdır.
Bununla beraber hanehalklarına ilişkin boylamsal verilerin eksikliği nedeniyle gelecek perspektifleri üzerine yapılan çıkarımların yetersizliği, TKH’ler konusunda derinlemesine bir analiz yapmayı sınırlandıran bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Ancak, Türkiye’deki TKH sayısının hızla artışı göz önüne alındığında, geleceğe dair öngörüler ve stratejik planlamalar hayati önem taşımaktadır. Bu çerçevede öncelikle, Türkiye’de tek kişilik hanehalklarının artış trendinin devam edeceği öngörülmektedir. Genç bireylerin bağımsız yaşama eğilimleri, geç evlilik ve boşanma oranlarının artması, yaşlı nüfusun büyümesi gibi faktörler, bu artışın temel dinamikleri arasında yer almaktadır. Dolayısıyla, bu hanelerin yaşam kalitesini artırmak için barınma, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerine yönelik politikaların gelecekte daha hedef odaklı hâale getirilmesi gerekmektedir. Özellikle kentsel bölgelerde, uygun maliyetli konut projeleri ve sosyal destek programlarının genişletilmesi kritik olacaktır. Diğer yandan, teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte TKH’lerin dijital çözümlerle desteklenmesi önemli bir gelecek stratejisi olabilir. Yaşlı bireyler için uzaktan sağlık hizmetleri, sosyal izolasyonu azaltacak dijital platformlar ve akıllı ev teknolojileri gibi çözümler, bu hanelerin yaşam standartlarını iyileştirebilir. Aynı zamanda, genç ve çalışan nüfus için esnek çalışma modelleri, konut sahipliği destekleri ve psikolojik danışmanlık hizmetleri gibi uygulamalar geliştirilebilir.
TKH’lere yönelik geleceğe dair yapılacak çalışmalarda veri setlerinin genişletilmesi, eksik temaların tamamlanması ve farklı bölgelerde derinlemesine saha araştırmalarının yapılması elzemdir. Bu sayede, Türkiye’nin toplumsal yapısındaki değişimlerin daha bütüncül bir perspektifle ele alınması mümkün olacak ve uzun vadeli sosyal politikaların tasarımında sağlam bir temel oluşturulacaktır. Bu konuda kamu kurumları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörün dahil olduğu çok aktörlü ve çok kapsamlı çalışmaların yapılması bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır.
- Kaynakça
Aydın, K. (2020). Avrupa Birliği ve Türkiye’de Aile ve Hane Yapısında Demografik
Dönüşüm. Nüfusbilim Dergisi, 42(1), 92-116.
Başlevent, C. (2020). Türkiye’nin Değişen Hanehalkı Yapısı: Tek Kişilik Haneler Ne
Durumda?. Yildiz Social Science Review, 6(1), 17-31. https://doi.org/10.51803/yssr.703188
BBC. (2024). Scotland Has Highest Rate of People Living Alone. BBC News. Retrieved
September 27, 2024, from https://www.bbc.com/news/articles/cn33mxe98p4
Beck, U., & Beck-Gernsheim, E. (2002). Individualization: Institutionalized individualism
and its social and political consequences. Sage Publications.
Bennett, F. (2013). Researching Within-Household Distribution: Overview, Developments,
Debates, and Methodological Challenges. Journal of Marriage and Family, 75(3), 582-597. https://doi.org/10.1111/jomf.12020
Burch, T. K. (2001). Families and Households, Behavioral Demography of. N. J. Smelser &
- B. Baltes (Ed.), International Encyclopedia of the Social & Behavioral Sciences (pp. 5265-5271). Pergamon. https://www.sciencedirect.com/topics/social-sciences/one-person-household
Buzar, S., Ogden, P., Hall, R. (2005). Households Matter: The Quiet Demography of Urban
Transformation. Progress in Human Geography, 29(4), 413–436. https://doi.org/10.1191/0309132505ph558oa
Chamberlain, P., Jadva, V., & Buckley, S. (2024). P-496 Being a solo mother: An
Exploration of Parenting Experiences and Support Needs of Women Who Intentionally Choose to Become Mothers Without a Partner. Human Reproduction, 39 (1). https://doi.org/10.1093/humrep/deae108.837
Chandler, J., Williams, M., Maconachie, M., Collett, T., Dodgeon, B. (2004). Living Alone:
Its Place in Household Formation and Change. Sociological Research Online, 9(3), 1–13. https://doi.org/10.5153/sro.971
Chun, E. & Choi, H.(2023). A Case Study on Community Experiences of Female
Single-Person Households in Their Twenties and Thirties: Focused on Experiences and Perceptions of Family. Women’s Studies Center, 34, 55–81. https://doi.org/10.47949/gas.2023.34.003
Cohen, P. N. (2021). The Rise of One-Person Households. Socius Sociological Research for a
Dynamic World, 7, 237802312110623. https://doi.org/10.1177/23780231211062315
Conley, T., & Collins, B. (2002). Gender, relationship status, and stereotyping about sexual
risk. Personality and Social Psychology Bullentin, 28(11), 1483–1494.
Demsash, A. W. (2024). Spatial distribution and geographical heterogeneity factors
associated with households' enrollment level in community-based health insurance. Frontiers in Public Health, 12, 1305458. Doi: 10.3389/fpubh.2024.1305458
DePaulo, B. M., & Morris, W. L. (2005). Singles in Society and in Science. Psychological
Inquiry, 16(1/3), 57–83.
Dommaraju, P. (2015). One-Person Households in India. Demographic Research, 32 (45),
1239-1266. https://doi.org/10.4054/DemRes.2015.32.45
Erensayın, U. (2021). The Increase in the Prevalence of One-Person Households in Turkey:
by Circumstances or by Choices? (Unpublished master’s thesis). Hacettepe University Institute of Population Studies, Ankara.
Esteve, A., Reher, D. S., Treviño, R., Zueras, P., Turu, A. (2020). Living Alone Over the Life
Course: Cross-National Variations on an Emerging Issue. Population and Development Review, 46(1), 169-89. https://doi.org/10.1111/padr.12311.
Eurostat (2024). “Average household size - EU-SILC survey”, https://ec.europa.eu/eurostat/databrowser/view/ilc_lvph01/default/table?lang=en
Fritsch, N. S., Riederer, B., & Seewann, L. (2023). Living Alone in the City:
Differentials in Subjective Well-Being Among Single Households 1995–2018. Applied Research in Quality of Life, 18, 2065–2087. https://doi.org/10.1007/s11482-023-10177-w
Ghahfarokhi, M. S. (2022). Rising Living Alone Among the Elderly in Iran: Prevalence and
Associated Factors. BMC Geriatrics, 22(622). Doi: 10.1186/s12877-022-03309-8
Grottera, C., Nadaud, F., Combet, E., & Barbier, C. (2016). Scale Gains in Household
Consumption and Their Modeling Implications in Poverty and Distribution Analyses. EcoMod2016 Paper No. 9521. https://ideas.re.org/p//ek/009/952.html
Hall, R., & Ogden, P. (2003). The Rise of Living Alone in Inner London: Trends Among the
Population of Working Age. Environment and Planning, 35(5), 871–888. https://doi.org/10.1068/a3549
Hertel, J., Schütz, A., DePaulo, B. M., Morris, W. L., & Stucke, T. S. (2007). She’s Single, so
What? How are Singles Perceived Compared with People Who are Married? Journal of Family Research, 19(2), 139–158.
Hill, M., Banks, L., & Haynes, P. (2009). Living in Single Person Households and the Risk of
Isolation in Later Life. International Journal of Ageing and Later Life, 4(1). https://doi.org/10.3384/ijal.1652-8670.094155
Hradil, S. (2003). Vom Leitbild zum “Leidbild”: Bekarlar, ihre veränderte Wahrnehmung und der “Wandel des Wertewandels". Zeitschrift für Familienforschung, 15 (1), 38–54.
Jamieson, R., & Simpson, R. (2013). Living Alone: Globalization, Identity and Belonging.
Palgrave Mcmillan. https://doi.org/10.1057/9781137318527
Jeon, S. & Kim, S. (2022). Characteristics of Single-person Households Affecting the
Use of Housing Support Programs: Focus on Demographics characteristics, Socio-economics characteristics, and Residential Characteristics, Housing Perception. Journal of the Korean Housing Association, 33(2), 79-87. Doi: 10.6107/jkha.2022.33.2.079
Jha, R. (2013). The Determinants of Household Level Fertility in India. Social Science
Research Network, Doi: 10.2139/SSRN.2341429
Kato, T. A., Shinfuku, N., Sartorius, N., & Kanba, S. (2017). Loneliness and Single-Person
Households: Issues of Kodokushi and Hikikomori in Japan. In N. Okkels, C. Kristiansen, & P. Munk-Jørgensen (Eds.), Mental health and illness in the city (pp. 205-219). Mental health and illness worldwide. Springer. https://doi.org/10.1007/978-981-10-2327-9_9
Kim, I., Lee, H., Kim, M. K., Yun, S., An, H. S., & Park, H. Y. (2023). A Community-Based
Program for Older Women Living Alone: A Systematic Review. Alzheimer's & Dementia, 19. Doi: 10.1002/alz.073908
Kim, S., Lee, N. (2023). The Growth Experience of Single Young Households
Through Independent Lives. Social Welfare Policy and Practice, 9(2): 39-83 doi: 10.37342/swpp.2023.9.2.39
Klinenberg, E. (2013). Going Solo: The extraordinary rise and surprising appeal of living
alone. The Penguin Press.
Korea Times. (2024). The Recent Growth Elevated the Number of Single-Person Households
in Korea. Retrieved from https://www.koreatimes.co.kr/www/nation/2024/09/113_366297.html
Lanza-León, P., & Cantarero-Prieto, D. (2024). The Loud Silent Side of Single Parenthood in
Europe: Health and Socio-Economic Circumstances from a Gender Perspective. Journal of Family and Economic Issues. https://doi.org/10.1007/s10834-024-09954-y
Lee, M-H. & Lai, W-L. (2024). Does Being Single Bring Freedom or Burden?
Examining the Expenditure Patterns of Single-Person Households in Taiwan. Journal of Asian Economics, 92. Doi: 10.1016/j.asieco.2024.101747
Lesthaeghe, R. (2014). The Second Demographic Transition: A Concise Overview of Its
Development. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 111(51), 18112–18115. https://doi.org/10.1073/pnas.1420441111
Lesthaeghe, R., & Surkyn, J. (2004). When history moves on: The foundations and diffusion of a second demographic transition. In International Family Change: Ideational Perspectives, edited by Rukmalie Jayakody, William G. Axinn, and Arland Thornton. 2008:81–118.
Lim, T. (2019). The Rise of Single-Person Households and the Macroeconomic
Consequences. Hitotsubashi Journal of Economics, 60(2), 189-198. Doi: 10.15057/30890
Mishra, P., Das, P., Ghosh, S. K., Dandapat, A., Dasgupta, S. (2024).
Agriculture-Livestock-Forestry Nexus and Household Income Diversification: Experiences from Selected Villages of West Bengal, India. Agricultural Systems, 217. Doi: 10.1016/j.agsy.2024.103918
Moeini, P., Salehi, S. (2016). Investigating the Effect of Home Care Program on
Self-Efficacy of Femaleheaded Single-Parent Households Supported by Isfahan Welfare Organization (Behzisti) in Year 1394. International Journal of Medical Research and Health Sciences, 5(11), 285-289. https://www.ijmrhs.com/abstract/investigating-the-effect-of-home-care-program-on-selfefficacy-of-femaleheaded-singleparent-households-supported-by-isfah-1341.html
Mostoller, M. (1985). A Single Room: Housing for the Low-Income Single Person.
Routledge.
Nemmers, N. (2023). Living Alone in Later Life: Understanding Independence,
Adaptation, and Well-Being in the Face of Impairment Using the National Health and Aging Trends Study. Iowa State University. Doi: 10.31274/td-20240617-259
Ortiz-Ospina, E. (2019). The Rise of Living Alone: How One-Person Households are
Becoming Increasingly Common Around the World. Our World in Data. https://ourworldindata.org/living-alone
Pansacala, M. J. T., & Ventura-Escote, M. J. (2024). Thriving Solo: Exploring the
Experiences of Single Parents in Monitoring Their Children’s Education. International Journal of Innovative Science and Research Technology, 9(7), 1406-1421. Doi: 10.38124/ijisrt/ijisrt24jul772
Park, B. (2024). Proportion of Single-Person Households Jumps to 42 pct Last Year. Yonhap
News Agency. https://en.yna.co.k/v/AE
Pautunthang, N. (2024). Understanding the Dynamics of One-Person Households in India.
The American Journal of Humanities and Social Sciences Research, 7(1), 93-111. https://www.researchgate.net/publication/378260555_Understanding_the_Dynamics_of_One-person_Households_in_India
Piekut, M. (2024). Housing Conditions in European One-Person Households. PLOS ONE, 19.
Doi: 10.1371/journal.pone.0303295
Popova, O., Serebryakova, A. A., & Tsaregradskaya, Y. (2022). About State Support of
Traditional Forms of Farming in Rural Areas. Сельское хозяйство, 1-8. Doi: 10.7256/2453-8809.2022.4.39528
Rezvani, M. R., Chenari, H. M., Talkhab, A., Mahmoudi, H. (2017). An Analysis of the
Spatial Distribution of Expense and Income of Rural Households in Iran. Journal of Research and Rural Planning, 6(3):1-18. Doi: 10.22067/JRRP.V6I3.54484
Rodríguez-Guzmán, C., Barros-Rodríguez, F., Barroso, I., & Camara, A. (2022). Solo-Living
and Social Individualization: Analysis of Life Experience Among Young Women in Spain. Sociological Research Online, 28. Doi: 10.1177/13607804211069401
Roy, S., Majumder, S., Bose, A., & Chowdhury, I. R. (2024). The Rich-Poor Divide:
Unravelling the Spatial Complexities and Determinants of Wealth Inequality in India. Applied Geography. Doi: 10.1016/j.apgeog.2024.103267
Sim, J.-S., & Park, M.-S. (2024). An Analysis of the Impact of Single-Person Household
Characteristics on Housing Occupancy. Korea Real Estate Industry Society, 7(1), 1-27. Doi: 10.56409/kreis.2024.7.1.1
Snell, K. D. M. (2017). The Rise of Living Alone and Loneliness in History. Social History,
42(1), 2–28. https://doi.org/10.1080/03071022.2017.1256093
Song, O. J., & Lee, C. (2023). A Study on the Effect Analysis of Residential Environment
Characteristics on Residential Satisfaction of the Single-Person Young Generation. Journal of the Korea Real Estate Management Review. Doi: 10.37642/jkremr.2023.27.14
Sosang, K., Karim, S., Prasetya, F. V. A., & Andrea, R. (2022). Geographic
Information System of Distribution of Poor Households in the Palaran District. TEPIAN, 3(1): 24-31. doi: 10.51967/tepian.v3i1.679
Statista (2024). “Average number of people per household in the United States from 1960 to 2023”, https://www.statista.com/statistics/183648/average-size-of-households-in-the-us/
Statistics Canada. (2022). “Canada’s Population Estimates: Age, Sex and Marital Status,
2022”, https://www150.statcan.gc.ca/n1/daily-quotidien/221109/dq221109d-eng.htm
Tyvimaa, T., & Kamruzzaman, L. (2019). The Effect of Young, Single-Person Households on
Apartment Prices: An Instrumental Variable Approach. Journal of Housing and the Built Environment, 34(1), 91-109. https://doi.org/10.1007/s10901-018-9618-1
Villanueva, C. L., Rúbies, I. P., Pérez, M. R. (2019). Hogares Unipersonales Y Curso
De Vida: Diversificación Por Edades Y Concentración Espacial En Las Regiones Urbanas De Madrid Y Barcelona. Estudios Geográficos, 80(287), e012. https://doi.org/10.3989/estgeogr.201929.009
Volkova, N.V., Dudochnikov, A. I., Kamalova, A.A., Naurskov, A. V., Gaffarova, S. F.
(2019). Distribution of Deputy Mandates: Analysis of Proportional Representation in the Context of a Mixed Electoral System. Journal of Programming Languages, 12(5), 140-150. https://doi.org/10.5539/jpl.v12n5p140
Wahyudi, H. S., Asriati, N., Warneri, W. (2024). Faktor Pendukung Dan Penghambat Single
Parent Dalam Memotivasi Belajar Mahasiswa (Studi Kasus Orangtua Mahasiswa Untan). Jurnal Pendidikan Ekonomi (Jurusan Ekonomi Pembangunan, Fakultas Ekonomi Universitas Negeri Malang), Doi: 10.31932/jpe.v9i1.3356
Weitoft, G. R., Haglund, B., Hjern, A., & Rosén, M. (2002). Mortality, Severe
Morbidity, and Injury Among Long-Term Lone Mothers in Sweden. International Journal of Epidemiology, 31(3), 573-580. Doi: 10.1093/IJE/31.3.573
World Population Review. (2023). “Family size by country”. https://worldpopulationreview.com/country-rankings/family-size-by-country#:~:text=Senegal%20tops%20the%20global%20list,between%20five%20and%20nine%20people.
Yeung, W.-J. J., & Cheung, A. K.-L. (2015). Living Alone: One-Person Households in Asia.
Demographic Research, 32(40), 1099-1112. https://doi.org/10.4054/DemRes.2015.32.40
Yoon, M.-s. (2024). Nearly half of S. Koreans live alone: Report. The Korea Herald.
https://www.koreaherald.com/view.php?ud=20240104000686
Yoshioka-Maeda, K., & Fujii, H. (2020). Household Characteristics of Persons with Complex