Türkiye’de nüfusun değişimi, Enstitüde gerçekleşen panelde ele alındı
2 Mayıs’ta Enstitü Sosyalde düzenlenen “Türkiye’de Nüfusun Değişimi” başlıklı panelde Türkiye’nin nüfus piramidinde gözlemlenen önemli değişimler değerlendirildi. Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Fatih Aysan, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Canatan ve İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Talip Yiğit’in konuşmacı olarak katıldığı panelde Türkiye’de nüfusun dönüşümü sürecinde karşılaşılan fırsatlar, zorluklar, politika gereksinimleri ve bunların toplumsal etkilerini yönetmek için gerekli stratejiler ele alındı.
Avrupa ülkelerine kıyasla, Türkiye, son 20 yılda doğurganlık hızının en çok düştüğü ülke
Nüfusun yaşlanması, aile planlamasındaki dönüşümler, kadınların iş gücüne katılımındaki değişimler, iç ve dış göçler ile iş yaşam dengesine ilişkin bileşenler bir ülkenin geleceğini şekillendiren faktörlerin başında geliyor. Demografik dönüşümler, ilerleyen yıllarda sosyal, ekonomik ve politik alanlarda belirleyici rol oynuyor. Türkiye’de doğurganlık hızındaki düşüş, politika yapıcılar ve pek çok paydaşı ilgilendiren bir konu olarak karşımıza çıkıyor.
“Gelişmiş ülkelerin 70-80 yılda tecrübe ettiği yaşlanma sürecini biz 5-10 yılda yaşıyoruz”
Mehmet Fatih Aysan panelde, “Nüfusun hızla yaşlanması sadece gelişmiş ülkelerin sorunu değil, hatta bizim için daha büyük bir sorun teşkil ediyor. Çünkü gelişmiş ülkelerin 70-80 yılda tecrübe ettiği yaşlanma sürecini biz 5-10 yılda yaşıyoruz ve çok hızlı bir dönüşüm sürecine şahitlik ediyoruz.” sözleri ile nüfusun yaşlanmasının beraberinde getirdiği pek çok riske değindi. Aysan, özellikle sağlık, güvenlik, toplumsal eşitsizlik, yaşlı yoksulluğu ve sosyal hizmetlere ilişkin yeni politikalara ihtiyaç duyulabileceğini aktardı.
Türkiye’de yaşlılık ve yaşlı nüfusu üzerine değerlendirmelerini paylaşan Ayşe Canatan ise yakın zamana kadar genç nüfusu ile övünen Türkiye’nin hızla yaşlı ülkeler sınıfına girdiğine ve bunun yaşlı nüfus için sosyal politika temelli zorunlu hazırlıkları yapamadan gerçekleştiğine dikkat çekti.
85 yaş üstü yaşlıların çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor
Canatan’a göre 85 ve üstü yaşlarda bazı yaşlılarda sıra dışı iyilik hali görülse de bu dönem çoğunlukla sağlık sorunlarının arttığı, duyu organlarının gerilediği, hareketlerin zorlaştığı, zihinsel aktivitelerde yavaşlama, sosyal ilişkilerde daralmanın yaşandığı ve bakım sorununun ortaya çıktığı bir dönem. Ayrıca 85 yaş üstü yaşlıların çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Canatan’a göre bu durum “yaşlılığın kadınlaşması” gerçeğine işaret ediyor.
Göçmenlerde alzheimer riski yaşla birlikte %49,11 artıyor
Panelin son konuşmacısı Talip Yiğit ise yürüttüğü saha çalışmasından elde ettiği verileri paylaşarak dünyada şu an alzheimer teşhisi almış yaklaşık 50 milyon kişi bulunduğunu belirtti. Dünya Sağlık Örgütü’nün alzheimer hastalarına yönelik kamu harcamalarının toplam 1.3 trilyon dolara ulaşmasına rağmen kayda değer bir netice alınamadığını ekledi.
Yiğit ayrıca, “Bireyler 1 yaş aldıkça alzheimer görülme riskleri 1,47 oranında artarken, göçmen olanlarda bu risk 49,11’e ulaşıyor. Dolayısıyla alzheimer ne kadar şahsi bir sağlık sorunu olarak algılansa da, aslında kişinin içinde bulunduğu toplumsal şartlardan bağımsız değil.” diyerek Türkiye’de de Karadeniz ve Ege bölgelerinde oransal olarak Türkiye ortalamasından daha çok alzheimer vakası ile karşılaşıldığını aktardı. Bu şehirlerin ortak noktalarının yavaş şehir (slow city) olarak nitelendirilmeleri olduğuna dikkat çekti. Yiğit, güncel araştırmalarda bu bölgelerde intihar oranlarının da Türkiye geneline göre yüksek olduğunu belirtirken, bu olguların birbiriyle ilişkili olarak ele alınmasının gerekliliğine işaret etti.
Panelde, Enstitümüzün nisan ayında yayımladığı “Sosyal Politikalar Bağlamında Türkiye’de Doğum” adlı analizin bulguları da ele alındı.