Zorunlu Lise Eğitimi ve Alternatif Modeller: Yeni Bir Yaklaşım Mümkün mü?
Türkiye’de zorunlu lise eğitimi herkese eşit fırsatlar sunuyor mu yoksa bazı öğrenciler için bir engel mi oluşturuyor? Eğitimde tek tip model yerine bireysel yetenekleri destekleyen esnek bir sistem mümkün mü? Alternatif eğitim modelleri ve esnek öğrenme yolları lise eğitiminde nasıl bir dönüşüm yaratabilir?
Yaklaşık iki yıl boyunca okulların kapanmasına ve uzaktan eğitime geçilmesine sebep olan Covid-19 küresel salgını sonrasında, eğitime ve okullara bakışımızda önemli değişimler yaşanmıştır. Öğrencilerin pandemi sürecinde alternatif öğrenme deneyimleri yaşamaları Türkiye’de zorunlu eğitimin gerekliliğini ve uygulanışını daha fazla tartışılır hale getirmiştir.
Türkiye’de zorunlu eğitim politikaları ve zorunlu eğitim politikalarının sahadaki karşılığı üzerine konuşurken çok boyutlu bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz açıktır. Hem tarihsel süreç hem de güncel ihtiyaçlar eğitim sistemimizi ekosistem bakış açısıyla yeniden değerlendirmemiz gerektiğini göstermektedir. Ancak kitle eğitimini ortaya çıkaran etmenleri analiz etmeden zorunlu eğitimin süresini ve işlevini tartışmak anlamlı olmayabilir.
Türkiye’de eğitim kurumlarının işlevlerinden biri erken Cumhuriyet döneminden itibaren bir sosyal disiplin aracı olmasıdır. Osmanlı’dan miras kalan devlet okullarının askeri ve sivil girişimlerle kurulduğu bilinmektedir. Somel’in (2015) belirttiği gibi 19. yüzyılda ilan edilen fermanlarda kitle eğitimi hamlelerinin yansımaları görülmektedir. Kitle eğitiminin küresel olarak yaygınlaşma süreci Soysal ve Strang’in (1989) ve Zinkina ve diğerlerinin (2016) çalışmalarında da vurgulandığı üzere Avrupa’daki gelişmelerle büyük ölçüde paralellik göstermektedir.
Özellikle Endüstri Devrimi’nin yaşanmaya başlaması ile kitle okullarının yaygınlaşması arasındaki bağlantıya bakıldığında Endüstri 5.0 ve yapay zekâ devrimi yaşanırken de facto durumun günümüze kitle eğitimine yansımasının kaçınılmaz olduğu görülmektedir.
Zorunluluk Kaliteyi Garantiler mi?
Türkiye’de zorunlu eğitim süresi 1997 yılında 5 yıldan 8 yıla çıkarılmış, 2012’de ise 4+4+4 sistemi ile 12 yıl kesintisiz hale getirilmiştir. Günümüzde uzun süreli zorunlu eğitimin niteliği artırıp artırmadığı veya öğrenciyi okulda tutma amacıyla içeriğin esnetildiği bir sistem yaratıp yaratmadığı değerlendirilmeye devam etmektedir.
Bu bağlamda zorunlu eğitimi kaldırma fikrini savunan Baker’ın (2018) "Zorunlu Eğitime Hayır!" yaklaşımı benimsenmese de sistemin daha esnek hale getirilmesi gerektiği düşünülebilir. Eğitimin kişisel farklılıkları gözeten, bireysel yetenekleri destekleyen ve öğrencilere daha fazla esneklik sağlayan bir yapıya kavuşması önemlidir.
Dünya Bankası verilerine göre, 2012 yılı zorunlu eğitim politikalarında bir kırılma noktasıdır. Bu tarihten itibaren 8-9 yıllık eğitim uygulamaları, öğrencilerin okulda kalma sürelerini uzatmaya yönelik bir anlayışa dönüşmüştür. Türkiye’nin zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarma kararı da küresel eğilimlerle de uyumlu hale gelmiştir. Ancak sürecin içeriği niteliği ve çocuk yararını ne kadar gözettiğimiz asıl tartışmamız gereken konudur. Çocuk eğitimini ilgilendiren kararlar alınırken çocuk yararının ne ölçüde önceliklendirildiği ve hangi etmenlerin etkili olduğu önemli bir tartışma konusudur. Eğitim politikasının merkezinde çocuk olmalıdır. Eğitim, yalnızca zorunlu bir süreç olarak değil bireysel gelişim ve toplumsal refahın anahtarı olarak değerlendirilmelidir.
Özellikle lise eğitimi uzun süreli zorunluluk tartışmalarının merkezinde yer almaktadır. Ancak bilimsel bilgi, meslekler ve bireysel ilgi alanları çeşitlenirken, her öğrencinin 4 yıl boyunca benzer bir lise eğitimi alması ne kadar doğrudur? Geleneksel eğitim modellerinin yanı sıra alternatif okul/program uygulamalarının da bu tartışmalarda yer alması gerekmektedir.
Türkiye’de alternatif program anlayışı ile Avrupa ve Amerika kıtasındaki uygulamalar arasında farklar bulunmaktadır. McGregor ve Mills’in (2012) belirttiği gibi alternatif okullar/programlar esnek öğrenim merkezleri olarak da adlandırılabilir. Kamudaki alternatif okullar/programlar bürokratik destekle birlikte yenilikçi programlarını sürdürebilir.
Alternatif okullar müdürler tarafından yönetilse de Bascia ve Maton’un (2016) vurguladığı gibi bu okullarda lider öğretmenler günlük karar alma süreçlerinde önemli bir rol üstlenmektedir. Öğretmenler, geleneksel okul yapılarından farklı olarak geniş bir özerklik deneyimi yaşamaktadır. Bu durum eğitimde daha yenilikçi ve öğrenci merkezli bir yaklaşımın benimsenmesine olanak tanımaktadır.
Mesleki Eğitime Toplumsal Bakış
Lise eğitiminin esnetilmesi ve öğrencilerin bireysel ilgi ve yeteneklerine göre eğitimlerini şekillendirebilecekleri modüler bir sistemin oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Mesleğe yönelmek isteyen öğrenciler için piyasa ile uyumlu mesleki eğitim programları tasarlanmalı, akademik devamlılık isteyen öğrenciler için ise güçlü ve sürdürülebilir bir akademik yol sunulmalıdır.
Zorunlu eğitim süresi uzadıkça mesleki eğitimle ilgili sorunlar da derinleşmektedir. Günümüzde Türkiye’de yaklaşık 1,8 milyon öğrenci mesleki eğitim almaktadır. Ancak meslek liseleri toplumda hâlâ ikinci sınıf bir tercih olarak algılanmaktadır. Üstelik meslek liselerinin piyasa ile uyum sorunu da devam etmektedir.
Oysa doğru yönlendirme ve piyasa ile bütünleşmiş bir yapı oluşturulursa meslek liseleri çok değerli fırsatlar sunan eğitim kurumlarına dönüşebilir. Çocukların bir meslek sahibi olmak için 12 yıl beklemek zorunda kalmaması, yeteneklerini profesyonel desteklerle erken yaşta fark ederek bir mesleki deneyim yaşamaları sağlanmalıdır.
Açık Liseye Yönelim
Zorunlu lise eğitimi ile ilgili bir diğer kritik konu açık liseye yönelimdir. Açık liseye geçişin en önemli sebeplerinden biri öğrencilerin sınav sistemine daha fazla zaman ayırmak istemesi ve okul dışındaki zamana ihtiyaç duymalarıdır. Bu durum lise eğitiminin öğrencilerin gerçek ihtiyaçlarına yeterince yanıt vermediğini göstermektedir. Açık lise bir kaçış kapısı olmamalı; aksine ihtiyaca göre anlamlı ve işlevsel bir seçenek olarak yapılandırılmalıdır.
Eğitimin zorunlu hale getirilmesi her zaman eşit fırsat anlamına gelmemektedir. Özellikle dezavantajlı gruplar için eğitim süresinin uzaması bir fırsattan çok ekonomik bir yük haline gelebilmektedir. Bu nedenle eğitim politikalarının sosyal adaleti gözeten, dezavantajlı grupları destekleyen ve ihtiyaç temelli çözümler üreten bir yapıya kavuşması gerekmektedir.
Ayrıca eğitim politikalarının en büyük açmazlarından biri tek tipçi ve merkeziyetçi yaklaşımın devam etmesidir. Tüm çocukları aynı sınava, aynı müfredata ve aynı kalıba sokma çabası günümüz eğitim anlayışında işlevselliğini yitirmiştir. Bunun yerine bireysel farklılıkları gören, yetenekleri destekleyen ve alternatif program çeşitliliğini teşvik eden bir eğitim modeline ihtiyaç duyulmaktadır.
Türkiye’de zorunlu eğitimin süresi, içeriği ve yapısı artık bütüncül bir bakış açısıyla yeniden ele alınmalıdır. Eğitim sisteminin bireysel gelişimi ve toplumsal refahı önceliklendiren, esnek ve kapsayıcı bir yapıya kavuşturulması, geniş katılımla tartışılmalıdır.
Bu çerçevede ‘düşünceye ilham, değişime yön’ ilkesini benimsemiş Enstitü Sosyal ’de 14 Mart 2025 tarihinde gerçekleştirilen "Türkiye'de Lise Eğitiminde Dönüşüm Ortak Payda Toplantısında" Millî Eğitim Bakanlığı, farklı düşünce dünyalarından sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve çeşitli disiplinlerden uzmanlar (tıp doktorları, öğretmenler, sosyologlar, yöneticiler vb.) bir araya gelerek konuyu derinlemesine ele almıştır. Toplumun tamamını ilgilendiren konularda bu tür kapsayıcı müzakere ortamlarının artırılması gerektiği açıktır.
Yararlanılan Kaynaklar:
Bascia, N., & Maton, R. (2016). Teachers’ work and innovation in alternative schools. Critical Studies in Education, 57(1), 131-141. https://doi.org/10.1080/17508487.2016.1117004
Baker, C. (2018). Zorunlu Eğitime Hayır!. Ayrıntı.
McGregor, G., & Mills, M. (2012). Alternative education sites and marginalised young people: ‘I wish there were more schools like this one’. International Journal of Inclusive Education, 16(8), 843-862. https://doi.org/10.1080/13603116.2010.529467
Somel, S. A. (2015). Osmanlı’da Eğitimin Modernleşmesi (1839-1908):İslamlaşma, Otokrasi ve Disiplin. İletişim.
Soysal, Y. N., & Strang, D. (1989). Construction of the first mass education systems in nineteenth-century Europe. Sociology of Education, 62(4), 277–288. https://doi.org/10.2307/2112831
Zinkina, J., Korotayev, A., & Andreev, A. I. (2016). Mass primary education in the nineteenth century. https://api.semanticscholar.org/CorpusID:217450272