“Aile Arabuluculuğu” Yuvarlak Masa Toplantısı ile Gündeme Alındı
Enstitü Gündem Toplantıları kapsamında, “Aile Arabuluculuğu” temalı yuvarlak masa toplantısı, akademisyenler, hukukçular, arabulucular, psikologlar, ilahiyatçılar, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı temsilcilerinin katılımıyla 8 Temmuz’da gerçekleşti.
Toplantının açılışı, Enstitü Sosyal araştırmacısı Nursen Tekgöz’ün sunumuyla yapıldı. Tekgöz, sunumunda Türkiye’deki arabuluculuk uygulamalarına ilişkin güncel verileri paylaşarak, arabuluculuk dosyalarının türlerine göre dağılımı, hangi alanlarda yoğunlaştığı ve hangi alanlarda yetersiz kaldığına dair bulguları aktardı. Ayrıca aile arabuluculuğuna duyulan ihtiyacın nedenleri ile bu alandaki yapısal eksikliklere dikkat çekti.
İlk oturumda, aile arabuluculuğunun kavramsal temelleri ve mevcut hukuk sistemi içindeki yeri tartışıldı. Arabuluculuğun aile bağlamındaki konumu, aile uyuşmazlıklarının yapısı ve yargı süreçlerine nasıl yansıdığı üzerinde duruldu. Mevcut arabuluculuk sisteminin, aileye özgü dinamiklerle ne ölçüde örtüştüğü sorgulandı. Bunun yanında, hangi tür dosyaların arabuluculuğa uygun olmadığı, uygunluk filtrelemesinin nasıl yapılması gerektiği ve aile içi şiddet gibi hassas durumların arabulucular tarafından nasıl yönetilmesi gerektiği gibi konular da tartışmaya açıldı. Psikolog, pedagog, ilahiyatçı gibi hukuk dışı uzmanların sistem içindeki rolü üzerine de önemli katkılar sunuldu.
İkinci oturumda ise, ilk oturumda ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda sistem tasarımı, mesleki yeterlilik, denetim mekanizmaları ve toplumsal kabul gibi başlıklar çerçevesinde öneriler geliştirildi. Katılımcılar, aile arabuluculuğu için nasıl bir modelin uygun olacağı, bu modelin çok aktörlü mü yoksa daha çok hukuk merkezli mi olması gerektiği üzerine değerlendirmelerde bulundu. Arabuluculuk eğitim içeriklerinin hangi disiplinleri kapsaması gerektiği, bu eğitimlerin kimler tarafından verilmesinin uygun olacağı da oturumun gündemindeydi.
Toplantı sonunda, aile arabuluculuğunun kurumsallaşmasına yönelik çok disiplinli iş birliğinin gerekliliği vurgulandı, bu sürecin sadece hukuki değil, aynı zamanda psikososyal ve kültürel boyutlarıyla da ele alınmasının zorunluluğu ortaya kondu.