Enstitü Sosyal tarafından Araştırmacı Gelişim Programı kapsamında yürütülen “Eğitimde Dekolonizasyon: Tarih, Kuram ve Güncel Yaklaşımlar” eğitimi 4 Kasım 2025 tarihinde tamamlandı. Enstitü Sosyal Genel Koordinatörü Dr. İpek Coşkun Armağan tarafından verilen dört haftalık ders serisinde, bilginin üretimi ve aktarımında hâkim olan sömürgeci kalıpların eğitim üzerindeki etkileri tartışıldı. Bu çerçevede, “dekolonizasyon” kavramı, bilginin Batı merkezli düşünce sistemlerinden arındırılarak yerel kültür, tarih ve toplumsal bağlam içinde yeniden tanımlanması süreci olarak ele alındı.
Dersin ilk haftasında, sömürgeciliğin tarihsel kökenleri, düşünsel temelleri ve modern eğitim sistemleri üzerindeki etkileri irdelendi. Dersin başlangıcında, kolonyalizmin yalnızca siyasi ya da ekonomik bir hâkimiyet biçimi olmadığı, aynı zamanda zihinleri, dilleri ve anlam dünyalarını şekillendiren derin bir düşünsel yapı olduğu vurgulandı. Katılımcılar, tarih yazımından bilimsel yöntemlere kadar birçok alanda Batı merkezli anlatıların hâkimiyetini tartışarak bu durumun toplumsal hafıza ve kimlik inşası üzerindeki etkilerini değerlendirdiler. Bu kapsamda, “epistemolojik kolonizasyon” kavramı üzerinde durularak bilginin tek bir uygarlık merkezinden üretildiği varsayımının eğitim sistemlerinde nasıl yeniden inşa edildiği sorgulandı. Dr. İpek Coşkun Armağan, modern eğitim anlayışının yerel toplumsal bağlamdan koparak evrensellik adı altında tek tip bir bilgi modeli oluşturduğunu belirtti. Armağan, bu yaklaşımın ise bireyin kendi kültürel bağlamı içinde anlam kurma kapasitesini zayıflattığına dikkat çekti.
Dersin ikinci haftasında, “Eğitimin Dekolonizasyonu ve Bilginin Jeopolitiği” başlığı altında bilgi üretiminin coğrafya, kültür ve iktidar ilişkileri çerçevesinde şekillenme süreçleri ele alındı. Ders kapsamında, tarihsel anlatıların ve eğitim materyallerinin büyük ölçüde Batı merkezli bir bakış açısıyla biçimlendiği ve bu durumun farklı toplumların deneyimlerini, başarılarını ve katkılarını görünmez kıldığı vurgulandı. Katılımcılar, haritaların yalnızca coğrafi değil, aynı zamanda ideolojik bir araç olduğuna dikkat çekerek ölçekteki tercihlerden kullanılan dil ve sembollere kadar her unsurun bilgi üzerindeki güç ilişkilerini yansıttığını ifade ettiler. Bu doğrultuda, eğitimde temsil adaletinin sağlanmasına yönelik görüş alışverişinde bulunuldu. Dersin uygulama bölümünde, The Help filmi ve Ruby Bridges’in hikâyesi üzerinden eğitimde ırkçılık, direniş ve eşitlik temaları işlendi. Bu örnekler aracılığıyla, toplumsal ayrımcılığın yalnızca geçmişin bir meselesi olmadığına, eğitim sistemlerinde dolaylı biçimlerde varlığını sürdürdüğüne dikkat çekildi. Katılımcılar, farklı toplumsal kesimlerin eğitim hakkına erişimindeki tarihsel eşitsizlikleri değerlendirirken bu deneyimlerin Türkiye bağlamındaki karşılıklarını da tartıştılar.
Üçüncü hafta, programın en yoğun ve tartışmalı oturumlarından biri oldu. Bu derste “Pedagojik İktidar”, “Epistemik Bilinç” ve “Zihnimizin Evi Nerede?” başlıkları etrafında bilgi, anlam ve aidiyet kavramları çok yönlü biçimde incelendi. Katılımcılar, “pedagojik iktidar” kavramı çerçevesinde öğretmen, öğrenci ve kurum arasındaki güç ilişkilerini ele alarak eğitim sistemlerinin bireyin düşünce biçimini nasıl yönlendirdiğini sorguladılar. Epistemik bilinç konusunda ise bilginin hangi kaynaklardan üretildiği ve hangi kültürel referanslara dayandığına dair farkındalığın, sömürgeci düşünce biçimlerinden özgürleşme sürecinde temel bir adım olduğu vurgulandı. Dersin “Zihnimizin Evi Nerede?” başlıklı bölümünde, bireylerin düşünsel kökenlerini, anlam dünyalarını ve kültürel aidiyetlerini yeniden tanımlama gerekliliği üzerinde duruldu. Katılımcılar, Osmanlı’nın yerel dillere ve kültürlere yaklaşımını tarihsel bir perspektiften değerlendirerek imparatorluk yapısının Batılı sömürgeci anlayıştan farklılaşma nedenlerini irdelediler. Dr. İpek Coşkun Armağan, bu oturumda yaptığı değerlendirmede, “Eğitimin amacı insanın kötü tarafını yönetmek değil, iyi tarafını geliştirmektir.” ifadesiyle modern eğitim sisteminin yönlendirme ve kontrol odaklı yapısına eleştirel bir bakış getirdi. Armağan, eğitimde anlamın, bilgelik ve toplumsal bağla yeniden inşa edilmesi gerektiğini dile getirdi.
Son hafta oturumunda ise öğrenciler, önceki haftalarda işlenen kavramları uygulamaya taşıdı. Katılımcılardan “dekolonizasyon” kavramını kendi bakış açılarıyla örneklendiren kısa metinler yazmaları ve ders kitaplarında tespit ettikleri kolonyal yaklaşımları sınıf ortamında paylaşmaları istendi. Bu paylaşımlar, katılımcıların eleştirel okuma ve değerlendirme becerilerini pekiştirirken eğitimde yerel bilginin, kültürel hafızanın ve toplumsal bağlamın önemine dair farkındalıklarını da derinleştirdi. Böylece dört haftalık ders serisi, eğitimin yalnızca bilgi aktarımına dayanan bir süreç olmaktan öte, anlam inşası ve düşünsel özgürleşme alanı olarak yeniden yorumlanmasıyla tamamlandı.